2014 yılında IŞİD Kürt topraklarına saldırdığında herkesin sorduğu soru aynıydı: Kürtler IŞİD’i durdurabilir mi?
Kürtlerin ve bölgede yaşayan halkların ve inançların zor bir süreçle karşı karşıya kalacakları öngörülüyordu. IŞİD kendini ilan ederken çok kuralsız bir savaşa girişeceğini belli etmişti.
IŞİD’in ortaya çıkışının temelinde Şam yönetimine karşı savaşmak olsa da 5 yıl boyunca savaşının büyük çoğunluğunu Kürtlere ve Kürtlerin yaşadığı topraklarda yürüttü.
Musul’dan başlayan ve Akdeniz’e kadar uzanacak bir alanda Irak, Şam İslam Devleti hilafetini amaçlayan örgüt, önündeki en büyük engellerden biri olarak gördüğü Kürt milis güçlerine karşı büyük bir savaş başlattı. Savaş sadece askeri olarak başlatılmadı, Ezidi, Hristiyan ve toprak savunması yapan müslüman Kürtler de IŞİD’in katliamlarında büyük bedel ödediler.
Kobani’de IŞİD’in yenilgisinden sonra,Halk Savunma Birlikleri (YPG) ile Türkiye arasında sınırlı olan iletişim tamamen koptu ve Türkiye, Kürt unsurlarını tehdit etmeye başlayarak Kürt güçlerini “terör” örgütü ilan etti. Uluslararası platformlarda buna yönelik diplomatik faaliyet yürüttü.
Türkiye ile Kuzey Suriye/Rojava sınır hattında da gerginlik gittikçe büyüdü ve bu gerginlik tırmanmaya devam ediyor.
IŞİD’in Kürt güçlerine karşı büyük hayallerle başlattığı Kobani savaşı, Irak Şam “İslam Devleti” temelleri için hem başlangıç hem de son oldu. Kobani savaşı sonrasında,IŞİD’in toprak hakimiyeti, üst üste aldığı yenilgilerin ardından hilafetin başkenti ilan ettiği Irak’ın Rakka vilayetini kaybetmesiyle son buldu.
En son sığındıkları Deirezzor’da binlerce militanını kaybetti. Geriye kalan binlerce militan ve yerleşik yaşama geçen aileleri ve çocukları uluslararası koalisyon destekli SDG’ye teslim oldu. Bu, Irak Şam İslam Devleti’nin toprak hakimiyetinin tamamen bittiğinin ve çöküşünün fotoğrafıydı…
IŞİD sonrasında Kuzey Suriye Özerk Yönetimi, dünyanın her yerinden çağırdığı gazeteci, akademisyen, hukukçu ve önemli şahsiyetlerle “IŞİD’lilerin uluslararası bir mahkemede yargılanma” koşulları üzerine geniş katılımlı bir çalıştay düzenledi.
Kuzey Suriye Rojava’da, Rojava Stratejik Ararştırmalar Merkezi (NRLS) tarafından “IŞİD” konulu foruma katılan deneyimli gazeteci Mutlu Çiviroğlu ile forumun amacı, uluslararası platformda olası karşılığı, esir IŞİD’li ailelerin durumu ve şu an bulundukları koşullar, Türkiye’nin Kürt bölgesine yönelik tehditleri, tarafların ne düşündükleri, ABD tarafında SDG ile Ankara arasında yapıldığı iddia edilen ara buluculuğu konuştuk.
Röportaj | İhsan Kaçar
Kuzey Suriye Rojava’da bulunan yaklaşık 70 bin IŞİD’li ailelerinin bulunduğu Al Hol Kampı |
Mutlu Çiviroğlu
IŞİD’in yenilgisinden sonra, sizin de katıldığınız uluslararası düzeyde bir konferans düzenlendi. Konferansın temel amacı ve tartışılan konular neydi?
