Amerikalı Bölge Uzmanları ve Barış Süreci

23 Nisan 2013 Salı

Mutlu Çiviroğlu

Türkiye’de devam eden çözüm sureci Washington’da da ilgiyle izlenmekte. Obama yönetimi PKK lideri Abdullah Öcalan’ın Newroz günü yaptığı açıklamalara çok hızlı destek mesajı yayınlamış ve Öcalan’ın PKK’nin silahları bırakılıp sınır dışına çıkması şeklindeki mesajını memnuniyetle karşıladıklarını dile getirmişti.

Çeşitli vesilelerle bir araya geldiğimiz meslektaşlarımız ile yazar ve araştırmacıların son zamanlarda en çok sordukları soru “İmralı Sureci” hakkındaki düşüncelerimizin neler olduğu. Başbakan Erdoğan’ın çözüm konusunda samimi olup olmadığı, hükümetin, Öcalan’ın silahları susturma, geri çekilme gibi jestlerine ne cevap vereceği gibi sorular en çok duyduğumuz sorular.

Bizim de Türkiye’deki çeşitli sivil toplum örgütü temsilcileri, siyasetçi ve gazeteci meslektaşlarımızla yaptığımız görüş alışverişi sonucunda edindiğimiz düşünce, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın çözüm konusunda samimi olduğu, hükûmetin de bu konuda yoğun bir çaba içinde olduğudur. Yine, son dönemlerde Ankara’dan Washington’a ulaşan mesajlar da iyimserliğimizi iyice arttırmakta.

Yukarda sözünü ettiğimiz birçok Amerikalı bizlere ne düşündüğümüzü sorarken, biz de tanınmış Türkiye ve Kürt sorunu uzamlarına barış süreci ile ilgili ne düşündüklerini Rudaw gazetesi adına kendilerine sorduk.

Amerika’daki en yoğun Kürt nüfusunun yasadığı Nashville eyaletinin Tenesse şehrinde yaşayan ve buradaki Tenesse Devlet Üniversitesi’nce öğretim üyesi olan, Dr. Kurmanc Gundi oldukça iyimser. “Türkiye oldukça önemli mesafeler kat etti. Bu saatten sonra süreçten vazgeçmek olmaz. Bu nedenle de Ankara’nın bu tarihi fırsatı mutlaka değerlendirip, bu savaşa son vermesi gerekir”.

Başbakan Erdoğan’ın iyi niyet göstergesi olarak tüm siyasi Kürt tutuklularını bırakması gerektiği dile getiren Gundi, mevcut anayasanın da mutlaka değiştirilip yerine eşitlik, insan hakları ve  demokratik ilkeleri esas alan yeni bir anayasa hazırlanması gerektiğine inanmakta.

Daha önce ABD Savunma Bakanlığı Pentagon’da calışmış olan, tanınmış Orta Doğu ve Türkiye uzmanı Michael Rubin ise asıl sorunun Başbakan Erdoğan’ın Kürtlerin hak taleplerine nasıl cevap vereceği olduğunun altını çiziyor. “Bu konuda şüpheliyim. Bence kendisinin nihai amacı adalet değil, silahların susması ki bu durumda barış sağlanamaz.”

Rubin ilginç bir şekilde 2020 Olimpiyatlarının barış görüşmeleriyle bir ilgisinin olacağını öne sürmekte. Türkiye’nin de aday olduğu, 2020 Olimpiyatlarına kimin ev sahipliği yapacağının Eylül ayında karara bağlanacağını belirten Rubin, Başbakan Erdoğan’ın kararı verecek olan Olimpiyat Komitesini etkilemek için bu işe girişmiş olabileceğini iddia etmekte.

Arizona Üniversitesi, Orta Doğu Araştırmaları Merkezi direktör yardımcısı Christian Sinclair ise Abdullah Öcalan’ın barış planını cesurca bulmakta ve zamanlamasının da doğru olduğuna dikkat çekmekte.

Bu süreçte Başbakan Erdoğan’ı bekleyen engellere dikkat çeken Sinclair, işinin hiç de kolay olmadığına vurgu yapıyor. “Erdoğan’ın en büyük problemi yıllarca milliyetçi söylemlerle beslenmiş, Kürtleri çoğunlukla terörist olarak gören Türk toplumunu ikna etmek.”

