Bûyerên li Afganistanê li Amerîka çawa tên nirxandin? Gelo Amerîkî ji Îraq û Sûrîyê jî hêzên xwe derxînin? Me di programa ‘Ji Washingtonê’ de ev mijar û hin mijarên din nirxandin. #Afghanistan #Rojava #Syria
Category Archives: Arab
Bernameya Ji Washingtonê ya Dengê Amerîka…
Me di bernameya ‘Ji Washingtonê’ de rojeva girîng ya hindurê Amerîka û bûyerên bi Kurdan re girêdayî şîrove kirin.
Gazeteci Mutlu Çiviroğlu: ‘Biden yönetimiyle Türkiye’yi zor günler, Kürtleri yeni fırsatlar bekliyor’
Amerika’da tartışmalı Trump dönemi nihayet sona eriyor. Biden ve ekibi 20 Ocak’ta görevlerine başlarken, yeni süreçten Türkiye ve Kürtler’in beklentisi de oldukça fazla.
Amerika’da yaşayan gazeteci Mutlu Çiviroğlu’na göre, Biden yönetimiyle Türkiye’yi zor günler, Kürtleri ise yeni fırsatlar bekliyor.
Türk Silahlı Kuvvetleri denetiminde Suriye Milli Ordusu (SMO) adı altında birleşen grupların son günlerde Suriye Demokratik Güçleri (SDG) denetimindeki Ayn İsa kentine yönelik saldırıları giderek artıyor.
TSK’nin bölgeye yönelik yeni bir askeri harekât başlatacağıyla ilgili değerlendirmeler artarken, dünyada olduğu gibi Rojavalı Kürtlerin de gözü kulağı bir nevi Amerika’da.
3 Kasım başkanlık seçimlerini kazanan Joe Biden, Trump’ın seçim sonuçlarını günlerce kabul etmemesi üzerine başlayan tartışmalar, ABD tarihinde ilki de beraberinde getirdi. 5 Ocak gününde ABD kongresi Trump taraftarları tarafından basıldı, olaylar çıktı.
Amerika demokrasi tarihine kara bir leke olarak geçen olayların ardından Trump’a yönelik tepkiler artarken, diğer yandan Biden’in yeni başkanlığı onaylandı. Biden ve ekibi 20 Ocak’ta artık resmen ABD’nin yönetimini devralacak.
ABD’de yaşanan gelişmeler kuşkusuz Türkiye kadar Kürtler tarafından da yakından takip ediliyor.
Yankılar’ın konuğu Amerika’da yaşayan gazeteci Mutlu Çiviroğlu’ydu. Gazeteci Civiroğlu ile Amerika’da son günlerde yaşananları, Biden ekibiyle olası Türkiye ilişkilerini, Rojavayı ve Kürtleri neyin beklendiğini masaya yatırdık.
“Amerika Türkiye’den müttefik gibi davranmasını isteyecektir. Bunu yaparken yeri geldiğinde sert olacaktır. Çünkü Biden’ın açıklamaları da biraz Erdoğan’ın anladığı dil şeklinde olduğu anlayışı var. Türkiye buna karşı büyükelçisini değiştirdi, olumlu mesajlar vermeye çalışıyor. Eğer gerçekten müttefiklik kavramına uygun faaliyetler olmazsa Türkiye için zor günler bekliyor diyebiliriz. Tabi, Türkiye’nin hala resmen Amerika’nın müttefiki olduğunu da unutmamamız gerekiyor. Amerikan’ın Türkiye ile ilişkilere önem verdiğini unutmamız lazım. Her iki ülkenin ekonomik ve askeri ilişkiler var. Trump, S-400 yaptırım konusunda sonuna kadar yaptırımları bekletmişti. Biden başkanlığındaki yönetim bu konuyu takip edecektir. S-400 meselesi Amerikan devletini çok rahatsız etmiş durumda. Türkiye’nin bu konuda bir çözüm bulması lazım. Ya resti çekip satmıyorum ya da S-400’leri elinden çıkarması lazım. Bunun ara formülü yok. Şimdiye kadar Trump Kongreyi oyalamıştı. Bu opsiyon da artık kalmayacak. Türkiye’nin S-400 konusunu netleştirmesi gerekiyor.
Kongre’nin herhangi bir konuda mutabık kalması çok zor ama Türkiye’ye ceza konusunda her iki parti de hemfikir olmuştu. Türkiye’nin cezalandırılması ve yaptırıma maruz kalmamışı gerektiği her iki tarafından da çabasıyla geçmişti. Bunun hayata geçirilmemesi nedeni Trump-Erdoğan arasındaki özel ilişkiden dolayıydı. Kongre’nin yaptırım kararları yeni dönemde yeri geldiğinde uygulanacaktır. Biden çok daha sert olacaktır. Türkiye ve Erdoğan’ın yaptıkları konusunda daha sert tavır takınacağını söylüyor zaten.
Yeni yönetim Türkiye’den net bir tutum isteyecektir. Türkiye’yi S-400’ler konuda çok zor günler bekliyor. Buradaki hava böyle.
