HATİCE KAMER – YÜKSEKOVA HABER (ÖZEL)
DİYARBAKIR – Suriye’de iç savaş olanca şiddetiyle devam ederken, Rojava Bölgesi’nde salı günü, İsviçre’deki kantonlara benzer “Geçici Yönetim” kurulduğu haberleri gelmeye başladı.
Yaklaşık üç yıldır devam eden savaş ve kaos, ülkede siyasi bir oluşumun kurulmasına fırsat vermezken, Kürtler’in kendi bölgelerinde ilan etmiş olduğu geçici yönetimin yansımaları muhtemelen çok kısa bir zaman içinde kendini göstermeye başlayacaktır.

Rojava konusunda yaptığı doğru ve objektif haberlerle adını duymaya başladığımız ve Çengiz Çandar gibi usta gazetecilerin de övgüyle bahsettiği gazeteci Mutlu Çiviroğlu ile son gelişmelere dair bir röportaj yaptık.
Bir süre önce Rojava’yı da ziyaret eden gazeteci Çiviroğlu, hem bölgeye dair gözlemlerini hem de son gelişmelere dair düşüncelerini Yüksekova Haber okurları ile paylaştı.
Hatice Kamer: Mutlu Bey, sizinle Ağustos ayında yapmış olduğumuz röportajdan sonra Suriye ve Rojava konusunda farklı gelişmeler cereyan etti. Radikal İslamcı gruplar ile YPG arasında çatışmalar hala devam ediyor. 9 Ekim’de Salih Müslim’in küçük oğlu Şervan da çatışmalarda hayatını kaybetti. Siz de tam o günlerde Rojava’ya geçtiniz. Bu olay bölgede nasıl karşılanmıştı?
Mutlu Çiviroğlu: Doğru, Şervan Müslim’in hayatını kaybetmesinin hemen ardından bölgedeydim. Derin bir üzüntü hakimdi gördüğüm her yerde. Ama Rojava’daki hüzün sadece bu olayla sınırlı değildi. Özellikle radikal grupların uzun süredir devam eden saldırıları ve bazen de rejimin düzenlediği hava saldırılarında hayatını kaybeden birçok savaşçı ve sivil insanların yası hemen her evde tutuluyor. Yani ölümle yaşam Rojava’da iç içe geçmiş durumda.
Daha önceki röportajlarımda belirttiğim gibi PYD’yi diğer partilerden ayıran en belirgin özelliği halkın içinde olması ve liderlerinin de halkın çektiği acılara ortak olması. Salih Müslim’in oğlunun vefatı tam da bağlamda ele alınmalı. Görüştüğüm birçok insan bu noktaya açıkça vurgulamıştı. Yani PYD liderinin oğlunun kendi halkı ile birlikte mücadele etmesi, babasının konumuna rağmen bir farkının olmayışı ve genç yaşta hayatını kaybetmesi, halkla PYD arasındaki bağları daha da güçlendirdiğini gözlemledim. Bununla birlikte diğer partilerin daha da zayıfladığını, bir bölümünün ise PYD’ye yakınlaştığına tanık oldum.
Peki, genel olarak Rojava’da nasıl bir tabloyla karşılaştınız?
Aylardır süren ambargonun günlük hayata olumsuz etkileri daha da artmış durumda. Örneğin hastanelerde narkoz gibi, ağrı kesici gibi temel ilaç ve sağlık gereçleri sıkıntısı yaşanmakta. Yine, süt, çocuk maması gibi temel ihtiyaç maddeleri sıkıntısı yaşanıyor.