Milli Savunma Bakanlığı, Ulusal Stratejik Araştırmalar Enstitüsü’nde görevli Dr. Denise Natali ise Başbakan Erdoğan’ın Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) ile Kürtleri temsil eden Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) arasındaki ideolojik farklılıklara dikkat çekmekte. “Erdoğan’ın ki kendisi temelde İslami ve BDP’nin laik ve ulusal taleplerini eleştiren birisi, Türkiye’deki bir hayli laik ve etnik temele dayalı Kürt milliyetçiliğini tanıyacağına inanmıyorum,” seklinde görüş belirtmekte.

Görüldüğü gibi görüştüğümüz uzmanların barış görüşmeleri hakkında ayrı düşündüğü pek çok nokta var. Herkesin ortak olarak olumlu bulduğu nokta ise silahların susması ve akan kanın durması umudu. Bu tür duygu ve temenniler son zamanlarda Washington’daki Kürt ve Türk toplumları tarafından yoğun bir biçimde dillendirilmekte.

Bu olumlu, umut dolu havanın en son yansıması birkaç gün önce BDP Washington Temsilciliği tarafından düzenlenen ve Kurdistan Demokrat Partisi (KDP), Kurdistan Yurtseverler Birliği (KYB), İran Kürdistanı Demokrat Partisi (İKDP) ve İran Kürdistanı Komala Partisi tarafından desteklenen Suriye Kürtleri ile dayanışma gecesinde görüldü.

Tanınmış Kürt sanatçıları Hozan Comerd ve Delil Dilanar’in yanı sıra yerel sanatçıların da katıldığı ‘Rojava ile Dayanışma Gecesi’ coşkunun ve birlik duygularının üst düzeyde olması nedeniyle oldukça dikkat çekiciydi.

44960

Kendisi de Suriyeli bir Kürt olan Lokman Ahmad de elde edilen gelirin Suriye’de yardıma muhtaç insanlara gönderilmesi amacıyla tablolarını açık arttırma ile misafirlerin beğenisine sundu.

Ayrıca, Mihemed Şêxo’nun unlu ‘Nesrin’ şarkisinin yazarı Xelefê Zêbarî de hasta olmasına rağmen, vefalı olarak tanıttığı Suriye Kürtlerine destek olmak için geceye katılmıstı.

44958

BDP Washington Temsilciliği adına misafirleri selamlayan Seyid Riza Dersimi, hükûmetin PKK lideri Abdullah Öcalan ile yürüttüğü görüşmelerin tüm Orta Doğu barışı için önemli bir şans olduğunun altını çizdi. “Bati Kurdistan ile dayanışma içinde olmak, Oradaki kardeşlerimize destek sunmak görevimiz” diyen Dersimi, bu parçadaki gelişmelerin diğer parçalardaki Kürtlerin kaderine çok önemli etkide bulunacağını dile getirdi.

44957

Sanatçı Delil Dilanar ise Rojava’yı desteklemenin tüm Kürtlerin görevi olduğunu, kendisine geceye katılım için davet geldiğinde hiç düşünmeden evet dediğini dile getirdi. “Müziğimi ve sesimi oradaki kardeşlerimizin hizmetine sunmak benim en temel görevimdir. Umut ederim ki bu geceki coşkunuz her yere ulaşır” seklinde konuştu.

Sahneye en son çıkan Hozan Comerd ise gecede yaptığı kısa konuşmada Kürt Baharı’nın dört parçaya yayıldığını ve her yerde umudun ve inancın yükseldiğini dile getirdi. “Bu gecede her parçadaki Kürtleri görüyorum. Hepiniz Qamişlo’ya, Efrin’e, Kobane’ye tüm Rojava’daki kardeşlerinize destek olmak için gelmişsiniz. Hepinizi saygıyla salamıyorum” diyen sanatçı daha sonra birbirinden güzel şarklarıyla konukları coşturdu.

