Kürt Ulusal Konseyi’nin Suriye Muhalefetine Katılım Kararı ve Yaşanan Tartışmalar

Kürt Ulusal Konseyi (KUK) Dış İlişkiler Komisyonu, iki hafta önce Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu (SMDGUK) ile bir anlaşma imzaladı ve koalisyona katılım kararı aldı. Dış İlişkiler Komitesi adına Suriye Kürdistan Demokrat Partisi (El Parti) Genel Sekreteri Dr. Abdulhakim Beşar, Suriye Kürt Demokratik İlerici Partisi (Pêşverû) Genel Sekreteri Abdülhamit Hacı Derviş, Kürt Birlik Partisi (Yekiti) Genel Sekreteri İbrahim Biro’nun katıldığı toplantıda Kürt Ulusal Konseyi adına sözleşme imzalandı.

Ama anlaşmanın imzalanması hem konsey içerisinde, hem de  PYD’nin de içinde yer aldığı Batı Kürdistan Halk Meclisi tarafında rahatsızlık yarattı. KUK’un içinde meydana gelen tartışmanın kaynağı ise, “imzayı atan kişilerin imza yetkilerinin olmayışı ve yapılan anlaşmanın Kürtlerin taleplerini yeterince savunamayışı” iddiasıydı.

KUK şiddetli tartışmaların sonunda bu hafta yaptığı iki günlük toplantının ardından Dış İlişkiler Komisyonu’nun katılım kararını oy çokluğuyla onayladı ama tartışmalar halen devam ediyor.

Kürt Sol Partisi, KUK’un kararını desteklemediğini çünkü yapılan antlaşmanın Kürt halkının haklarını yeterince savunmadığını dile getirmekte. Kendisiyle bugün bu konu üzerine özel bir görüşme yaptığım Kürt Sol Partisi Genel Sekreteri Muhammed Musa, yapılan antlaşmayı tarihi bir hata olarak adlandırdı.

Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu’nun Kürt halkının varlığını kabulü noktasında çok geri bir konumda olduğunu dile getiren Musa, bazı KUK üyesi partilerin kararı oldubittiye getirdiklerini iddia etti. Özellikle Suriye muhalefetiyle yapılacak her antlaşmanın mutlaka Batı Kürdistan Halk Meclisi’ni kapsaması gerektiğini ifade eden Kürt Sol Partisi Genel Sekreteri Musa böylesi bir antlaşmanın ancak Kürt Yüksek Konseyi (KYK) tarafından imzalanması durumunda meşru olacağını ve destek göreceğini sözlerine ekledi.

Kürt Ulusal Konseyi içinde yer alan bazı parti ve şahsiyetlerin istemeden de olsa SMDGUK’e katılım kararına onay verdiklerini hatırlatan Musa, böylesi bir tavrı “ilkesizlik” olarak gördüklerini belirterek, kendilerine rağmen atılan adımı sert bir şekilde eleştirdi.

Musa’nın sözünü ettiği bu partilerden biri de PYD ile ilişkileri nispeten daha iyi olan Kürt Demokratik Birlik Partisi. Bu partinin önde gelen isimlerinden olan ve aynı zamanda da KUK Dış İlişkiler Komisyonu üyeliği yapmakta olan Dr. Kamuran Haciabdo, Musa’nın eleştirilerini doğrular nitelikte konuşarak, istemeden de olsa sırf Kürt Ulusal Konseyi’nin bütünlüğü bozulmasın diye bu karara onay verdiklerini ifade etti. Haciabdo kendilerinin SMDGUK ile yaptığı antlaşmadan sonra, koalisyon lideri Ahmed Carba’nın “Suriye’nin bir Arap ülkesi olduğu” yönündeki açıklamalarının Kürtler arasında büyük rahatsızlık yarattığını dile getirdi.

Dr. Kamuran Haciabdo ve Mutlu Çiviroğlu

Haciabdo’ya, “Rusya Kürtlerin Cenevre Konferansı ve benzeri diplomatik faaliyetlere, muhalefetten bağımsız olarak ve KYK çatısı altında katılmasını savunuyorken neden böyle bir karar aldıklarını” sordum. “SMDGUK 15 Eylül’de katılım kararımızı oylayacak ve bir karara bağlayacak. Kim bilir belki bu kararı onaylamazlar” diyen Haciabdo, belki de kendi içindeki saklı umudu dile getiriyordu. Kendilerinin de KYK adına böylesi bir anlaşmayı daha doğru bulduklarını dile getiren Haciabdo, konseyin uzun zamandan beri işlevsiz halde olduğunu da hatırlatmadan edemedi.

Konuyla ilgili görüşlerine başvurduğum, PYD kanadının etkin isimlerinden olan Demokratik Topum Kongresi (TEVDEM) Yürütme Konseyi ve Kürt Yüksek Konseyi üyesi olan İlham Ahmed de KUK’un kendi başına Suriye muhalefetine katılım kararını sert bir şekilde eleştirdi.

Kürtler olarak Suriye’deki en güçlü muhalefetin kendileri olduğunu söyleyen Ahmed, Suriye muhalefetiyle ilişkiye karşı olmadıklarını ama Kürt Yüksek Konseyi varken, KUK’un kendi başına SMDGUK katılma kararı almasını doğru bulmadıklarını dile getirdi.

