İmralı Görüşmelerinin Suriye Kürtleri üzerinde Olası Etkileri

30 Mart 2013 Cumartesi

Mutlu Çiviroğlu

Geçen haftaki yazımızda John Kerry’nin Dışişleri Bakanlığı görevine gelmesiyle birlikte, Washington önümüzdeki dönemde nasıl bir dış siyaset yürüteceğini irdelemeye çalışmış, Kürtlerin durumunu ise bu yazıya bırakmıştık.

Genel olarak bakıldığında Suriye Kürtlerinin durumunda çok da gözle görülür değişiklikler göze çarpmıyor. Hükümetin Abdullah Öcalan ile yürüttüğü görüşmeler çok yakından ve ilgiyle izlenmekte. Genel beklenti Ankara’nın “Müslüman Kardeşler” merkezli ve Kürtlere soğuk bakan tutumunun “İmralı Görüşmeleri” sayesinde yumuşayacağı ve daha olumlu bir karaktere bürüneceği şeklinde. Ayrıca, Türkiye’nin kendi Kürt sorunu çözme konusundaki çabalarının doğal bir parçası olarak Suriye’de de Kürt sorununun çözümüne yönelik yapıcı bir tavır içinde olup, Suriye muhalefeti üzerine kurduğu, Kürt karşıtı baskıları da hafifleteceği beklentisi mevcut.

Kendisiyle görüştüğüm PYD lideri Salih Müslim, Türkiye’nin Kürt sorununun çözümü yönünde atacağı adımların, Suriye’deki Kürtlerin de büyük desteğini alacağı görüşünde. Müslim, böylesi bir durumda Suriye muhalefeti içinde Ankara’nın etkisi altında kalan kesimlerin de daha bağımsız karar alıp Kürtlerle işbirliği yapabileceğinin altını çiziyor.

PYD lideri Müslim, Türk hükümetinin, Kürt sorunun çözümü konusunda Abdullah Öcalan ile görüşmesini çok önemli bulduklarını ve Ankara’nın kendi sınırları içeresindeki Kürtlere tutumunun kendileri için kriter olacağını dile getirip, Suriyeli Kürtler olarak Türkiye ile iyi ilişkiler geliştirme arzusunda olduklarını söylemekte.

Suriye Kürdistan Demokrat Partisi (Partîya Demokrata Kurdistanê li Sûrîyê/PDKS) lideri Dr. Abdulhakim Beşar da, İmralı Görüşmeleri konusunda olumlu düşünmekte. Kendisi ile geçenlerde yapılan bir söyleşide Beşar “Türkiye’deki Kürt sorunun şiddete başvurmadan, siyasi diyalogla çözülmesi konusundaki çabaları destekliyor, Türk hükümetinin Abdullah Öcalan ile başlattığı barış inisiyatifini de olumlu bulduğumuzu  belirtmek istiyorum” şeklinde konuşmakta.

Hükümet ile Abdullah Öcalan arasındaki görüşmelerle ilgili sadece Müslim ve Beşar değil, diğer Kürt siyasetçilerinin büyük bölümü de benzer düşünceleri taşımaktalar. Suriye Kürtleri baştan beri Türkiye ile iyi ilişkiler geliştirmek istediklerini zaten her fırsatta dile getiriyorlar. Kürtler arasındaki mevcut beklenti o ki Ankara’nın önümüzdeki günlerde özellikle PYD başta olmak üzere Kürt partileriyle bir araya gelip, yeni bir sayfa açması. Salih Müslim de zaten Ankara ile görüşmeye hazır olduklarını, kendisiyle yaptığım röportajda açıkça dile getirmekte.

Suriye konusunda ABD’nin öncülüğünde çıkan ve İsrail’in Türkiye’den özür dilemesini de sağlayan bir takım hareketlilik kapsamında, Suriye Kürtlerine de önemli bir rol düşüyor. Birçok uzman, Kürtler aktif destek sağlamadan Esed rejimin devrilemeyeceği konusunda zaten hemfikirler ve bu iddia Washington da dahil birçok başkentte yüksek sesle dillendirilmekte. Bu nedenle de Ankara’nın yanısıra, Washington’un da Esed rejiminin yıkılması konusunda PYD ile görüşmeye başlaması güçlü bir olasılık olarak öne çıkıyor. Geçenlerde Brookings Enstitüsü’nde yapılan bir panelde konuşan Ortadoğu Enstitüsü, Türkçe Araştırmaları Bölümü Direktörü Gönül Tol’da Ankara’nın  mutlaka PYD ile diyalog geliştirmesi gerektiğine inananlardan. Dr. Tol “Türkiye şimdiye kadar PKK ile bağlantısı var diye PYD ile görüşmeyi kabul etmedi. Türkiye mevcut durumda Öcalan ile alenen görüşebildiğine göre, niye Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu da PYD lideri Salih Müslim ile görüşmesin? Böylesi bir durum da mevcut dengelerin rejim aleyhine değişmesine yol açabilir.” değerlendirmesini yapmıştı.