Biden ile birlikte Amerika’nın Suriye, Irak, Afganistan’daki varlığı, Almanya, Polonya, küresel varlığı daha net hala gelecek. Amerika tekrar NATO- BM tekrardan önceki rolüne dönüş yapacaktır.
Biden’in kendisi Türkiye çok iyi tanıyan bir siyasetçi. Kürtlerle ilişkileri var. Irak Kürdistan Bölgesiyle ilişkileri iyi, oraya gitmişti. Kürtlere sempatisi olduğu biliniyor. Hatta ‘Kürtlerin tek dostu dağlar değil, biz de dostuz’ diye açıklamaları var. İrlandalı geçmişini sahiplenen biri.
Biden’ın yönetiminde Ulusal güvenlik danışmanı, Dışişleri Bakanı ve en son Brett McGurk’un da ulusal güvenlik ekibinde Orta Doğu ve Kuzey Afrika Koordinatörlüğünden sorumlu olacağı bilgisi de geldi. McGurk Kürt kamuoyunun yakından bildiği sevdiği bir isim.
Tüm bunları bir araya koyduğumuzda, hem Türkiye ve Erdoğan’ı hem Türkiye’deki Kürt sorunun önemini bilen, Suriye’deki Kürtlere önem biçen, Irak Kürdistan bölgesindeki Kürtlerle ilişkileri olan bir yönetimi göreceğiz. Bu da Kürtler açısından birtakım fırsatlar doğuruyor.
Washington karar mekanizması, dünya siyaseti için önemli bir adres. Kürtler buradaki varlıklarını güçlendirdikleri taktirde buradaki siyasete etki etme şansı da olabilir. Bu yeni hükümet çünkü Kürtleri tanıyor, biliyor. Biden yönetimiyle Amerika askerlerin Rojava’daki varlığı netleşecektir. Eğer Kürtler varolan fırsatları kullanabilirlerse askeri ilişkiyi diplomatik siyasi ilişkiye dönüştürme potansiyeli yakalayabilirler. Bu kendi durumlarına bağlı. Türkiye ile ilişkiler mevcut haliyle devam etmeyeceği için Kürtlere fırsat doğuruyor. Hem Biden hem de Biden ekibinden kendilerini tanıyan insanların olmasından dolayı Kürtler açısından avantajlı fırsatlar doğurabilir. Bu da Kürtlerin bu fırsatları kullanacak araçları yakalamasına bağlı.
Pênc Roj Berî Hilbijartinên Amerîkî Lênerîneke Giştî
SDF has maintained its unity even in the face of Turkish occupation – US Middle East Analyst
Syrian Democratic Forces (North Press)
(North Press) – The Kurdish National Congress of North America (KNCNA), a nonprofit organization founded in 1988 focused on Kurdish rights and the attainment of an independent Kurdistan, held an online seminar on North and East Syria titled “Where’s Rojava Today?” on Saturday. The seminar’s panelists included Syrian Democratic Council Representative to the US Sinam Muhammad, Middle East Scholar Dr. Amy Austin Holmes, Rojava Activist and KNCNA Member Dr. Ihsan Efrini, and Kurdish Journalist and Analyst Mutlu Civiroglu.
The organization has been organizing conferences since 1988, and wanted to organize a conference in Washington, but “because of [coronavirus], we couldn’t go ahead, therefore we thought about a webinar,” Ihsan Efrini, a native of Afrin currently residing in Canada, told North Press. “In 2019, Rojava was trending, but it seems like people have forgotten the region. There is still a lot happening in the region that needs to be talked about,” he added about the need for such a conference to take place.
Sinam Muhammad opened the discussion by talking about the dissolution of the Syrian opposition and the invasion and occupation of her native Afrin. “Afrin was a painful moment not only for Afrinis, but for all people in Syria, and also Arabs. They felt that they were also under attack and worried about Turkish intervention in Syria, and this is what Turkey did [in Sere Kaniye and Tel Abyad].” Muhammad went on to discuss the completion of the first stage of the intra-Kurdish dialogue, stating, “It was so good that we reached an agreement together with the help of the United States, and I would like to thank Mr. William Roebuck this effort.” She added, “it is good for Kurdish parties to have unity…in order to have a stronger administration and stronger political solution to present to the future constitutional committee of Syria.”
Dr. Amy Holmes discussed several subjects, chief among them the unity of the Syrian Democratic Forces (SDF) as one of its key characteristics from which it draws its strength. “The SDF is a multi-ethnic force…and a multi-religious force, with Muslims, Christians, and Yezidis,” said Dr. Holmes, who previously completed a thorough and comprehensive study on the SDF in all regions of northeastern Syria.
“When Turkey invaded in October 2019…many people thought that the SDF would disintegrate, or that, for example, the Arabs in the SDF would defect – that they would go back to the regime with Assad, or that they would join Turkey…but really, nothing like that happened. There [were] no major defections within the SDF as the result of the Turkish intervention,” Holmes explained, later telling a personal anecdote about an Arab individual from Sere Kaniye who joined the SDF in 2015, as well as mentioning Kurds who joined the SDF to liberate Arab-majority areas such as Raqqa and Deir ez-Zor. “The SDF has maintained its unity even in the face of this Turkish aggression,” she continued.