Ahmed, anlaşmayı imzalayanların halkın kazanımlarını ve onca fedakârlıklarını hiçe saydıklarını, sanki Rojava’da bir yönetim yokmuş gibi, hiçbir kazanım olmamış gibi davrandıklarını belirtti. Böylesi bir tavrı ne kendilerinin, ne de Rojava halkının kabul edemeyeceklerini söyleyen Ahmed, böylesi bir kararda Türkiye’nin de vermiş olduğu bazı sözlerin olabileceğini ima etti. Türkiye’nin ve Suriye muhalefetinin tüm planlarını Esad’ın gidişi üzerine kurduğunu belirten Ahmed, bazı Kürt partilerinin de ABD’nin olası bir askeri operasyonu beklentisiyle bir an önce muhalefet koalisyonu içerisinde yer almak için acele ettiklerini öne sürdü.

TEV-DEM’in ve Kürt Yüksek Konseyi’nin bir başka önemli üyesi Aldar Xelil de Hewler Anlaşması’na göre, Suriye ile ilgili bütün anlaşmalar Konsey’in bilgisi dâhilinde ve onların katılımıyla gerçekleşmesi gerektiğini söyledi.

Aldar Xelil Yüksek Konsey olarak kendi aralarında daha önce bir anlaşma imzaladıklarını, bu anlaşmaya göre, Rojava’nın ve Suriye’nin geleceği ile ilgili yapılacak yeni ittifaklar üzerine anlaşmaların sadece Yüksek Konsey adına yapılacağının kararlaştırıldığını belirterek, “Bizim karşı olduğumuz şey muhalefet ya da komite değil, izlenilen yöntem. Yüksek Konsey’i boşa çıkaracak girişimlerde bulunulması ve Konsey bileşenleri olmalarına rağmen, Konsey’den bağımsız tek başına hareket etmeleri doğru değil.”

Aldar Xelil, Rojava’nın büyük çatışmalara sahne olduğunu, çete güçleri tarafından işgal edilmeye çalışıldığı bir dönemde, Kürtlerin gücünü kırabilecek bütün girişimlerden uzak durulması gerektiğini ifade ederek, anlaşma imzalanmadan önce Konsey bileşenlerine danışılarak görüşlerinin alınması gerektiğini söyledi.

Xelil, İstanbul’da Suriye muhalefeti ile anlaşma imzalayan parti temsilcilerin imzaladıkları anlaşmanın Konsey nezdinde onaylanmaması durumunda, söz konusu parti temsilcilerinin itibar kaybedebileceğinin de altını çizdi.

Süregelen bu tartışmalar 15 Eylül günü İstanbul’da yapılacak olan Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu toplantısında son bulacak. Konsey,  Kürt Ulusal Konseyi’nin kendisine katılma kararını ya onaylayacak ya da ret edecek. KUK üyesi partilerin de hem açıkça hem de özel görüşmelerde dile getirdiği gibi bu anlaşma birçok kişinin içine sinmiş değil. KUK içinde anlaşmaya istemeden de evet diyenler, sırf bütünlük bozulmasın diye böyle davrandıklarını öne sürmekte ve konsey anlaşmayı onaylamasın diye gizliden umut etmekteler.

Bu anlaşmanın Rojava’ya ne gibi fayda getireceği belli değil. Suriye’deki krizde baş aktör rolünü üstelen Rusya’nın Kürtlerin Cenevre Konferansı’na bağımsız olarak, KYK çatısı altında katılmasını açıkça savunduğu bir dönemde böylesi bir kararın Rojava için olumsuz olacağını düşünen çok kesim var. KUK’un imzaladığı bu anlaşma, Eğer SMDGUK tarafından onaylanırsa, Rojava Kürtlerinin bir bölümünü Suriye muhalefetinin parçası haline getirecek. Böylesi bir durum da, doğal olarak Rojavalı Kürtlerin Suriye muhalefetinden bağımsız olarak uluslararası toplantılara katılma şanslarını ortadan kaldırmış olacak.

Peki, Rojava’da tarihi bir süreçte ortaya çıkan bu kirizin aşılaması için taraflar neler yapmalı?

Bu konuda açıkçası atılacak adımlar belli. Rojava’daki çok başlı, çok parçalı siyasal yapı halkı ilgilendiren konularda gerekli olgunluğu ve özveriyi gösterip, mutlaka ortak paydalar etrafında bir araya gelmeyi öğrenmelidir. Aksi takdirde, kısa süre içerisinde elde edilen önemli kazanımlar yok olmayla karşı karşıya kalabilecektir. KUK içerisinde bu anlaşmaya önayak olan partiler, halen PYD’yi dışlayarak siyaset yapacaklarını düşünmekteler ki bu hiç de gerçekçi bir yaklaşım değil. Rojava’daki en büyük siyasi, askeri ve toplumsal güç olan PYD’nin içinde yer almadığı hiçbir hareketin pek de başarılı olma şansı yok. Buna karşılık, PYD’nin de mutlaka diğer partilere saygı göstermesi, onlarla beraber çalışması ve görüşlerine değer vermesi son derece önemli. Bu bağlamda, geçtiğimiz günlerde üzerinde anlaşmaya varılan, ortak bir geçici yönetim kurulması kararı halkta umut yaratan, önemli bir adım olmuştur. Fakat KUK’un, aynı dönemde, tek başına SMDGUK ile katılım anlaşması imzalaması da bir o kadar kaygı yaratmıştır. Bu nedenle de, hem içte hem de uluslararası arenada kabul görmüş, Kürt Yüksek Konseyi’nin en kısa sürede işlevsel hale getirilmesi için tüm taraflar ellerinden gelen her türlü çabayı göstermelidirler. Rojava’nın tek çatı altında toplanmış siyasal, askeri ve diplomatik gücü, kendi geleceğini belirlemedeki en büyük kozu olacaktır. Doğru olan da siyasi parti temsilcilerinin bu gerçeği görüp, kendi küçük çıkarlarını bir kenara bırakıp, ona göre tavır takınmalarıdır.