21 Mayıs 2013 Salı
Mutlu Çiviroğlu
Başbakan Erdoğan’ın Washington ziyareti oldukça önemliydi. Hem Erdoğan’ın üst seviyede karşılanması, hem de bakanlar ve işadamlarından oluşan geniş bir heyetle Washington’a gelmesi dikkat çeken noktalardı.
Başbakan Erdoğan’ın bu kadar önemli bir protokolle ağırlanmasına rağmen, ziyaretin en önemli gündem maddesini oluşturan Suriye konusunda istediklerini alamadığı da bir gerçek. Özellikle “uçuşa yasak bölge” konusunda beklentilerine Başkan Barack Obama destek sunmadı.
Ortak basın toplantısında dillendirildiği gibi Obama da “Esed gitmeli” diyor ama nasıl gideceği hakkında net bir şeyler söylemediği de bir gerçek. Obama‘ın baştan beri Suriye’ye askeri bir müdahaleye karşı olduğu kamuoyunca biliniyor. Hatta kendi yönetiminde bile bu konuda bir rahatsızlık olduğu, Amerika’nın Suriye’de akan kan konusunda bu kadar sessiz kalmasından rahatsız olan üst düzey yöneticilerin olduğu basına da yansıdı. Zaten yönetimin, Eylül ayında istifa eden eski Suriye politikası uzmanlarından Fred Hof’un da Başkan Obama ile düştüğü fikir anlaşmazlığı basına da yansımıştı.
Washington ziyaretinde ortaya çıkan durum, Obama’nın ısrarı sonucu, Erdoğan’ın İkinci Cenevre Görüşmeleri diye adlandırılan, Amerika ve Rusya’nın ev sahipliği yaptığı uluslararası konferansı desteklemeye karar vermesi. Washington’da hakim olan kanı o ki Erdoğan en azından bu konferansın sonuçlarını bekleyecek ve çıkacak sonuçlara göre Suriye politikasında değişikliğe gidecek. Muhtemelen konferansın başarısız olması durumunda ki, bu çok güçlü bir olasılık, Ankara’nın Washington’u kendi argümanlarına ikna etmesi daha kolay olabilir.
Ama yine de, Obama’nın askeri operasyon ve uçuşa yasak bölge gibi alternatiflere sıcak bakmadığının altını çizmekte fayda var. Bu aslında biraz da Obama‘nın ana siyaseti; yeni savaşa girişme, Irak ve Afganistan’daki askerleri geri çek ve savunma harcamalarını en aza indirip, o kaynakları yeni iş istihdamında kullan. Başkan Bush döneminde devralınan bütçe açığı ve ekonomik kriz zaten tam olarak da atlatılmış değil. O nedenle de Obama’nın askeri bir seçeneği devreye sokması “kırmızı çizgi” olarak adlandırdığı kimyasal silah kullanımı dışında çok zor. İngiltere, Fransa ve Avrupa’nın aksine Obama kimyasal silahların Esed rejimi tarafından kullanıldığı konusuna ikna olmuş değil. Tam tersine, kimyasal silah kullanan kesimin muhalifler olduğu düşüncesi burada daha yaygın. Ayrıca, daha önceki yazılarımızda dile getirdiğimiz gibi, Amerikan yönetimi El Nusra Cephesi ve Guraba El-Şam gibi, El Kaide’ye bağlantısı olan radikal örgütlerin Suriye’deki varlığına ve Ankara’nın da bu gruplara olan desteğinden oldukça rahatsız. Muhalifleri silahlandırmanın önündeki en büyük engellerden bir tanesi de bu silahların radikal grupların eline geçip, Amerika’ya karşı kullanılma riski ki bu da açıkça dillendiriliyor.
Başbakan Erdoğan’ın gündemindeki bir başka konu ise pek öne çıkmasa da, Ankara’nın Erbil ile artarak devam eden ticari ve ekonomik ilişkileriydi. Washington’a hareket etmeden önce Esenboğa Havaalanı’nda yaptığı basın toplantısında bu konuda önemli açıklama yapan Başbakan Erdoğan, “Kuzey Irak yerel yönetimiyle petrol aramaya yönelik Exxon Mobil ile bir adım attık, ABD seyahatinde adımlarımızı olgunlaştıracağız” dedi. Erdoğan’ın bu açıklaması ile Washinton’u da Erbil ile olan ilişkilerine katmaya çalıştığı şeklinde yorumlandı. Bilindiği gibi, Obama yönetimi her iki taraf arasındaki doğrudan ilişkilerden Türkiye ile Kurdistan Bölgesel Yönetimi arasındaki ilişkilerin, Bağdat’taki Maliki hükümetini İran’a daha da fazla yaklaştıracağı kaygısı taşımakta ve ekonomik olarak merkezi hükümete bağlı olmayacak Kürtlerim ilerde bağımsızlık ilan edebileceklerini düşünmekte. Bu tür telkinlere rağmen, Ankara’nın Erbil ile olan ilişkilerinde bir değişikliğin söz konusu olmadığı Enerji Bakanı Taner Yıldız tarafından burada düzenlenen basın toplantısında dile getirildi.
“Irak’ın kuzeyindeki bölgesel yönetimle enerji anlaşmaları yapan 19 ülke ve 39 firma var, o yüzden Irak Anayasası onların yaptığı işlerde ihlal edilmiyor da Türkiye’nin yaptığı işlerde mi ihlal ediliyor. Bu doğru bir yaklaşım değil” diyen Bakan Yıldız, Kürdistan Bölgesel Yönetimi’yle ilişkilerinin devam edeceğini belirtti.
Başbakan Erdoğan Washington gezisi sırasında, beklentilerin aksine, pek de “Barış Süreci” üzerine konuşmadı. Hem Brookings Enstitüsü’ndeki panelde, hem de Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA)’nın Washington temsilciliğince düzenlenen “21. Yüzyılda Adalet ve Küresel Düzen” adli panelde bu konuya hiç değinmedi. Fakat Başkan Obama, Beyaz Saray’daki ortak basın toplantısında Erdoğan’ın bu konudaki cabalarından övgüyle bahsetti. “Türkiye’yi çok uzun süredir rahatsız eden PKK şiddetine yönelik tarihi ve barışçıl çözüm arayışları konusunda siz ve Türk halkının cesaretine yönelik takdirlerimi iletmek istiyorum. ABD, Türkiye’nin uzun süredir güvenliği sağlama noktasındaki arayışında yanında durmaktadır.”
Elbette ki Başkan Obama’nın bu sözleri, sürece bir destek anlamına gelmekte. Zaten Obama konuşmasının sonunda “Türkiye’nin hukukun üstünlüğü, iyi yönetim ve insan haklarını muhafazasına yönelik çabalarını destekleyecekleyiz” diyerek sürece desteklerinin devam edeceğine işaret etti.
Başbakan Erdoğan Türkiye’ye dönerken, Ahmet Türk ve Nazmi Gür’den oluşan BDP heyeti de bir takım temaslarda bulunmak üzere Pazar akşamı Washington’a ulaştı. Beyaz Saray ve Dışişleri Bakanlığı yetkilileri ve çeşitli düşünce kuruluşları ile bir araya gelecek olan BDP’nin temaslarını takip edecek ve önümüzdaki günlerde siz değerli İlke Haber okuyucularına aktaracağız.
http://www.ilkehaber.com/yazi/basbakan-erdoganin-washington-ziyareti-ve-suriye-7566.htm