Savaş koşullarının en masum mağduru Kamışlılı bir Kürt çocuğu
Dükkanların çoğu boş durumda, çünkü ambargodan dolayı bölgeye ulaşımda ve ticari ürün nakliyatında ciddi sorunlar var. Temel ihtiyaç maddeleri Halep ve Şam’dan karşılanıyor (aradaki yol kontrolleri ve vergilerden dolayı) ve bu maddeler Rojava’ya ulaşana kadar fiyatları ne yazık ki kat kat artmış durumda. Elbette, bu durum halkın alım gücünü çok olumsuz etkiliyor.
Üzülerek söyleyeyim ki, birçok şehirde halkın ambargodan dolayı özellikle Sayın Mesut Barzani’ye ve KDP’ye karşı bir tepkisi gözlemlenebiliyor. PYD’ye sert muhalefetiyle bilinen Yekiti partisine yaptığım ziyarette, parti üst yöneticilerinin de sınırın ticarete kapalı olmasından dolayı Bölgesel Kürt Hükümeti’ne eleştirilerde bulunması açıkçası beni çok şaşırttı. Mevcut ambargo parti ayırımı yapmadan herkesi olumsuz şekilde etkilediği için her çevreden tepkiler yükselmekte.
Ayrıca, elektrik kesintisi rutin bir şey ve her akşam ve bazen gündüzleri de kesinti oluyor ve insanlar jeneratör kullanmak zorunda kalıyor.
Şunu çok açıkça söylemeliyim ki, bu kadar ağır şartlara rağmen halkta büyük bir kararlılık var. Özelikle YPG’nin Nusra ve Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) gibi gruplara karşı elde ettiği başarılar halkta güçlü bir özgüven oluşturmuş. Bu nedenle ki Kürdistan Bölgesi’nden ve Türkiye’den binlerce insan Rojava’ya geri döndü ki bu dönüşlerin bir bölümüne ben de tanık oldum. Sêmelka Kapısı’na gidip bu durumu yakından görmüş, gözlemlerimi de Radikal gazetesinde yazmıştım. YPG’nin birkaç gün önce Til Helef de dahil olmak Serêkaniye bölgesinde 23 yerleşim merkezini ele geçirmesi ve Kaide ile bağlantılı grupları büyük yenilgiye uğratması var olan özgüveni daha da arttırmış durumda.

Serêkanîye’dekî Elok köyünü radikal gruplardan temizleyen bir grup YPG savaşçısı
Ayrıca Til Koçer sınır kapısının ele geçirilmesi, hem bu radikal grupların temel lojistik güzergahının kontrol altına alınması, hem de ambargoya karşı yeni bir alternatif olması açısından Rojava’da moralleri oldukça yükseltmiş durumda.
Rojava’da nereleri ziyaret ettiniz, kimlerle görüştünüz?
Başta Serêkanîye olmak üzere Kamışlı, Dêrîk, Dirbesîye, Tirbêspî, Amûde ve Remalan gibi yerleri ziyaret edip, Sêmelka’daki durumu da yakından görme şansını yakaladım.
Hemen hemen tüm parti merkezlerini ziyaret edip, parti liderleriyle görüştüm. Kürt Yüksek Konseyi merkezinin yanı sıra Ronahî TV ve Kürdistan TV bürolarını da ziyaret ettim ve oradaki meslektaşlarla görüştüm. Yine, YPG yetkililerinden de Serêkanîye ve diğer bölgelerdeki çarpışmalarla ilgili bilgi aldım.