Mutlu Civiroglu further commented on the talks, saying that “the initiative has brought a very optimistic atmosphere to the region…[it] has caused happiness among the people: activists, local people, military people, and politicians.” Civiroglu also mentioned local concern about the Caesar Act, saying “the other major topic in the region was the Caesar Act, and its impacts on the region under the Syrian Democratic Council or Syrian Democratic Forces’ control – how will the region be protected?”
The seminar lasted around an hour and a half, with each panelist sharing their views and answering viewer’s questions in the end. Many topics, including the intra-Kurdish negotiations, entry of the Kurdistan Region of Iraq-based Rojava Peshmerga into Rojava, the Turkish occupations of Afrin, Serekaniye, and Tel Abyad, and the efforts and unity of the Syrian Democratic Forces, were discussed during the meeting.
Reporting by Lucas Chapman
Turkish airstrike kills five civilians in Kurdistan Region of Iraq; Youth and Sport Authority in North and East Syria march to U.N. building in Zalin (Qamishli) condemning Turkish bombings
ZALIN (QAMISHLI), Syria / ŞÊLADIZÊ, Iraq – On Thursday, the Youth and Sports Authority of Gozarto (Jazira) Region organized a demonstration in Zalin (Qamishli) city denouncing the Turkish attacks on the areas of Shingal and Makhmour Refugee Camp in northern Iraq.
Several sports teams and a large gathering of people from all over Gozarto participated in the demonstration, as well as the Deputy Co-Chair of the Youth and Sports Authority, Sobhi Malki.
Under the slogan “In the spirit of revolutionary youth and resistance, we will destroy the occupation, we will win our struggle,” the demonstrators gathered at the 12 March Martyrs Stadium where a minute of silence was observed for martyrs, after which the demonstrators marched to the U.N. headquarters in Zalin chanting slogans denouncing the recent attacks by the Turkish military.
There, a speech was delivered by the Co-Chair of the Youth and Sports Authority, Amed Mammo, in which called on U.N. to force Turkey to cease its illegal bombing campaign in region.
On Friday, as the Turkish bombing campaign continued, a Turkish airstrike killed five civilians driving on a mountain road in Şêladizê in Duhok Province.
.
Mutlu Çiviroglu: Amerîka dixwaze Kurdên Rojava bi yekgirtî di qadên navnetewî de cih bigrin
Lihevkirina PYNK û ENKS û helwesta Amerîka yê.
Amerîkayê bi #Kurdî pêşwaziya rêkeftina aliyên #Rojava kir
Youtube:
Facebook: https://t.co/FepRCGCSyT?ssr=true
Kürt sancısı
Somut tabloya baktığımızda durum çok korkunç. Ben uzun zamandır etnik temizliğin bu kadar konuşulduğunu hatırlamıyorum. İsrail-Filistin meselesinde konuşuldu bu bağlam en son, şu an bunun bir ‘çözüm’ olarak hem ABD hem Türkiye liderleri tarafından açıkça konuşuluyor olması zaten yeterince korkunç.
ZABEL MİRKAN
Dr. Yektan Türkyılmaz, soykırım ve toplu şiddet çalışmalarında Türkiye’de akla gelen ilk isimlerden biri. Söyleşimizin ikinci bölümünde Türkyılmaz, soykırım ve etnik temizlik üzerine konuştuk. ‘’Uzun zamandır etnik temizliğin bu kadar konuşulduğunu hatırlamıyorum’’ diyen Türkyılmaz, Türkiye’de soykırım tehdidinin hiçbir zaman ortadan kalkmadığını belirtti ve ekledi: ‘’Çünkü Türkiye Cumhuriyeti hükümetleri bunu sorundan ziyade işe yarayan ve kriz anında gerçek veyahut da hayali düşmanlara karşı başarıyla kullanılmış ve bir daha kullanılmasında bir sakınca olmayan bir edavat gibi tutuyor çantasında.’’
Savaşın 3. gününde AB-ABD eksenli somut bir adım göremeyen QSD’nin Şam ve Rusya ile hızlı bir diyalog geliştirmesi bu duruma hazırlıklı olunduğunu mu gösteriyor?