“Kampta bulunan IŞİD’e yakın kişiler birçok vakaya karışıyor”
Mutlu Çiviroğlu | Konferans, IŞİD`in coğrafi olarak yenilmesinden sonra, yapılması gerekenleri tartışmak üzere yapıldı. Suriye Demokratik Güçleri`nin (SDG) elinde bulunan IŞİD`li militanların, kadınların ve çocuklarının, başlıca Al-Hol Kampı’nda bulunan insanların durumunun tartışılmasına yönelik bir konferanstı. Bu insanların dünya ve özellikle bölge için yarattığı riskler ve sorunlar var. Çünkü bu insanların sayısı Rojava’da, Kuzey ve Doğu Suriye’de çok fazla ve bu bir güvenlik sorunu oluşturuyor. Bundan bir süre önce militanların cezaevinden kaçma girişimleri oldu. Al-Hol Kampı’nda 14 yaşında bir kız çocuğunu öldürmeleri, bir asayiş görevlisini bıçaklamaları ve bundan birkaç gün önce Endonezyalı hamile bir kadını anlaşılmayan bir nedenden öldürmeleri gibi birçok olay yaşandı. Bu tür durumlara dikkat çekmek, ülkelerin kendi vatandaşlarını almaları ve en önemlisi eğer bu ülkeler vatandaşlarını kabul etmiyorlarsa, uluslararası bir mahkeme kurulması ve bunların nasıl yargılanabileceğine dair hukuki alışveriş tartışıldı konferansta.
Katılımcılar arasında devletleri temsilen resmi yetkililer var mıydı?
Mutlu Çiviroğlu | Bu konferans, devletler arası bir düzeyde olmadığı için, yönetimleri temsil eden kimse yoktu. Daha çok kendi ülkelerinden gazeteci, doktor, akedemisyen, toplumlarında ağırlıkları olan insanlarla tartıştık. IŞİD sonrası sahada var olan sorunun yerel yetkililer tarafından dile getirilmesi; askeri, ekonomik, toplumsal olarak tartışıldı. Konforansta bulunan katılımcılar da bunu kendi ülkelerine aktarıyorlar. Bilgi alışverişi yapıldı. Amerika, Fransa, Güney Afrika, Mısır, Almanya, Arap Birlikleri`nden ve daha birçok ülkeden gelen katılımcılar vardı. Katılımcılar sahayı bizzat gözleme imkanı da buldular.
Konferansın sonuçları ne tür bir yansıma yaratabilir. AB ve ABD nezdinde karşılığını bulabilir mi?
Mutlu Çiviroğlu | 3 gün süren uluslararası bir konferansın, Rojava gibi bir yerde, savaşın yerle bir ettiği Suriye gibi bir ülkede hiç aksamadan güvenli bir şekilde sürmesi dikkat çeken bir nokta. Hem uluslararası hem de toplumsal sorunun tartışılması mutlaka etkili olacaktır ki bu kısmen başarılı oldu diyebiliriz. Birçok uluslararası medya kuruluşu bu sorunları dile getirdi. Al Hol Kampı | Mutlu Çiviroğlu
Yabancı ülkelerin vatandaşı olan esir IŞİD üyeleri ve aileleriyle ilgili uluslararası mahkeme düşünülüyor, bununla ilgili girişimler var mı? Orada bulunan koalisyon güçlerinin bu konudaki düşünceleri nelerdir? Mahkeme kurulacaksa belirli bir tarih üzerinde duruluyor mu? Eğer planlanıyorsa uluslararası mahkemeyi nerede kurmayı düşünüyorlar?Başlık
“Uluslararası güçler bu konuda biraz isteksiz davranıyor”
Gözlemlerine göre uluslararası güçlerin biraz isteksiz davrandığını ve Kürtler’de ’kendi sorunlarına çözüm bulmaya çalışıldığını dile getiren Mutlu Çiviroğlu, “Çok fazla IŞİD’li ve aileleri var ortada ve bu durum Rojava Kürtleri’ni hem ekonomik hem de toplumsal olarak çok büyük bir baskı altına almış durumda. Daha önce de belirttiğim gibi, kamplar ve cezaevleri çok büyük sorunlara sebep oluyor. Bu insanların cezaevlerinden, kamplardan kaçma ihtimalleri yüksek. Al-Hol Kampı’nı ziyaret ettiğim zaman 4 kişilik bir güvenlik ekibi bana eşlik etti. Çünkü güvenliğimizden endişe ediyorlardı. Hâlâ radikal olan büyük bir kesim var kampta. Elbette herkes için aynı yargıya varmak doğru olmaz, pişman olanlar da var. Ama geneli itibari ile o kampın yarattığı tehlikeler mevcut. Uluslararası mahkeme fikri yeni ortaya çıktı. Rojava yönetimi; Fransa, Güney Afrika, Hollanda gibi ülkelerden hukuk uzmanları ile düzenlenen özel bir oturumda, uluslararası hukuktan herhangi bir onay gelmeden mahkumları kendilerinin de yargılayabileceğini dile getirildi. Bu benim için çok dikkat çekici bir noktaydı. Hem hukuksal hem de askeri olarak böyle bir şeyin uygulanabileceği bizzat dışarıdan gelen uzmanlar tarafından dile getirildi. Önümüzdeki süreçte bu konu biraz daha dile getirilecek. Tabi ki coğrafi olarak dışarıdan gelebilecek engelleri de göz önünde bulundurmak gerekiyor.”