Kamışlı şehrinden bir görünüm
Ayrıca ünlü yazar Konê Reş ile de Kamışlı’da görüştüm. Kendisi sağ olsun, yazar Berzo Mahmud ile birlikte büyük Kürt şairi Cegerxwîn ile ünlü ozan Mihemed Şêxo’nun mezarlarını ziyaret etmemi sağladı.
Cegerxwîn’in evinin bahçesinde bulunan mezarı
Orada en etkin parti olarak bilinen PYD’nin diğer partilerle ilişkisi nasıl? Rojava’da anti-demokratik uygulamalar olduğu dillendiriliyor. Hatta Kürdistan Bölgesel Hükümeti’nden de zaman zaman bu tarzda açıklamalar geliyor.
PYD’nin diğer partilerle ilişkilerini eskiye göre daha iyi gördüm. PYD kendisine yöneltilen “her şeyi tek başına yapıyor, başkalarına fırsat tanımıyor” eleştirilerine cevap olabilmeye çalışıyor sanırım. Kendisine bu eleştirileri sorduğum, PYD kanadının etkin isimlerinden Îlham Ahmed diğer partilerin görüşlerine önem verdiklerini söyledi. Îlham, o nedenle de bütün parti ve azınlıkların katılımıyla gerçekleşecek “Geçici Yönetim” projesini kamuoyuna sunduklarını dile getirdi. Ahmed, yine bu temelde Yüksek Konsey’in çalışmalarını daha etkin hale getirmeye çalıştıklarını, Türkiye’ye yaptıkları son ziyareti de bu ortak konsey altında gerçekleştirdiklerini belirtti.
Yekîtî’nin tanınmış isimlerinden Fuad Elîko’ya Ahmed’in bu sözlerini sorduğumda “PYD son dönemlerde daha yapıcı bir tarz sergiliyor ve bunu önemli buluyoruz” dedi. Bununla birlikte eleştirilerini de dile getiren Elîko, PYD’den daha fazlasını beklediklerini, diğer partilere daha rahat ortam hazırlayıp, üyelerinin daha serbestçe çalışmalarını sağlamaları gerektiğini de ekledi.
Bunun yanında, Kürt Ulusal Konseyi (KUK) içinde yer alan bazı partiler de son dönemlerde PYD ile çok yakın ilişki içindeler ve PYD’den ve özellikle de YPG’den övgüyle söz ediyorlar.