Bence tersini gösteriyor. Özellikle QSD’nin Amerika’nın çekileceğine dair bir beklentisi olmadığını anlıyorum. Yani ABD güçleri çekildiğinde ne yapılacağına ilişkin bir A, B planı da yoktu bence. Dolayısıyla aciliyet üzerine yapıldı bu hamleler. Bir öngörü yoktu. Bunun böyle olduğunu üç gün sonra da ABD’nin araya girmesi vasıtasıyla da gördük. Madem siz Şam’la anlaştınız, o doğrultuda ilerlersiniz; ama öyle olmadı. Bu işin birinci kısmı. İkinci kısma gelince: ABD’nin QSD ve YPG’yle yakınlaşmasına bakarsak, bu kadar önemli bir güç haline gelmelerinin koşullarını Türkiye Cumhuriyeti hazırladı. Davutoğlu hazırladı, Tayyip Erdoğan devam ettirdi. Bütün NATO üyesi ülkeler için öncelik IŞİD olarak belirlenirken, Türkiye bu önceliğini Esad’a verdi. Hâl böyle olunca, Ankara IŞİD’i Esad karşıtı mücadelenin ister zımni deyin, ister de facto deyin, ister fiili deyin ortağı olarak gördü. Ayrıca İŞİD’in Türkiye’nin ‘doğal’ düşman gördüğü grupları da hedef aldığını unutmayalım. Bu sebeplerle Türkiye Cumhuriyeti ne zaman ki IŞİD’e karşı global koalisyon kuruldu, bunun olmaması için elinden ne geliyorsa yaptı. Tel Abyad, Resulayn gibi bölgelerin IŞİD’in lojistik damarı olduğu biliniyordu. ABD temsilcileri ısrarla Ankara’dan buraları kapatması talebinde bulunuyor, yapılmıyor. İŞİD karşıtı mücadeleye aktif katılımı istendiğinde imkansız şartlar koşuyor. Peki Türkiye’nin IŞİD’e karşı savaşıyoruz dediği nedir? Ne zaman anlıyorlar ki QSD-YPG Efrîn’de kantonları bağlayacak noktaya gelir, Türkiye Cumhuriyeti’nin IŞİD’le ‘savaşı’ başlar.
Burada ortaya çıkan çok atipik bir tablo. Bir NATO gücü, yanınızdaki NATO devletiyle değil devletsiz bir silahlı güçle işbirliği yapıyor. ABD bunu isteyerek, can-ı gönülden yapmıyor; mecburiyetten yapıyor. Çünkü alanda IŞİD’e karşı savaşan bir güç yok, stratejik ortağı ise bunu kendi çıkarları doğrultusunda görmüyor. Bu siyaseti YPG çok iyi değerlendirdi. ABD bu durumdan çok memnun olmasa da, YPG alanda o kadar efektifti ki bundan vazgeçemediler. Minbiç’te vazgeçmeye çalıştılar, baktılar olmuyor YPG’yle yollarına devam ettiler. Kısacası, bu ilişkinin koşullarını Türkiye yarattı, YPG de muazzam bir şekilde değerlendirdi.
Şunun altını çizmek istiyorum; ABD için YPG siyasi bir ittifak değildi; askeri bir ittifaktı. Stratejik bir ortaklık da sözkonusu değildi; konu ve hedef odaklı bir ortaklıktı söz konusu olan. Zaman içerisinde başka ihtimaller ortaya çıktı; ama ittifakın özü değişmedi. Kürt tarafının bunu iyi anlaması lazım. Bunlar olurken ABD yönetimi için stratejik ortak hâlâ Türkiye’ydi. ABD’nin YPG-QSD’yle askeri işbirliği hiçbir zaman siyasi işbirliğine dönmemiştir ve tam tersine ABD bu konuda her zaman çok kararlı biçimde otonom yönetimin siyasi açılımlarına engel olmuştur.
Kürtlerin cephesinden baktığımızda da anladığım kadarıyla QSD, ABD’yle ittifak düşünürken siyasi kanattakiler daha başka ittifakları da değerlendiriyor. Siyasi kanat Suriye’nin birliğine inanıyor ve bu işin Esad’la olmasına yekten karşı değil; ama ABD’nin askeri planı ve ülkeye ilişkin siyasi öngörüsü Esad’sız. SDK’den gelen seslere bakarsanız İlham Ehmed, Aldar Xelil, Salih Müslim; Mazlum Abdî ve Polat Can’dan daha başka yerden bakıyorlar meseleye. İlham Ehmed Foreign Policy dergisindeki röportajda söylüyor örneğin: Şam’la görüşmeye çalıştığımız zaman ABD geri çekilmekle tehdit etti. Bu önemli çünkü ABD’nin Kürtlerin siyasi bir proje geliştirmelerine engel olmaya çalıştıkları ortada. Uluslararası birçok toplantı yapıldı Suriye’nin geleceğiyle ilgili, ABD Kürtlerin temsiliyeti konusunda ne istekli ne de ısrarcı oldu. Tam tersine; buna ABD’nin kendi içinde yapılan toplantılar da dahil. Buna Obama ve Trump yönetimi ve şu anki durum da dahil. Nihayetinde evet QSD büyük bir güç oldu; ama diplomatik, siyasal alanda büyük bir güce dönüşemedi.
ABD bir yandan da sınırdaki ağır silahların kaldırılmasını istedi?
Bu zaten akla ziyan bir durum. Amerika’daki durum Türkiye’dekine çok benziyor. Suriye temsilcisi Jeffrey konuşmalardan haberi olmadığını söylüyor. Pentagon’un nasıl bir planı olduğuyla State Department’ın ne yaptığı, Trump’ın nihai kararları arasında uçurum var. Biri sürekli QSD’nin kıymetinin altını çiziyor, biri Türkiye’yi koruyan bir yerden konuşuyor. Bir diğeri ise Türkiye’yi tamamen hedef tahtasına koymuş tonda…
Bu süreçte demokrat dünya kamuoyunda Kürtlere yönelik bir soykırım tehdidi olduğu pek çok insan ve hatta devlet yetkilileri tarafından deklare edildi. Siz bu tehlikeyi ne boyutta görüyorsunuz?