Tekrar Suriye’deki Kürtlerin durumuna dönersek, parçalı durum halen devam etmekte. Daha önceleri var olan, Kürt Ulusal Konseyi (KNC) ile PYD’nin başını çektiği, Batı Kürdistan Halk Meclisi arasındaki parçalı duruşa ek olarak, Kürt Ulusal Konseyi içerisinde de ayrışmalar söz konusu. Dr. Abdulhakim Beşar’in lideri olduğu Suriye Kürdistan Demokrat Partisi’nin başını çektiği, İsmail Heme liderliğindeki Kürt Birliği Partisi (Partîya Yekîtîya Kurd/Yekîtî) ve Kürt Özgürlük Partisinin (Partîya Azadîya Kurd/Azadî) İsmail Cuma ve Mustafa Oso önderliğindeki her iki kanadının katıldığı bir ortak işbirliği oluşumuna karşı bir rahatsızlık olduğu, zaten hepsi Kürt Ulusal Konseyi içinde yer alan bu partilerin neden ayrı bir oluşuma gittiği sorusunun yüksek sesle sorulduğu bilinmekte.

Bu adıma karşılık Kürt İlerici Demokrasi Partisi (Partîya Demokrat a Pêşverû ya Kurd), Şeyh Ali’nin liderliğini yaptığı Kürt Ulusal Birlik Partisi (Partîya Yekîtîya Demokrat a Kurd), Kürt Sol Partisi (Partîya Çep a Kurd) ve Suriye Kürdistan Demokrasi Partisi (Partîya Demokrata Kurdistanê li Sûrîyê)’nin Nasredin İbrahim liderliğindeki kolunun son zamanlarda PYD ile yakın işbirliği içinde oldukları da göze çarpan bir diğer unsur. Bu durumdan, hiç şüphesiz, Irak Kürdistanı’nda ortaya çıkan gelişmeler, özellikle de KYB’nin PDK ile olan ve son dönemde artık yüksek sesle dillendirilen sorunları ve Suriye’de nüfuz kazanama cabalarına bağlı olarak PKK ile geliştirdiği çok sıcak ilişkiler de önemli bir rol oynamakta. Başka bir deyişle PKK ile KYB’nin yakınlaşmalarının yansıması olarak  özellikle PYD ile Pêşverû arasındaki yakın işbirliği iyice belirgin bir vaziyette devam etmekte.

PYD ile Suriye Kürdistan Demokrat Partisi’nin Abdulhakim Beşar’in lideri olduğu ve Erbil tarafından desteklenen kolu ve Azadî Partisi’nin Mustafa Cuma başkanlığındaki kolu arasındaki sorunlar da devam etmekte. Hem PDKS hem de Azadî, PYD’yi kendi üyelerine şiddet uygulamak ve kadrolarının çalışmalarına izin vermemekle suçlamaktalar. PDKS geçen hafta YPG’nin Efrîn’in Raco nahiyesinin Çeqilme köyünde kendi üyelerine yaptığı baskın sonucunda bir üyelerinin öldürüldüğünü, 3 üyelerinin ise yaralandığını iddia etmişti. PYD ise bu iddiaları red edip, PDKS ve Azadî üyelerinin halka karşı faaliyet içinde olduklarını öne  sürmekte. Kendisiyle yaptığım görüşmede, Salih Müslim özelikle Azadî’ye sert eleştiriler getirerek, bu partiyi düşmanca faaliyet içinde bulunmakla itham edip, iki üyelerinin Azadî tarafından yakalanıp, Türkiye’ye teslim edildiğini öne sürmekte. Bu görüşmeden bir gün sonra kendisiyle görüştüğüm Azadî’nin lideri Mustafa Cuma ise bu iddiaları yalanlayıp, PYD’yi Esed rejimi benzeri bir baskı rejimi kurmakla suçladı. Cuma, Azadî olarak güçlü bir halk desteğine sahip olduklarını ve bu desteği her alanda kullanacaklarını, PYD’nin de artık bunu kabullenip, diğer partilerle birlikte yaşamayı öğrenmesi gerektiğini sert bir şekilde ifade etti. Ne yazık ki  Kürt partilerinin basın yoluyla birbirlerine saldırmaları ve ağır ithamlarda bulunmaları artık sıradan bir durum haline gelmiş vaziyette.