Objektifimize zafer işareti yapan bir grup YPG savaşçısı
Ama PYD’yi sert şekilde eleştiren partiler de yok değil. “Siyasi Birlik” oluşumuna giden El Parti, Azadî’nin her iki kolu ve Yekîtî Kurdistanî (Yekîtî Partisi’nden bu sene başında kopan, partinin Avrupa örgütü) PYD’yi anti-demokratik olmakla ve kendilerine çalışma fırsatı vermemekle eleştirmekteler. Kürdistan Bölgesel Hükümeti’nin eleştirileri de genelde bu partiler üzerinden gelmekte.
Geçici Yönetim’ demişken şunu da sormak istiyorum. Dün basına yansıyan haberler var, Rojava’da “Geçici Yönetim” kabul edildi diye. Bu konudaki görüşleriniz nelerdir?
Bu proje için çalışmalar bir süredir devam ediyordu. Bugün Kamışlı’da yapılan toplantıda bu yönetimi oluşturmakla görevli 82 kişilik ‘Encumena Avakirina Rêvebirîya Giştî ya Rojava’ yani ‘Rojava Yönetimi Kurucu Meclisi’nin oluşturulduğu duyuruldu. Kürtlerin yanı sıra, Arap, Çeçen ve Hıristiyan temsilcilerin de yer alacağı bu yönetimde, ayrıca 55 kişilik ‘Geçici Yönetim Kuruluş İzleme Komitesi’ oluşturdu. Bu projeye göre Rojava bölgesi 3 özerk bölgeden yani Cizirê, Kobane ve Efrin’den oluşacak. İlk ulaşan bilgilere göre, İsviçre’deki kanton sistemi benzeri olacak yönetim modelinde her kanton bölge meclisini kuracak ve genel meclise temsilci gönderecek. Önümüzdeki günlerde daha detaylı bilgiler kamuoyu ile paylaştıkça daha sağlıklı değerlendirmeler yapılabilinir. Ama hiç şüphe yok ki bu karar Rojava için önemli bir adım niteliğinde. Kürt partilerinin bu oluşuma yaklaşımları uluslararası toplumun da bu adımı destekleyip, desteklemeyeceği konusunda önemli olacak.
Dün Kobane’de Kürt Kızılayı Heyva Sor’a yönelik bir saldırı gerçekleşti ve onlarca kişi hayatını kaybetti, birçok kişi de yaralandı. Bu saldırıyı neye bağlıyorsunuz?
Biraz önce de belirttiğim gibi YPG’nin IŞİD, Nusra vb. grupları karşısında özellikle son dönemlerde artan bariz üstünlüğü bu grupları moral yönünden çok olumsuz etkilerken, Rojava’ya ise büyük moral kaynağı oldu. Direk sivilleri hedef alan bu tür saldırılarla hem halkı korkutup, sindirmek hem de ‘biz buradayız, yok olmadık’ demeye çalışıyorlar kanısındayım. Sadece Kürtlerin değil, Kobane’de yaşayan Arapların da hedef alındığı bu saldırı, Rojava’daki askeri ve siyasi yetkililerin çok dikkatli olmaları gerektiğini, tedbiri elden bırakmamaları gerektiğini hatırlatmakta. Askeri alanda baş edemedikleri Kürtleri bu tür saldırılarla yıldırmaya çalışan bu radikal grupların, benzeri saldırılara önümüzdeki dönemlerde de devam edebilecekleri göz ardı edilmemeli.
Kürdistan Hükümeti ile var olan Sêmalka Sınır Kapısı gerginliğine Salih Müslim’e geçiş izni verilmemesi meselesi var olan ilişkileri krize dönüştürmüş durumda. İki ay önce Kürtler’in birliği için Ulusal Kürt Kongresi heyecanı varken, mevcut durum siyasi birlikten ziyade ayrışmaların gittikçe keskinleştiğini gösteriyor. Meselenin iç yüzü nedir?
Meselenin içyüzünün ne olduğu konusunda kesin bilgi sahibi değilim. Ama kamuoyunda KDP’nin, Avrupa’da yaptığı eleştirel bir konuşmadan dolayı Salih Müslim’e geçiş izni vermediği çokça tartışıldı. Yine, Müslim’in oğlunun ölümüyle ilgili olarak Ankara’yı işaret etmesinin de bu kadar da etkili olabileceği dile getirildi kimi çevreler tarafından. Benim görüşüm, Müslim’in geçişine izin verilmeyişi altta yatan çok derin sorunların açık bir şekilde dışa vurumu. Malum KDP ile PYD arasında uzun süreden beri devam eden bir gerginlik mevcut. Her iki taraf da birbirini suçlasa da olay bir bakıma iktidar savaşı. PYD hızlı bir şekilde siyasi, toplumsal ve askeri örgütlenmesini güçlendirirken, KDP’de kendisine yakın partiler aracılığıyla güç kurmaya çalışıyor. Gelinen noktada PYD’nin bu mücadelede önemli bir üstünlük sağladığı görülmekte. Maalesef Rojava’da var olan KDP ile PYD arasındaki bu gerginlik yakın zamanda azalacak gibi de görülmüyor.
Müslim’in geçişinin engellendiği bir dönemde, Musul tarafındaki Til Koçer sınır kapısı YPG’nin eline geçmesinin stratejik önemi nedir?
Birincisi, Til Koçer yani Arapça adıyla Yarubiye sınır kapısı Musul ile Kamışlı’yı birbirine bağlayan ana karayolunun üzerinde bulunuyor. Irak tarafında ise Rabiya denilen kapının ele geçirilmesiyle birlikte Kürtler Suriye’yi Irak’a bağlayan önemli bir kapıyı kontrol altına almış oluyorlar. Kapı, Rojava’ya uygulanan ambargonun kırılması açısından oldukça büyük öneme sahip. Kapı işlevsel hale geldiğinde bölgenin gereksinim duyduğu temel ihtiyaç maddeleri bu yoldan sağlanabilecek.