Uluslararası mahkeme kurulursa, Özerk Yönetim’in Anayası’na göre mi IŞİD’lileri yargılayacak, yoksa IŞİD’lilerin yargılaması için yeniden özel bir anayasa çalışması mı devreye girecek?
“Savaş ve soykırım suçu ile yargılanacaklar”
Uluslararası mahkemenin kurulması kolay bir durum olmadığı ifade eden Çiviroğlu, “Bunu uluslararası koalisyonun desteklemesi gerekiyor. Çünkü daha öncesinde yapılan mahkemeler bu minvalde yapıldı. Uluslararası hukuka göre, birçok ülkeden yargılanması gereken insanlar var, o yüzden bu iş çok boyutlu; savaş ve soykırım suçları ile yargılanacaklar. “
IŞİDlilerin bulunduğu en büyül kamp olan Al Hol kampına gittiniz. Kamp ne durumda? IŞİD’lilerin örgütleme faaliyetleri var mı?
Al Hol Kampında IŞİDli aileler
Kampta yaklaşık 70 binden fazla insanın kaldığını söyleyen Çiviroğlu, “Çoğunluğu Iraklı ve Suriyeli mülteciler. Baghuz operasyonundan sonra birçok IŞİD’li aile getirildi. Bu da kampın demografik yapısını kısmen değiştirdi denebilir. IŞİD`li kadınların kendi içlerinde örgütlü bir yapıya gitmesi, iç hiyerarşi denilebilecek yapıya sahip olmaları, kendi aralarında oluşturdukları polis düzeninin röportaj esnasında yanımıza gelip konuşan kişiyi dinlemesi kampı kontrol altında tutmaya çalıştıklarının bir belirtisi. Bizim büyük bir güvenlikle önlemiyle kampa gitmemiz, kampın ne kadar tehlikeli olduğunu gösteriyor. Buna rağmen çevreden gelen küfürlere ve olumsuz bakışlara maruz kaldık. Yine bundan birkaç gün önce kampta IŞİD bayrağı dalgalandırarak örgüte halen bağlı olduklarının mesajı verdiler. IŞİD düşüncesinin hâlâ devam ettiğini görebiliyoruz. Bu düşüncenin kamp içinde kendilerine uymayanları öldürmeye kadar gittiğini biliyoruz. Kampta ve Baghuz’da dikkatimi çeken diğer bir önemli nokta ise kadınların, erkeklere oranla hilafet düşüncesine çok daha bağlı ve çok daha radikal olabildiği bir durum mevcut…”
Mevcut kampı izin alarak gezdiğini belirtten Çiviroğlu, kampta yaşananlara ilişkin bazı iddiaları, kampı dolaştığı esnada sorduğunu ve iddialarla ilgili yetkililerin kendisine şu açıklamalarda bulunduğunu aktardı:
”Söz konusu iddialar kesinlikle doğru değil. Fakat gelen kişiler, YPG’nin olsun Asayiş’in olsun, askeri kıyafetler giyiyor. Fakat bildiğiniz gibi Hol Kampında durumlar karışık ve bir noktaya kadar tehlike de var. Rahat bir şekilde askeri kıyafetleri giyip YPG adına, Asayiş adına kadınları çıkarıyorlar. Kaçış olmuş fakat çok fazla değil. Birkaç aile çıkmıştır belki. Kontrolümüzde olduğu için kolay kolay kaçamıyorlar. Kaçmak isteyenleri hemen engelliyoruz. Adımızı karalamak için böyle şeyler yapmak istediler. Başlık
“IŞİDli kadınların taciz ettiği iddiaları doğru değil“
Gazeteciler Hol Kampı’na gittikleri zaman, bu kampın nasıl olduğunu biliyorsunuz, bazı kadınlar bizi karalamak istiyor ve bu tür şeyler söylüyorlar. Fakat biz kültür ve ahlakımızla tanınıyoruz. Asayiş’in herhangi bir tacizi gerçekleşmemiştir. YPG’yi ve Asayiş’i karalamak isteyenler, Özerk Yönetimi karalamak isteyenler bu tür şeyler yapıyorlar. Bizim düşman sayımız çok. Hol Kampı’ndan sonra bütün ülkelerden insanlar burada toplanmışlar. Bu tür şeyleri çok söylüyorlar, fakat doğru değil bunlar çünkü söz konusu iddialar gerçeği yansıtmıyor. Bu kadınlar bizi karalamak istiyor. Kendilerini kurtarmak için bu tür şeyler yapıyorlar. Bizi kötü bir şekilde göstermek isteyen gazeteciler aracığıyla yabancı ülkelerin dikkatini çekmek istiyorlar. IŞİD’e yardım etmek isteyen kimseler böyle şeyler yapıyorlar. Bizde taciz gibi bir durum söz konusu olamaz. Böyle bir şey yapan ya da düşünen kimse cezalandırılır. Kültür ve ahlakımızla tanınıyoruz, bizde olmaz böyle şeyler. Örnegin erkek Asayiş üyeleri çadıra girmiyorlar. Erkek Asayiş üyeleri dışarda nöbet tutuyorlar, kadın Asayiş üyeleri içerde nöbet tutuyor. Ayrı bir şekilde duruyor erkek ve kadın asayiş üyeleri. Erkek asayiş üyelerinin çadırlara girmesi yasak.