İlk evvela “soykırım” kelimesini özenli kullanmakta fayda olduğunu düşünüyorum. Bunun etik sorunları kadar umduğunuz tersi siyasal sonuçlara yol açma ihtimali var. Biraz kanıksayıcı bir hâl de yaratıyor bu tür kavramların sık kullanımı ve baktığınızda “etnik temizlik” kavramı yeteri kadar korkunç bir şey zaten. Sanmayalım ki pogrom daha az kötü, soykırım daha kötü ve iki ayrı şeyler. Bunlar zaten relatif kavramlar. Birbirinden kopamazlar. Soykırım pogramlar içerir ve zaten etnik temizliktir. Meselenin etik kısmına gelince, bugüne kadarki soykırım örneklerini, Kürtlerin uğradığı Dersim de dahil, ucuzlatıcı tavırlara girmemek gerekiyor. Siyasal boyutta ise, siz soykırım dediğinizde insanlar mobilize olmuyorlar; çoğu zaman paralize oluyorlar. Madun grup adına siyaset yapanlar bu mefhumu kullandıklarında ne yapacaklarını da söylemek durumundalar. Bir de tabii ki soykırım dediğinizde siyasi tercihlerinizdeki doğrular ve yanlışlar da görünmez kılınıyor. Başka ihtimaller neydi diye kimse soramaz siz böyle dediğinizde.
Somut tabloya baktığımızda ise durum çok korkunç. Ben uzun zamandır etnik temizliğin bu kadar konuşulduğunu hatırlamıyorum. İsrail-Filistin meselesinde konuşuldu bu bağlam en son, şu an bunun bir ‘çözüm’ olarak hem ABD hem Türkiye liderleri tarafından açıkça konuşuluyor olması zaten yeterince korkunç. Soykırım ihmaline gelirsek de, 2016’da Cizre sonrası ilgili bir yazı yazmıştım Evrensel’de. Kabaca şunu söylüyordum orada, Türkiye’de bu tehdit hiçbir zaman ortadan kalkmamıştır. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti hükümetleri bunu sorundan ziyade işe yarayan ve kriz anında gerçek veyahut da hayali düşmanlara karşı başarıyla kullanılmış ve bir daha kullanılmasında bir sakınca olmayan bir edavat gibi tutuyor çantasında. Özellikle Suriye krizinin ve Kürt meselesinin geldiği noktaya baktığımızda kırmızı alarm çalıyor. Bölgesel duruma soykırım demeyeyim ama zaten benzeri felaketleri üretebileceğini sürekli gösterdiler bize. Êzîdîlere ne oldu örneğin? Ve felaketler unutmayalım ki bulaşıcıdır, sınırları çok kolay aşar. Şengal dediğimiz yerin bir tarafı Suriye sınırı, bir tarafı Türkiye. Özellikle bu savaş esnasında sivillerin maruz kaldığı işkenceler ve etnik temizlik konusundaki programatik ve aşkâre çaba çok tehlikeli. Kürtler şurada yaşayabilir, Araplar şurada yaşayabilir söylemleri akla ziyan, kan dondurucu söylemler.
Türkiye’nin işgali Şam’ın elini Kürtlere karşı güçlendirdi gibi görülüyor. Bunun olası sonuçları nedir, Kürtlerin Suriye’de 2011’den önceki duruma gelmeleri söz konusu mu?
Evet; ama bir yandan da şu ortaya çıktı. Bu gibi anlarda maksimalist düşünen aktörler hem kendilerinin hem de başkalarının başına felaket getirmeye en meyilli aktörlerdir. Kazanç-kayıp hesabı için özellikle Kürtler için çok erken. Şu an ABD ve Avrupa genelinde yaşanan büyük bir sancı var ve bu aslında “Kürt sancısı”. Kürtlerin siyasi aktör olarak bugüne kadar dışlanması nedeniyle artık bu ülkelerin başkentlerinde büyük sancı yaşanıyor. Ayrıca, el güçlenmesinden ziyade önemli olan bu aktörün ayakta kalabilmesi. Şu an Kürtlerin ve Türkiye’nin temel sorunu ayakta kalma mücadelesi. Bu fırtına dindiği zaman kim ayakta kalacak? Güçlerinin bütünlüğünü koruyarak bu kasırgadan çıkma çabası kıymetli. Ayakta kaldığınız zaman rüzgâr daha çok değiştirecek yönünü.
Şam kısmında da Kürtlerin yapabileceği çok fazla bir şey yoktu, ABD bunu direkt bloke etti çünkü. Bugün anlaşma yaparsanız üç yıl öncesine göre tabii eliniz daha zayıf; ama 2011 öncesine dönmeyi kimse artık rüyasında bile göremez. Kürt Hareketi için böyle bir geriye gidiş mümkün değil artık…
Mutlu Civiroğlu Kürt yetkililerle yaptığı görüşmelerde Şam rejiminin hâlâ tekçi bir yapıyı savunduğunu, en azından o mantıkla işleri yürütmeye çalıştığını söylüyordu. Şam ve Rusya, ABD’yle kıyaslandığında nasıl müttefikler oldu Kürtler için? Ya da daha doğrusu, oldular mı?