Dêrîk’teki bir YPG kontrol noktasında gönüllü olarak nöbet tutan yaşlı bir Kürt
Til Koçer ayrıca IŞİD, Nusra ve diğer grupların silah ve savaşçı temini konusundaki ana lojistik merkeziydi. Burası ayrıca bomba, patlayıcı yüklü araç yapımı ve canlı bombaların hazırlanmasında kullanılan önemli bir merkezdi. Bu radikal gruplar Til Koçer’i kaybetmekle çok önemli imkânlardan mahrum kalmış oldular.

YPG tarafından etkisiz hale getirilen patlayıcı yüklü bir IŞİD aracı
YPG Sözcüsü Rêdûr Xelîl ile geçenlerde yaptığım görüşmede bana söyledikleri de çok enteresandı: “Irak sınırındaki Til Koçer şehri IŞİD ve Nusra’nın ana üs olarak kullandıkları en önemli merkezleriydi. Til Koçer kapısının elimize geçmesiyle bu çetelerde manevi ve moral olarak büyük bir dağılma oldu. O nedenle de güçlerimiz karşısında tutunamayıp, Rakka ve Til Abyad şehirlerine doğru geri çekildiler.”
Şunu da belirtebiliriz ki, bu kapının kontrolü Suriye petrollerinin büyük çoğunluğunun yer aldığı Remelan bölgesini elinde tutan Kürtler’e, bu petrolü ihraç etme olanağı doğurdu. Her ne kadar Kürtlerden bu konuyla ilgili herhangi bir açıklama gelmese de, bu olasılığın bazı bölge ülkelerinde rahatsızlık yaratmış olabileceği de mümkün.

Civar köylerde çatışmalar sürerken Remelan bölgesindeki petrol kuyuları
Son olarak da söyleyebiliriz ki bu kapının kontrolü YPG’ye uluslararası arenada büyük bir prestij kazandırırken, PYD’nin de elini güçlendirmiş, halka da büyük bir moral kaynağı olmuş durumda.
Biraz da diplomatik faaliyetlere değinelim istiyorum. Cenevre 2 Konferansı yine ertelendi. Gerçekleşmesi halinde bu konferansın Kürtler için önemi nedir?
Bu konferans Suriye’nin geleceğinin uluslararası alanda tartışılacağı önemli bir platform olacak. Bu konferansta iç savaşın durumu, Esad’ın geleceği, etnik ve dinsel azınlıkların hakları vb. gibi birçok konu ele alınacak. Suriye’deki tarafların yanı sıra, uluslararası güçlerin de yer alacağı böylesi bir toplantıya Kürtlerin kendi kimlikleriyle katılıp, taleplerini dile getirmeleri oldukça büyük öneme sahip olacak. Bu konuda Kürtler arasında tam bir birlik yok. PYD ve KUK içindeki bazı partiler ‘Yüksek Kürt Konseyi ile bağımsızca Cenevre’ye katılalım’ derken, ‘Siyasi Birlik’ oluşumu içinde yer alan partiler ise ‘Suriye Ulusal Konseyi’nin bir parçası olarak katılalım’ görüşünde. Suriye Ulusal Konseyi, İstanbul’da yaptığı toplantıda mevcut 3 üyeye ek olarak, 8 yeni KUK üyesinin konseye katılmasını onayladı. Mevcut durumda uluslararası güçlere baktığımızda Rusya ilk seçeneğe yakın dururken, Amerika ise ikinci şıkkı desteklemekte.
28 Ekim’de Washington’da BDP’nin organize ettiği Kürt Konferansı gerçekleşti. Rojava’nın merkezde olduğu bir konferans oldu. Siz de konferansa katıldınız, konferans nasıl geçti?

Selahattin Demirtaş ve James Jeffrey
Konferans çok başarılı geçti. Bunu hem Amerikalı ünlü katılımcılar hem de Cengiz Çandar, Amberin Zaman gibi gazeteciler de yazılarında dile getirdiler.