IŞİD’lileirn kaldığı Al Hol Kampında IŞİD’li sempatizanların bıçakla yaraladığı asayış görevlisi | Mutlu Çiviroğlu
Biçaklama meselesi peki? Evet bıçaklama meselesi doğrudur. Büyük bıçaklar emniyetten dolayı yasaklanmış durumda. Kampta öldürme durumları oluyor. Bu tür tehlikeler var. Asayişten arkadaşlarımız kampta dolandıkları zaman bıçakla arkalarından saldırıyorlar. İntikam almak istiyorlar. Kadının çadırda öldürümesi meselesi doğrudur. Küçük kız çocuğunun meselesi de doğrudur. Oz nenesi o küçük kızı öldüren gruba yardımcı olmuş. Sebebi de küçük kız çocuğunun yüzünü açmak istemesi ve siyah giysilerden kurtulup renkli şeyler giymek istemesi. Onu kafir olarak gösterip öldürmüşler. IŞİD ideolojisinden çıkmak isteyen kadınları öldürmeyi, yakmayı, helal görüyorlar. Birkaç gun once öldürülen Endonezyali kadın da işkence ile öldürülmüş. Bir bıçak darbesiyle değil, soyuyorlar, ölene kadar dövüyorlar. Yüzünüü açmak isteyen küçük çocuğun da elini kırmışlar, kemiklerini kırmışlar ve o şekilde öldürmüşler. Kadınlar bayrak kaldırdı, siyah elbiseler giydiler ve toplandılar.
“Buradaki IŞİD’liler, Al Hol Kampı’nda İslam Devleti’ni kurmak istiyor”
Al Hol Kampı | Mutlu Çiviroğlu
IŞİD’e bağlılıklarını gösterdiler. Zaten her tarafta duyuldu bu. Birkaç gün önce gerçekleşti bu. Biz onların önünü kapatıyoruz, Rojava için tehlike oluşmasını engelliyoruz. Onların önü kapandığı için bize karşı bir şeyler yapmak istiyorlar. Hol Kamp’ında yaşanalar bir gazeteye, bir dergiye bir filme sığacak şeyler değil ama. Günlük olarak gördüğümüz ve uğraşmak zorunda kaldığımız şeyler. Kadınlar, Hol Kampında İslam Devleti kurmak istiyor ve biz de doğal olarak onları engelliyoruz. İmkanlarımız kısıtlı ve üzerimizde Türkiye gibi bir tehdit var. Türkiye, Afrin’e saldırdığı gibi, bize de Cizre’ye de saldırırsa, kamplardaki IŞİD’lilerin hepsi bize karşı baş kaldırır. Kadınlar kendileri bunu söylüyor, Türkiye ile birlikte hareket ediyoruz, diyorlar. Biz bunun için devletlere çağrıda bulunuyoruz, gelip vatandaşlarını alsınlar. Üzerimizdeki baskıyı azaltsınlar. Bir destekte bulunsunlar, bir şey yapsınlar ve bizi bu yükten kurtarsınlar. Devletler kendi vatandaşlarını bir yük olarak bizi bırakmış ve onları korumamızı istiyorlar. ‘Onları koruyup kollayacaksın, onları besleyeceksin, onları tedavi edeceksin, bize saldırsınlar ve biz de cevap vermeyelim?’ Özerk Yönetim neye tahammül etsin, neye etmesin? Bu kadınlar kaldıkları sürece ideolojileri kuvvetlenecek ve DAIŞ bir daha dönecek. Zaten kadınlar IŞİD’in bir kez daha döneceğini söylüyor. Çocuklarını eğitip bize saldırtacaklarını söylüyorlar. Çocuklar IŞİD ideolojisiyle büyütülüyor. Bu şekilde anneleri ve babaları gibi olacaklar. Bunun için devletlere çağrımız bir an önce gelip vatandaşlarını almaları ve orada yargılamalarıdır. Kadınlar her an arkadaşlarımıza