Kürt dememeye çalışıyorum çünkü QSD’nin yüzde 40’tan fazlası Kürt olmayan unsurlar. Şam masaya öyle oturacaktır muhtemelen. Şam bunda ısrar ederse çözümsüzlükte ısrar edeceği manasına geliyor bu durum ki Rusya bile bu yönde konuşmuyor. Almanya’nın bir çıkışı vardı örneğin, güvenli bölgenin çok uluslu olmasına dair. Ve baktığınızda Avrupa Suriye konusunda pişmanlık yaşıyor gibi görünüyor ve daha çok dahil olmak istiyor. Onlar başından itibaren Esad’lı çözüme kategorik olarak karşı çıktılar ama gelinen noktada bir gerçeklik var. Esad’ın da bu çözümsüzlükten yana kalması teritoryal bütünlük iddiasını oldukça zora düşürecek bir konum. Şu an Kürtlere hiçbir statü vermeden çözüm, sadece Ankara’daki intiharcı maceracıların düşlerinden ibaret.
Son gelişmeler ışığında konuşacak olursak, Bağdadi’den sonra IŞİD sözcüsü de Cerablus’ta öldürüldü. Bu durum bize ne ifade ediyor? Bağdadi’nin Reyhanlı’da çekilmiş fotoğrafları da olduğu iddia ediliyor bir yandan…
Türkiye’de bu konuda “milli sessizlik” ilân edilmiş gibi gerçekten. Doğru düzgün kimse bir açıklama yapmadı ve aksine lafı geveledi. Cumhurbaşkanı tarafından İngilizce bir tweet atıldı, sanki olayın Türkiye için bir önemi yokmuş gibi. Onun dışında garip ifadeler geldi iktidara yakın kesimlerden. Başka dillere çevrildiğinde de insanın kanını dondurdan açıklamalar bunlar. “O ne kadar teröristse bu da o kadar terörist” gibi. Sükût ikrardan gelir sözünü unutmayalım. Burada bir sıkıntı var demek ki.
Şimdi bu sıkıntının ne olduğuna bakalım. Bir ülke düşünün, ‘ben teröre karşı mücadele için canımı vermeye hazırım’, ‘benim için hayat terörle mücadeleden ibaret’, ‘benim dünyaya gelmekteki en büyük hedefim terörle mücadele etmek’ diyor. Çok güzel. ‘Hatta o kadar rahatsızım ki terörden, 30 kilometreden yakın olduğu zaman uyuyamıyorum bile’ diyor. Gayet güzel. Bunun için de meşru bir güç kullanmak zorunda olduğunu söylüyor. Çok güzel. Peki ondan sonra ne oluyor? Kendi sınırına 5060 metrede, kendi gözlem noktasının dibinde, Türkiye denetimi altındaki topraklarda bir operasyon yapılıyor. Bu operasyonu NATO müttefiki bir ülke herkesi dahil ederek yapıyor; ama gelin görün ki Türkiye’ye kırmızı kart gösteriyor. Trump esas itibariyle sadece şunu söylüyor Türkiye’yle ilgili: “Bize sorun çıkartmadılar.” Operasyonu Pentagon yapıyor ve biz buraya TSK’dan habersiz QSD’yle ortak operasyon yaptık diyor. İşbirliğini geçin beraber operasyondan bahsediliyor, İŞİD sözcüsüne karşı Cerablus’taki operasyonda helikopterde QSD’lilerin olduğu bile iddia edildi. Bu operasyonda IŞİD kadar Türkiye de Pentagon’un hedefi, bunu görmemek mümkün değil. Türkiye’nin dahil edilmemesi ise Türkiye’nin güya terörizme karşı mücadeleyle hikâyeleştirmeye çalıştığı şeyin ne kadar berhava olduğunu gösteriyor. Bu anlatı, iflas etmiş bir anlatı ve dünya çapında bir karşılığı yok. Türkiye’nin IŞİD’le mücadele ettiğine diplomatik düzeyde inanacak kimse yok artık, aksine Türkiye’nin ne yaptığına dair eklenen daha fazla soru işareti mevcut.
9 Ekim’de gönderilen ama bizim bir hafta sonra haberimizin olduğu ve Türkiye devleti cumhurbaşkanına yönelik sert ifadelerin olduğu mektupta dahi Mazlum Abdî’nin adı geçiyordu. Abdî’nin hakkında kırmızı bülten çıkarılması isteniyor; ama bir yandan Twitter gibi güçlü bir sosyal medya kanalı onu tanıdığını gösteren “mavi tik” veriyor. Bu durumu nasıl yorumluyorsunuz?