44959

Washington, Marylan ve Virgina eyaletinde yaşayan Kürtlerin yansıra California, New Jersey, New York, Pennsylvania, Florida gibi çeşitli eyaletlerden dayanışma etkinliğine gelen, büyük çoğunluğu Türkiyeli Kürtlerin oluşturduğu yaklaşık 300 kişilik kitlenin umut dolu bakışları ve yüksek moralli hali herkesin gece boyunca dillendirdiği bir konuydu. Gecenin kapanışını salondaki katılımcıların zafer işaretleri eşliğinde, “Herne Peş” marşıyla gerçekleştiren Hozan Comerd, misafirlerin ısrarları sonucu birkaç kez tekrar etmek zorunda kaldı.

Gecenin sonunda görüştüğüm, tertip komisyonunda yer alan ve Suriye Kürdistanı’nın Dirbesiye şehrinden olan Aslan Süleyman’ın duygu yüklü konuşması da oldukça anlamlıydı. “Bu gece tüm parçalardan Kürtleri bir arada görmek beni çok mutlu etti. Çok net bir şekilde gördük ki biz Rojava Kürtleri yalnız değiliz. Washington’daki bu etkinliğimiz Suriye’deki tüm insanlarımıza müthiş bir mesaj oldu” şeklinde duygusal bir konuşma yapan Süleyman, aslında geceyi en iyi özetliyordu.

http://www.ilkehaber.com/yazi/amerikali-bolge-uzmanlari-ve-baris-sureci-7366.htm

Kürdistan Bölgesel Yönetimi Heyeti’nin Washington ziyareti

14 Nisan 2013 Pazar

Mutlu Çiviroğlu

Washington’un gündeminde Erbil’den gelen üst düzey Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (KRG) heyeti önemli bir yer tutmakta. Heyette  Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanlık Divanı Başkanı Fuat Hüseyin, Dış İlişkiler Sorumlusu Felah Mustafa, Doğal Kaynaklar Bakanı Dr. Aşti Hawrami ve Bölgesel Yönetim Başbakanlığına bağlı Koordinasyon ve Takip Bölümü Başkanı Qubad Talabani yer alıyor.

Heyet birkaç gündür hükümet yetkilileri ve çeşitli düşünce kuruluşları ile temaslarda bulunmakta. En son Cuma günü Yakın Doğu işlerinden sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı Beth Jones ile görüşen heyetin gündeminde Maliki hükümeti ile devam eden sorunlar önemli bir yer tutmakta. Ayrıca, güvenilir kaynaklardan edindiğimiz bilgilere göre enerji şirketleri ile görüşmeler, onları de Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi ile çalışmaları konusunda ikna etme çabaları da gündemin bir diğer en önemli maddesini oluşturmakta.

Yine, ABD-Kürdistan İş Konseyi Başkanlığı öncülüğünde devam eden ve Amerikan şirketlerini bölgede yatırım yapmaya teşvik etmek de, ziyaretin bir başka önemli maddesini oluşturmakta. Şunu da belirtelim ki  resmi olarak 2012 Nisan’ında kurulan ABD-Kürdistan İş Konseyi’nin başkanlığını, Başkan Obama’nın eski Ulusal Güvenlik başdanışmanı, emekli General James Jones gibi ünlü bir şahsiyet yürütmekte.

Doğal Kaynaklar Bakanı Dr. Aşti Hawrami, Washington’daki önemli think-tank’lardan biri olan Atlantik Konseyi (Atlantic Council) Patriciu Avrasya Merkezi tarafından düzenlenen panelde, Erbil ile Bağdat arasında süregelen problemler, Washington’un bu gerginliğe karşı tavrı, Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin Türkiye ile olan ilişkileri ve hükümetin PKK lideri Abdullah Öcalan ile yürüttüğü barış görüşmeleri gibi önemli konulara değindi.

44755

Konuşmasının büyük bölümünde iktidarı paylaşmama, keyfi olarak tek taraflı kararlar alıp, ülkedeki farklı grupların hassasiyetlerini dikkate almama, Saddam Hüseyin gibi yeni bir diktatör olmak gibi eleştirilerle Irak Başbakanı Nuri El Maliki’yi hedef alan Hawrami, kendilerinin asla bu durumu kabullenmeyeceklerini dile getirdi.