Tekrar Washington’a dönecek olursak, Amerikan hükümetinin Abdullah Öcalan’ın Newroz günü yaptığı açıklamalara karşı çok hızlı destek mesajı oldukça dikkat çekiciydi. Abdullah Öcalan’ın PKK’nin silahları bırakılıp sınır dışına çıkması şeklindeki mesajını memnuniyetle karşıladıklarını dile getiren Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Victoria Nuland, Öcalan’ın çağrısını 40 binden fazla insanın hayatına mal olmuş bir çatışmanın sonlandırılmasına yönelik atılan pozitif bir adım olarak nitelendirdi. “Türk hükümeti ve ilgili tüm tarafların, Türkiye’de demokrasiyi ilerletecek ve Türkiye’nin tüm vatandaşlarının yaşam düzeylerini geliştirecek bir barışçıl çözüme ulaşmaya yönelik cesur çabalarını alkışlıyoruz” seklinde konuşan Nuland, Amerikan hükümetinin uzun yıllardır devam eden bu sorunun nihai çözümü için ve daha parlak bir gelecek için gösterdiği çabalar konusunda, Türkiye halklarının bu çabasını desteklemeye devam edeceğini bildirdi.

Washington’da Suriye kapsamında şu an için merak edilen konu, Türkiye’de meydana gelen bu önemli gelişmelerin iki yılı aşkın bir süredir devam eden olaylara nasıl bir katkıda bulunacağı ve Öcalan’ın Suriyeli Kürtler arasında nasıl bir etkisinin olacağı ve Kürtlerin rejim karşıtı cephede daha etkin olarak nasıl bir rol takınacakları konusu.

Ayrıca, Ankara’nın daha önce El Kaide ile bağlantılı radikal unsurlara sürdürdüğü desteği sonlandırıp, başta PYD olmak üzere Suriyeli Kürtler ile iyi ilişkiler kurup, tüm muhalefeti kucaklayacak bir siyaset değişikliğine gitmesi de olası görülen diğer bir husus. Dışişleri Bakanı John Kerry’nin ve Başkan Barack Obama’nın son bölge gezilerinde detayları çizilen Türkiye, İsrail, ABD, Avrupa Birliği ve Kürtlerden oluşan cephenin, Rusya, İran ve Esed cephesine karşı nasıl üstünlük kuracağını bekleyip, göreceğiz.Kürtlerin ilk kez bir bütün halinde (Türkiye, Irak ve Suriye Kürtleri olarak) Batı Cephesi’nde yer almaları da kendileri açısında oldukça önemli bir gelişme olarak ortaya çıkmakta.

Görünen o ki Kürtler önümüzdeki dönemlerde bulundukları coğrafyada çok etkin bir role sahip olacaklar ve bunu kendi lehlerine çevrimleri, geliştirecekleri birlikteliğe ve doğru ittifaklarla bağlı. Ankara’nın da Kürtlere karşı atacağı adımların da genel olarak Kürt coğrafyasında merakla beklendiği ve her üç parçada Kürtlerin desteğini kazanan bir Türkiye’nin bölgede ve dünyada çok önemli bir güce sahip olacağı birçok Kürt siyasetçisi ve partisi tarafından da açıkça dile getirilmekte. Dileğimiz o ki bu umutlar ve beklentiler yerini bulur, barış ve kardeşlik mesajlarıyla yoğrulan bu topraklar bir daha acı ve gözyaşını yaşamaz.

http://www.ilkehaber.com/yazi/imrali-gorusmelerinin-suriye-kurtleri-uzerinde-olasi-etkileri-7170.htm

Washington ve Avrupa’nın Suriye Politikaları üzerine

18 Mart 2013 Pazartesi

Mutlu Çiviroğlu

Senatör John Kerry’nin Dışişleri Bakanlığı görevine gelmesiyle birlikte, Washington önümüzdeki dönemde nasıl bir dış siyaset yürüteceğini netleştirmeye çalışıyor.

İngiltere, Almanya, Fransa ile birlikte İtalya’yı da ziyaret eden Kerry başkent Roma’da “Suriye’nin Dostları” toplantısına katılmış, Suriyeli muhaliflerle de görüşmüştü.

Daha sonra Türkiye’ye gelen John Kerry’nin temaslarının Suriye konusu olduğu birçok çevre tarafından zaten yazıldı, çizildi.

Bir bakıma Kerry, bu ziyaretiyle kendi dışişleri bakanlığı ve Washington’un yeni dönem politikalarını Avrupa ve Ortadoğu’daki müttefiklerine anlatması, onlarla görüş-alışverişinde bulunması anlamına geliyor.