Türkiye’nin terörle mücadele meselesinin ciddiye alınmadığının bir diğer göstergesi bu da. Dedik ya Türkiye küme düştü, düşünün artık Türkiye’nin Interpol raporlarını kimse ciddiye almıyor. ABD’nin davet ettiği bir ismi siz Interpol’e bildiriyorsunuz. Bu artık acziyetin ifadesi olabilir sadece. Sembolik durumu da gösteriyor tabii bu “mavi tik” olayı. Türkiye bu operasyonla eğer Kürt Hareketini marjinalize etmeyi umuyorduysa olan tam tersi oldu ve aslında olan Türkiye’ye oldu. ABD’de artık YPG, PYD zaten meşru ve hatta müttefik olarak görülüyor ve PKK ile bağın bir sorun olarak gündeme gelmiyor kongredeki tanıklıklarda. Jeffrey’nin söylediklerine bakın. Ki Jeffrey bakıldığında QSD’ye en uzak isimlerden biri aslında.
Terörle mücadele söyleminin artık dünyada bir karşılığı yok. Türkiye’nin trajedisi de bu oldu. Hiçbir meşruiyet devşiremediklerini; tam tersine, saldırdıkları tarafı güçlendiren bir pozisyona kendi elleriyle sürüklendiklerini gösteriyor. Bu süreçte içeride yürüttüğü politikalardan en ironik olanı ise antiemperyalist olduklarını iddia ederek yaptıkları. Türkiye kadar bölgedeki emperyalist güçlere sınırsız itaat gösteren başka bir ülke daha yoktur. Kıbrıs’ta Türkiye’nin talebi kolonyalist İngilizlere karşı isyan eden Kıbrıs Rumlarının statü sahibi olmamasıydı; ama Türkiye Kıbrıs’ta İngilizlerin varlığına hiçbir zaman itiraz etmemiştir. Aynı şekilde İskenderun’da mandaya hiçbir zaman itiraz etmemiştir. Ne zaman ki manda yönetimi, sosyalistler iş başına gelince geri çekileceklerini söylemiştir Türkiye de o zaman çıkmıştır. Burada da benzer bir durum söz konusu. Türkiye’nin emperyal güçlere karşı durduğu en büyük yalan. Bir şeyler elde ettik, “zafer” elde ettik diyorlarsa, öyle diyorlar ya biz de zafer kabul edelim, bunun yüzde 90’ı Trump idaresine ve Rusya’ya bağlı…
Son dakika – SDG ile anlaşan Suriye ordusu Menbiç’e girdi, sırada Kobani var
Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyine yönelik askerî harekâtının beşinci gününde Suriye ordusunun ana omurgasını YPG’nin oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile anlaştığı öğrenildi. Bu anlaşma kapsamında Suriye ordusunun Menbiç’e girdiği duyuruldu. Suriye ordusunun bu gece de Kobani’ye gireceği belirtiliyor.
Menbiç yerel kaynakları Suriye ordusunun çeşitli bölgelerden kente doğru ilerlemeye başladığını aktarıyor.
Menbiç’e giren Suriye ordusundan ilk görüntüler geldi.
Ve Suriye Ordusu Menbiç’e girer
— Hayrizng (@hayrizng) October 13, 2019
Fırat Bölgesi Savunma Komitesi Eşbaşkanı İsmet Şêx Hesen de Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi’nin Suriye rejimi ile anlaştığını açıkladı. Hesen “Rusya ve Suriye rejimiyle anlaştık. Bugün akşama kadar gelmeleri gerekiyor” dedi.
Mezopotamya Ajansı‘nın haberine göre Hesen “Elimizden geleni yapıyoruz. Bütün devletlere çağrıda bulunduk; ancak bir şey yapmadılar. Kendi derdimize derman olacağız. Yaralarımızı kendimiz saracağız” diye konuştu.
Gazeteci Mutlu Çiviroğlu da Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi’nin Şam yönetimi ile SDG’nin Suriye sınırını birlikte koruması konusunda anlaşmaya vardığını yazdı. Çiviroğlu, anlaşmanın Afrin de dahil tüm bölgelerin özgürlüğüne kavuşturulmasını da içerdiğini belirtti.
North Press Agency’nin haberine göre Suriye rejiminin Fırat Bölgesi Başkan Yardımcısı Mohammed Shaheen, SDG ile anlaşan Suriye ordusunun bugün Kobani bölgesine girmeye hazırlandığını duyurdu.
Kobani’deki SDG yetkilisi, Suriye hükümetiyle birkaç saat içinde Kobani’ye girmek için bir anlaşma yaptıklarını söyledi.
Gazeteci Aylina Kılıç da bölgedeki bazı yerel kaynakların SDG ile anlaştığını ve Suriye ordusunun Kobani’ye gireceğini bildirdiğini yazdı. Kılıç, “Aynı zamanda Minbiç için de bu yönde bir anlaşma olduğu belirtiliyor. Dün akşam ABD ile Rusya’nın Minbiç’te görüştüğü iddia edilmişti” dedi.
Kılıç anlaşamaya Rusya’nın dahil olduğuna dair haberlerin bulunduğunu belirtti.