Dr. Hawrami, geliri % 95 petrole dayanan, Irak’ın bu gelirinden mutlaka pay almak istediklerini, başka bir seçeneği kabul etmeyeceklerini kaydetti. Kendilerinin yabancı petrol şirketleri ile imzaladıkları tüm anlaşmaların yasal olduğunun altını çizen Harwami, Irak Anayasasının 115. maddesinin bölgesel yönetimlere ve eyaletlere bu hakları tanıdığını vurguladı.

Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin Amerikan hükümetinin Irak konusundaki politikasına olan memnuniyetsizliğini sitem dolu ifadelerle dile getiren Hawrami, Irak’ın bölünebileceği kaygısıyla kendilerine baskı yapmasını haksızlık olarak değerlendirdi.

44756

Kürtler olarak bağımsızlık gibi bir planlarının olmadığını dile getiren bakan Hawrami, Maliki’nin dışlayıcı siyasetinin bölünmenin en büyük nedeni olduğunu, Amerikan hükümetinin bu noktayı iyi görüp, ona göre tavır takınması gerektiğini dile getirdi. “Irak’ı bir arada tutan yegane güç, bütün Irak bileşenlerinin kabul ettiği, Irak federal anayasasıdır. Maliki hükümeti anayasaya saygı göstermeli ve daha önce anlaşmaya varılmış konuları hayata geçirmelidir”.

Bağdat hükümetinin federalizme dayalı anayasa hükümlerine rağmen sistemi merkezileştirme eğilimine, ABD tarafından istikrar adına göz yumulduğunu söyleyen Hawrami, Maliki’nin bu tavırdan cesaret alarak, kendi faaliyetlerine yeşil ışık yakıldığı görüşünü taşıdığını dile getirdi.

Amerika’da insanların anayasa üzerine yemin ettiğini ifade eden Hawrami salondaki misafirlere “Madem anayasa sizin için bu kadar önemli, neden Irak için önemli olmasın” şeklinde soru yönelten Kürt bakan, Amerikalı dostlarından bu konuda daha fazla çaba göstermelerini istedi.

Bir Türk gazetecinin Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin Türkiye ile ilişkilerine, Obama yönetimin rahatsızlığı üzerine yönelttiği sorusuna cevaben konuşan Hawrami, Irak’ın bölüneceği ve Maliki’nin daha fazla İran’a yakınlaşacağı şeklindeki yaklaşımı eleştirdi. Kendi bölgelerinde çıkartılan petrol için Türkiye’den daha elverişli bir güzergah bulunmadığını dile getiren Havrami, Turkiye’nin ABD müttefiki olduğunu ve kendileri için de ideal bir ortak olduğunu ifade etti.

44757

Türkiye hükümetinin PKK lideri Abdullah Öcalan ile yürüttüğü görüşmeleri de olumlu bulan Hawrami, Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin Türkiye ile olan enerji ve petrol işbirliğinin bu süreçte önemli etkisinin olduğunun altını çizdi.

Panelde üst düzey, tanınmış kişilerin yer alması dikkat çekiciydi. Amerika’nın eski Türkiye Büyükelçileri James F. Jeffrey, Mark Parris, Ross Wilson, Amerika’nın eski Irak Büyükelçisi Zalmay Khalilzad, emekli General James M. Garner panelde hazır bulunan misafirlerden bazılarıydı. Ayrıca, Dışişleri Bakanlığı yetkilileri, Türkiye’nin Washington Büyükelçiliği yetkilileri, büyük petrol şirketlerinin temsilcileri, düşünce kuruluşlarından araştırmacılar ve önemli gazeteciler de panelde hazır bulundular.

Sonuç olarak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin bu Washington ziyareti Kürtler için önemli bir yere sahip. Hem Erbil ile Bağdat arasında devam eden sorunlar karşısında Washington’un desteğini elde etmek, en azından tarafsız kalmasını sağlamak, hem de Amerikan şirketlerinin bölgeye daha fazla yatırım yapmalarını teşvik etmek açısından. Ayrıca, uluslarası enerji devlerini mevcut kilitlenmiş durumda Kürdistan Bölgesi lehine ikna etmek de ziyaretin bir başka amacı olarak öne çıkmaktadır.