saldırıyor, küfür ediyor, bıçak saplıyorlar. Bunlar her gün yaşanıyor. IŞİD cephelerde bitti, bu doğru fakat felsefe olarak, ideoloji olarak hala Rojava’da çok. Kamplarda ve hapislerde bu ideolojiden çok kişi var. Sadece cephede değil, kamplarda, hapislerde de IŞİD’e karşı mücadele yürütüyoruz ve bu ideolojiyi bitirmek istiyoruz. IŞİD’e desteğin Türkiye üzerinden geldiğini biliyoruz. Avrupa’dan gelenler Türkiye üzerinden DAIŞ’e katıldılar. Bundan daha büyük tehlike olabilir mi? Kadınlar da bizi Türkiye ile tehdit ediyor, Türkiye’ye yardım edeceklerini söylüyorlar. Eğer Afrin’e saldırdıkları gibi saldırırlarsa Rojava DAIŞ olur ve diğer dış ülkeler için de tehdit oluşur.”
Oluşacak uluslararası bir mahkemede IŞİD’lilerin aileleri de yargılama kapsamında olacaklar mı? Kamp içerisinde IŞİD’li veya ailelerinden konuştuklarınız oldu mu? “İslam Devleti” hakkında ne düşünüyorlar, beklentileri nedir, yaşamlarına dair kodları nelerdir. Vatandaşı oldukları ülkelerde mi yoksa orada kurulacak uluslararası bir mahkemede mi yargılanmak istiyorlar?
Kamp içerisinde kurulan pazar tezgahları | Mutlu Çiviroğlu
Mutlu Çiviroğlu | Şöyle bir durumun görülmesi lazım, bu kadınlar Baghuz’dan geldi. Baghuz, IŞİD’e inanan savaşçıların ve ailelerinin son âna kadar kaldığı bir yer. Bu insanlar IŞİD’in çekirdek yapısını oluşturuyor. Bu kadınların sergiledikleri tavır, çok net bir şekilde seçim yaptıklarının göstergesi. Pişman olmadıklarını, bilinçli olarak katıldıklarını, IŞİD’e ve Bağdadi`ye bağlı olduklarını, bu kampta bulunmayıp da IŞİD bölgesinde yaşamak istediklerini pek çok kez dile getirdiler. Bu sebeple uluslararası bir mahkemede yargılanmaları gerekiyor, suçlarının cezasını çekmeleri gerekiyor. Yetkililerin söyledikleri de bu. Kadınlar ve çocuklar kendi ülkeleri tarafından alınıp yargılanmalı ve rehabilitasyon desteği almalı… Ama uluslararası mahkeme konusu daha çok erkek savaşçılar üzerinden tartışılıyor. Kamptaki çocukların anneleri tarafından örgütlenmesi, IŞİD zihniyetiyle büyütülmesi çok büyük bir tehlike. Birleşmiş Milletler’in (BM) rapora göre 70,097 kişi yani 19,824 hane bu kampta kalıyor. Kürtler hem ekonomi hem de güvenlik açısından kampı kontrol etmekte zorlanıyor. Kampta, Kürtlere yönelik bir takım propagandalar yapılıyor; cinsel taciz, para karşılığı kadınların kamptan kaçmalarına göz yumulması gibi birçok şey olduğuna dair iddialar ortaya atılmıştı. Ben Türkiyeli, Hollandalı, Belçikalı, Azeri ve Tacik birçok kadın ile konuştum ama hiçbiri bu durumu dile getirmedi. Kürtlerin bu konudaki hassasiyeti ve ciddiyeti de bilinmekte. Kampta bir süre önce çarşı iznine çıkan bazı kadınların geri dönmemesi üzerine kamptan çıkışlar yasaklanmış durumda. Bu olayın ardından kampın içinde pazar kurulduğu ve kampta kalanların alışverişini buradan yaptıkları kamp yetkilileri tarafından dile getirildi.