Elbette ki 15 Mart’ta ikinci yılına giren iç savaşın yaşandığı Suriye, Washington’un ve birçok Avrupa başkentinin odak noktası durumunda. Amerika’nın Suriye politikasında çok radikal değişiklikler beklemek mümkün olmasa da, önümüzdeki günlerde bir takım siyaset değişikliği görmek de muhtemel. Dışişleri Bakanı John Kerry’nin Şubat ayının son gününde açıkladığı 60 milyon dolarlık, silah içermeyen, gıda ve ilaç yardımı, Washington’un Suriyeli muhaliflere direk ilk yardımı olması açısından önemli. Ama birçok çevre böylesi bir adımı çok yetersiz, üstelik de çok geç kalmış bir adım olarak değerlendirmekte.

Washington Post, Suriye krizinin ikinci yıldönümündeki yani 15 Mart’taki sayısında yer verdiği başyazısında Başkan Obama’yı çok sert bir biçimde eleştirdi. Gazete, Başkan Obama’nın ilk önce Esed’i reformcu ilan etmesini, daha sonra Şam rejiminin oyalama taktikleriyle kendi lehine kullandığı, aylar süren BM ateşkes diplomasisine bel bağlamasını ve nihayetinde de Beşar Esed’in yakın müttefiki Rusya’nın, Suriye Devlet Başkanı Esed’i iktidarı bırakmaya zorlayacağı üzerine bir siyaset gütmesini sert bir dille eleştiriyor. Gazete devamla, geçen sene bu zamanlar tahmini 7 bin olan ölü sayısının70 bini aştığını, El Kaide yanlısı radikal örgütlerin her geçen gün daha da güçlendiğini, Suriye’deki savaşın Irak’a ve Lübnan’a taşma tehlikesinin bulunduğunu dile getirmekte. Washington Post’un başyazısı Başkan Obama’ya sivilleri ve muhalifleri korumak için mutlaka askeri müdahalenin gerekli olduğunu, artık Obama’nın kaybedecek zamanı olmadığının vurgulanmasıyla son bulmakta.

Yine, Los Angeles Times gazetesinde Cuma günü çıkan bir haberde, mevcut ve eski CIA yöneticilerine dayanılarak verilen haberde, Suriye’deki karışıklığın hızla artmasıyla birlikte radikal örgütler hakkında istihbarat toplama da dahil olmak üzere, CIA’nin de Amerika’yı ve onun müttefiklerini korumak için, muhtemelen ilk kez insansız hava uçakları kullanabileceğini bildirmekte.

El Kaide’yi takip eden istihbarat birimlerinin raporlarına göre, örgütün bir takım elemanları ve Irak’taki savaşçıları Suriye Devlet Başkanı Beşar Esed’i devirmek için o ülkedeki İslami militanlara katılmış durumdalar. Şunu da altını çizerek belirtelim ki El Kaide’yle ilişkili radikal İslamcı militanların Suriye’de artarak güçlenen varlığı, Washington için bu sorunun en önemli ayaklarından birini oluşturmakta.

Avrupa Birliği ülkelerinin, özellikle de İngiltere ve Fransa’nın, Almanya, Avusturya ve İsveç’in karşı çıkmasına rağmen, Suriye muhalefetine silah da dahil olmak üzere daha aktif destek sunulması yönündeki çabaları da oldukça dikkat çekici. Her ne kadar birliğin Cuma günkü Brüksel toplantısında, Suriyeli muhaliflere silah yardımının önünü açacak, ambargo konusunda bir karar çıkmasa da birlik dışişleri bakanları bu hafta İrlanda’nın başkenti Dublin’de bir araya gelip bu konuyu bir kez daha görüşecekler. Eğer birlik bu konuda bir karara varamazsa bile, İngiltere ve Fransa’nın Suriye muhalefetine silah yardımı konusunda çok kararlı oldukları güvenilir kaynaklar tarafından dile getirilmekte.

Görünen o ki Suriye konusunda önümüzdeki günlerde Washington ve Avrupa merkezli birtakım hareketlilik olacak. Bu olası hareketler, ikinci yılına giren ve bir kilitlenme durumu ile karşı karşıya bulunan Suriye’deki savaşı belki de muhalifler lehine değiştirebilecek sonuçlar ortaya çıkarabilecek. Bu tablonun içerisindeki Suriye Kürtlerinin son durumunu bir sonraki yazıda ele alacağız.

http://www.ilkehaber.com/yazi/washington-ve-avrupanin-suriye-politikalari-uzerine-7059.htm