Son olarak, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Mayıs ayında Washington’a yapacağı ziyaret öncesinde, Ankara ile Erbil arasındaki ekonomik ilişkilerin Washington’u rahatsız etmemesi gerektiği, bu ilişkinin Irak’ın bütünlüğüne zarar vermeyeceği ve Amerikan çıkarlarına da olumlu etki yapacağı heyetin vermeye çalıştığı mesajlar arasında bulunmakta. Hiç şüphe yok ki, bu duruma bağlı olarak, Türkiye’de devam eden adına çözüm süreci ya da barış görüşmeleri denilen süreç de heyetin öne çıkardığı önemli konulardan bir tanesiydi. Doğal Kaynaklar Bakanı Dr. Aşti Havrami bu süreci seçkin konukların önünde överek, kendilerinin de bu süreçte önemli bir rol oynadıklarını dile getirdi.

http://www.ilkehaber.com/yazi/kurdistan-bolgesel-yonetimi-heyetinin-washington-ziyareti-7297.htm

Peace Talks in Turkey and Possible İmpacts on Syrian Kurds

Syrian Kurds are closely watching the present peace talks between the Turkish government and the leader of the Kurdistan Workers’ Party, (PKK), Abdullah Öcalan. The general expectation of these negotiations is that Ankara will soften its “warm and welcoming attitude toward the Muslim Brotherhood and chilled feelings toward Kurds” as a result of the peace talks, or the İmralı Process. The Turkish government is also expected to embrace a more positive approach. Additionally, there are expectations that Turkey will begin to show a more constructive attitude towards the Kurdish issue in Syria as a natural result of its efforts to solve its own Kurdish issue. Ankara is also expected to lessen its anti-Kurdish pressure on the Syrian opposition.

I recently conversed with Salih Muslim, the leader of the Democratic Union Party, (PYD). He is convinced that Turkey’s efforts to solve the Kurdish issue will gain support from the Syrian Kurds. Muslim emphasized that, in such a situation, Syrian opposition groups influenced by Ankara will be able to make decisions more independently, in cooperation with the Kurds. Muslim stated that it is very important that the Turkish government communicate with Öcalan about finding a solution to the Kurdish issue. Muslim also related that Ankara’s attitude towards its own Kurds will be their criteria and that they, as the Syrian Kurds, are willing to nurture good relations with Turkey.

The leader of the Kurdish Democratic Party (PDKS), Dr. Abdulhakim Bashar, also favors the Imralı Process. Bashar said during a recent interview: “We support the efforts to resolve the Kurdish issue in Turkey without violence, through political dialogue. We see the peace initiative started by the Turkish government with Öcalan as a positive step.

Other Kurdish politicians have similar thoughts on the talks between the Turkish government and Öcalan. Syrian Kurds have always expressed their willingness to seek and develop good relations with Turkey. The current expectations among Kurds are for Turkey to soon open a new dialogue with Kurdish political parties, especially with the PYD. Muslim adamantly states that they are ready to start the talks with Ankara.

There is a common feeling among all Kurds that their brethren in Syria have an important role to play in this country, especially since the recent activities pioneered by the US leading to an apology from Israel to Turkey. Many experts share the idea that without the help of the Kurds, the Assad regime will not be toppled. Washington agrees with this notion. Kurds are trying to make themselves heard in many capitals around the world. Therefore, in addition to Ankara, there is a strong possibility that Washington may also begin talking with PYD for its active involvement in taking down the Assad regime.

The director of the Turkish Research Center at the Middle East Institute, Dr. Gönül Tol, is one of the many experts who believe Ankara has to begin a dialogue with the PYD. In a recent panel discussion in Washington, Tol said: “Turkey has not agreed to talk with the PYD, claiming that the PYD has ties with the PKK. In the current situation, if Turkey can talk with Öcalan, why wouldn’t Foreign Minister Ahmet Davutoğlu talk with PYD leader Salih Muslim? That way, current checks and balances may change against the regime.”

Returning to the situation of the Kurds in Syria, the disjointed status quo is continuing. In addition to the previously existing Kurdish National Council (KNC) and the People’s Assembly of Western Kurdistan headed by the PYD, there is also separation within the Kurdish National Council. There is no doubt that recent developments in Iraqi Kurdistan, especially the Patriotic Union of Kurdistan’s (PUK) problems with the Kurdistan Democratic Party (KDP) and its warm relations with the PKK (in order to gain ground in Syria) play an important role. In other words, the close cooperation with the PYD is a result of the PKK and the PUK becoming closer.