Koridor meselesini üç başlık altında tek soru gibi sorayım.
a) Özerk yönetim ne düşünüyor, koalisyon güçleri ile yapılan ortaklaşmada neler konuşulmuş, hem fikir oldukları bir konu var mı?
b) Uluslararası koalisyondan yetkililer ile koridor meselesini konuşabildiniz mi? Askeri açıdan ne düşünüyorlar?
c) Ayrıca Türkiye’nin 30 km içerde olacak şekilde bir talebi var. Bu talebe ilişkin orada bulunan Uluslararası koalisyon ne düşünüyor?
ABD Suriye Özel Temsilcisi Jeffrey ile SDG yetkisi Mazlum Kobani
“Koridor meselesinde, ABD Türkiye’ye değil de, Kürtlerle daha hemfikir”
Mutlu Çiviroğlu: Güvenlik ve tampon bölge konusunda Türkiye ve ABD’nin birbirine uzak durduğu, Kürtler ile Amerika’nın hemfikir olduğu söylenebilir. Bu da YPG`nin sınırın 5 kilometre ötesinde bulunmasını kapsamakta. Tampon bölge de Kürtlerin, Arapların, Süryanilerin, Ezidilerin ve orada bulunan halkın kendisini dışarıdan gelebilecek tehlikelere karşı koruması anlamına geliyor. Son dönemde Türkiye’den gelen açıklamalar da bu kaygıları arttırmış durumda. Tarafların tampon bölgeye bakış açısı çok farklı, bu yüzden nasıl bir çözüm bulunacağı daha belirsiz. Özellikle Afrin’de meydana gelen cinayet, işkence, tecavüz, rehin alma, talan etme gibi birçok olayın raporlara yansıması, diğer bölgelerde yaşayan insanları da tedirgin etmiş durumda. Bu sebeple Kürtler tampon bölgenin kurulması ve güvenliğin sağlanması konusunda ısrarcı. Paragraf
Koridor meselesi ve Türkiyenin tehditleri ile ilgili Jeffrey’in SDG ile Türkiye arasında arabuluculuk yaptığı iddiaları doğru mu? Arabuluculuk yapıldıysa “Türkiye neler söylemiş, hangi şartları öne sürmüş, SDG’nin buna yönelik cevabı neler olmuş?.” Arabuluculuk varsa ne durumda seyrediyor. Türkiye bir dönemde Özerk Yönetimi tehdit etmiyordu ve S-400’lerin alımından sonra Türkiye tekradan Menbiç ve Kuzey Suriye’ye yönelik tehdit dozunu arttırdı. Arabuluculuğun iyi gitmediğine bağlayabilir miyiz?
Reuters -Arşiv
“Arabuluculuk değil de, ABD hem SDG, hem de Türkiye ile görüşüyor”
Mutlu Çiviroğlu | ABD’nin arabulucu olduğunu sanmıyorum. ABD Türkiye ile müttefik, SDG ile işbirliği içinde. Hem Türkiye ile hem de Kürtler ile görüşebiliyor. Arabulucu olarak iki tarafın da bir noktada mutabık olması gerekiyor ama benim gözlemlediğim ABD daha çok Türkiye’nin agresif tutumunu yatıştırmayı amaçlıyor. ABD, Rojava’dan gelebilecek bir tehlike olmadığını görüyor; kendi askerleri, cihazları, radarları orada, ve askerleri sınır devriyelerinde yer almakta. Bütün bunların bir diğer var oluş sebebi de olası bir Türkiye saldırısının önüne geçmek. Ayrıca sizin de belirttiğiniz gibi, bölgedeki gerginlik S-400’leri kısmen unutturmak için bilinçli olarak tekrar tırmandırılmış durumda. ABD’li demokratların ve cumhuriyetçilerin Türkiye’ye karşı çok büyük tepkileri var. Trump`ın isteksiz olduğu basına da yansıdı. Suriye’deki durumun tırmandırılması S-400’ler için Türkiye’de biraz daha yer açmış durumda, bu da zaten bilinçli olarak yapıldı.
Türkiye ile ABD arasında Rojava konusundaki en büyük tartışma, ABD’nin SDG/YPG’yi bölgede işbirliği için güvenilir bir aktör olarak görmesi. Türkiye ise Kürt güçlerini bir tehlike görüyor. Bu durumda iki tarafın mutabık olmasını zorlaştırıyor. Öte yandan Türkiye, Rojava konusunu tırmandırarak ABD’nin taviz vermesini sağlamak niyetinde… | iznews agency