Cengiz Çandar, Nazmi Gür, Michael Gunter ve David Phillips
BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş da kendisiyle yaptığım söyleşide konferansın beklediklerinden çok daha iyi geçtiğini ifade etmiş, bu tür konferansları her sene düzenleyeceklerini belirtmişti. Ben bu konudaki izlenimlerimi detaylı olarak Radikal’e yazmıştım zaten.
Yüksekova Haber aracılığıyla bir kez daha tekrar edeyim ki, konferans BDP için büyük bir başarıydı. Türkiye ve Amerika’dan gelen seçkin konuklar, ABD Dışişleri Bakanlığı’ndan kalabalık bir grup, başta Türkiye olmak üzere çeşitli ülkelerin diplomatik temsilcileri, birçok basın mensubu ve düşünce kuruluşu temsilcileri konferansa katıldılar.
Benim moderatörlüğünü yaptığım ‘Rojava Paneli’ de oldukça iyi geçti. PYD Dışilişkiler Bürosundan Alan Şemo, Profesör Christian Sinclair, KNK’den Saif Bedirxan ve gazeteci Amberin Zaman konuşmacı olarak katıldılar.
Amberin Zaman’ın Müslim’in Kürdistan Bölgesi’ne geçişine izin verilmemesini eleştirdiği, duygusal ama sert konuşması salondan büyük alkış aldı.

Rojava Paneli
İnanıyorum ki, BDP önümüzdeki seneden itibaren bir günlük konferans yerine, iki hatta üç gün sürecek etkinlikler düzenleyecektir çünkü böyle bir talep var Washington’da.
Selahattin Demirtaş konferansa katılırken, Salih Müslim vize işlemlerine geciktiği için konferansa Skype üzerinden katıldı. Kürt siyasetçilere ilgi ve Kürt Sorunu’na yaklaşım nasıldı?
Evet, Sayın Demirtaş’ın katılımı konferansa ayrı bir önem kazandırdı ve konuşması da oldukça ilgi gördü. Ayrıca David Phillips, James Jeffrey gibi tanınmış şahsiyetler BDP’nin böyle bir konferansı düzenlemesinden ve Barış Süreci’nde önemli rol oynamasından övgüyle bahsettiler.
Ama konferansın en büyük ilgi odağı hiç şüphesiz Salih Müslim idi. Fiziksel olarak salonda bulunamaması hayal kırıklığı yaratsa da, Skype üzerinden de olsa izleyicilere hitap etme fırsatı buldu.

Salih Müslim konuşmasını yaparken
Müslim’in çok yakın zamanda oğlunu kaybetmiş olmasına rağmen göstermiş olduğu güçlü duruşu izleyicilerde derin saygı uyandırdı. Verdiği mesajlarla partisinin Amerika’yla iyi ilişkiler geliştirmek istediğini, Rojava halkının El Kaide’yle bağlantılı gruplarla verdiği savaşta Washington’un desteğini beklediğini ifade etti.
BDP ilke defa Amerika’da böylesi kapsamlı bir konferansı düzenliyor. Bu tür organizasyonların Kürt siyaseti üzerinde etkisi nedir?
Konferans sonrasında ortaya çıkan durum şuydu ki bu tür konferanslara büyük istek var ve insanlar daha sık böyle konferanslar düzenlenmesini istiyorlar. Washington gibi dünyanın en önemli merkezlerinden birinde bu tür ilgi çeken konferansların düzenlenmesi, Kürt siyasetinin gelmiş olduğu aşamayı anlama açısından da önemli. Yani Kürtlerin de kendi sorunlarını tartışıp, gelecekleri ile ilgili kararların tartışıldığı mekanlarda bir aktör olarak öne çıkması da dikkat çekici bir gelişme. Son olarak şunu da ekleyelim ki kendisi Washington’a gelemeyen PYD, BDP aracılığıyla kendi mesajlarını Amerikan yönetimine ulaştırma imanı yakaladı bu konferans sayesinde.
http://www.yuksekovahaber.com/haber/mutlu-civiroglu-ile-rojava-uzerine-116330.htm