Regarding Washington, the US government’s quick response in support of Öcalan’s message on Nevruz was interesting. State Department spokesperson Victoria Nuland said that her government welcomed Öcalan’s message urging the PKK, as a positive step toward ending more than three decades of tragic violence in Turkey, to halt the present violence. “We applaud the courageous efforts of the Government of Turkey and all parties concerned, to achieve a peaceful resolution that will advance democracy in Turkey and improve the lives of all of Turkey’s citizens,” she said.

The spokesperson added that the United States will continue to support the people of Turkey in their effort to finally resolve this issue and move toward a brighter future.

One question that is frequently asked in Washington concerning Syria relates to the possible impact of the recent developments in Turkey on the uprising against the Assad regime that has been continuing for the past two years. The concern relates to what kind of impact Öcalan will have on Kurds in Syria and what active role the Kurds in Syria will have against the Assad regime.

Washington-based Syrian Kurdish journalist Jehad Salih believes that Turkish Prime Minister Recep Tayyip Erdoğan’s talks with PKK leader Öcalan have a direct link with the developments in Syria. “The emergence of the PYD as the sole political and military force in Syrian Kurdistan and the Turkish state’s concerns over its security on the other side of the border forced Erdoğan to initiate a dialogue with Mr. Öcalan.” He claims that since the efforts of Iraqi President Jalal Talibani and Kurdistan Regional Government (KRG) President Massoud Barzani to control Syrian Kurds failed, Turkey now considers the PYD to be the political wing of the PKK in Syria. Erdoğan wants to take advantage of Öcalan’s influence through engaging in talks with him. Jehad strongly agrees that the future of Syrian Kurds is closely related to the peace process in Turkey. “The peace process is very positive, but Turkey has to constitutionally recognize Kurdish rights,” he said.

Another Washington-based Syrian Kurdish journalist, Sirwan Kajjo, reaffirms that the peace talks in Turkey will have direct consequences for Syrian Kurds. “If the Imralı Process succeeds, the Justice and Development Party [AKP] would make significant gains. Having Syrian Kurds unopposed to Turkey’s project in Syria would provide Ankara with the additional push for their ultimate objectives in Syria and the broader region.” Kajjo adds, however, that if the process fails, Turkey might be poised to be able to handle extreme reactions from Syrian Kurds. “Kurds on the other side of the border show their support for this peace plan, and they wish this process to prevail. However, they would certainly be unhappy if their brethren are betrayed yet another time. Nothing could be predicted then,” he warns.

Ph.D. researcher on the Kurds of Syria at the University of Exeter Thomas McGee agrees that recent developments in Turkey’s relationship with its own Kurds are largely motivated by Ankara’s concerns regarding the PYD’s increasing influence and consolidation of power in the Kurdish regions of Syria. “When faced with Kurdish Protection Units’ dominating control across the border, it appears that negotiating with the PKK now appears to be the least bad option for Turkey.” Speaking of his recent conversation with Kurds in Syria about the peace process, McGee confirms that many Kurds in Syria are supportive of the process, but not very optimistic that this process will end positively. “Kurds in Syria consider that the İmralı Process could have been engineered by Turkey in order to introduce question marks and confusion into the momentum of the PYD’s development,” the British researcher adds.

Additionally, there is strong expectation that Ankara will cut its support of al-Qaeda-influenced radical groups and instead, will develop good relationships with Syrian Kurdish groups, especially with the PYD. Ankara is also expected to embrace all of its own opposition groups. We will wait to see how the Turkey-Israel-US-EU front, which was defined during the recent trips to the region by US President Barack Obama and Secretary of State John Kerry, will play against the Russia-Iran-Assad regime front. It is a very important development that Kurds in Turkey, Iraq and Syria, as a whole, are at the forefront for the West for the first time.

It is apparent that the Kurds will have an active role in their own region in the near future. To use that position to their advantage will depend on their ability to strengthen their unity and in the alliances they will build. The steps that Ankara will take for the solution of the Kurdish issues are anxiously awaited, with curiosity, by the entire Kurdish geography. Many Kurdish politicians openly state that a Turkey that can gain the support of the Kurds in that country, Iraq and Syria will not only be an important power in the region, but also in the world.