Turkey military operation much larger than anticipated: Analysts
Tactic is to advance into Arab-majority areas and drive a wedge between YPG-controlled territory, observers say.
![Turkey military operation much larger than anticipated: Analysts Arab and Kurdish civilians flee following Turkish bombardment in Syria's northeastern town of Ras al-Ain [Delil Souleiman/AFP]](https://www.aljazeera.com/mritems/imagecache/mbdxxlarge/mritems/Images/2019/10/10/4ea2542549d14dbeb82d372ea155a3b1_18.jpg)
Arab and Kurdish civilians flee following Turkish bombardment in Syria’s northeastern town of Ras al-Ain [Delil Souleiman/AFP]
The long-awaited operation launched by Turkey into northeastern Syria extended far beyond what was initially expected by military observers who predicted Ankara would likely embark on limited action.
In the first hours of Operation Peace Spring, Turkish air raids across the border reached as far as Qamishli in the east and further west of Kobane.
Mutlu Civiroglu, a Washington-based Middle East analyst, told Al Jazeera the scale of the attack surprised many analysts.
“They’ve already hit 300km length and 50km depth, almost all major cities are hit,” Civiroglu said.
Soner Cagaptay, Washington Institute for Near East Policy’s research programme director, told Al Jazeera Turkey’s assault at this point was focused on Arab-majority towns.
“I think that’s quite a smart choice for Ankara because of the fact that Turkish troops will be more welcome in Arab-majority areas, given how friendly Turkey has been towards the Arab population,” Cagaptay said.
He said Turkey will continue to drive a wedge between Kurdish-controlled territory as a strategy to undermine the Syrian Democratic Forces (SDF) and weaken the political authority that controls the border region with Turkey.
The SDF is spearheaded by the People’s Protection Units (YPG), which Ankara considers to be linked to the outlawed Kurdistan Workers’ Party (PKK) that has operated inside Turkey for decades. The PKK has been branded a “terrorist” organisation by Turkey and several other countries.
|
Wednesday’s cross-border operation was not the first. Last year, Turkey launched a similar offensive dubbed Operation Olive Branch into Syria’s Afrin town to “clear the area of terrorists”.
The SDF, while not wanting to comment on specifics, told Al Jazeera it was reviewing Turkish military strategy during Olive Branch to map out a response to the current operation.
According to local activists on the ground, the number one target for Turkey is the Arab-majority town of Tal Abyad, where Ankara hopes to quickly establish a ground presence.
|
Turkish security analyst and former special forces soldier Necdet Ozcelik told Al Jazeera he expects the first phase of Turkey’s operation will only last about 10 days, or a couple of weeks maximum, with the goal to take control of the area between Tal Abyad and Ras al-Ain.
The offensive will also involve thousands of Free Syrian Army (FSA) rebels providing ground support for Turkish commandos and its regular soldiers.
‘Under pressure’
Civiroglu said two scenarios were likely to unfold: Turkey intensifying ground operations, or the operation being halted because of condemnation from the international community.
“Trump is under pressure, the Turkish government is under pressure, the UN Security Council will meet today … The world is not buying arguments of the Turkish government,” he said.
“The SDF always wanted good relations [with Turkey] … Kurdish sympathy is very strong, that’s why there’s strong diplomatic efforts to put an end to this.”
The possibility remains that Syrian government forces of President Bashar al-Assad may try to capture the main city of Manbij, if the United States decides to withdraw its troops from there without giving early warning to the Turks.
“In this case, the Syrian army may try to capture Manbij before the Turkish forces or the FSA,” Ozcelik said.
“We might be seeing some sort of tension, or maybe limited confrontation, between the FSA elements and the Assad regime forces in Manbij area, but not in the eastern part.”
‘Turkish aggression’
The SDF responded to Turkey’s military action with artillery attacks and rockets fired into Turkish territory.
SDF spokesman Mustafa Bali said on Twitter the Kurdish fighters would not allow Turkish troops to advance further. “We will use all our possibilities against Turkish aggression,” he said.
Heavy fighting was taking place in Syrian border villages between advancing Turkish forces and SDF soldiers on Thursday.
Ozcelik said the Kurds were no match for the advancing Turkish-led forces.
“The YPG elements are composed of a lot of PKK ideology people, and they forcibly recruited many people who did not have serious military experience,” he said. “I’m expecting a lot of defections from the YPG side, so the Turkish military is going to take advantage of that.”
Robert Wesley of the Terrorism Research Initiative told Al Jazeera that Turkey will also suffer setbacks considering how vast the area is that it wants to control.
“It will require huge amounts of direct military engagement from the Turkish side,” Wesley said.
“The use of the FSA, that will also be limited [because] these groups are not really well-trained. They don’t have a strong track record with more sophisticated defences.”
Turkey may not have the appetite for sustaining significant casualties, Wesley said, which a serious military encounter with the SDF would necessitate.
“I don’t think either side is particularly well prepared for the engagement,” he said.
The biggest challenge for the SDF is not having a weapon system that can counter Turkish air attacks, Civiroglu said.
“[Even so] they have said they will defend themselves until the end,” he noted.
|
Russian reaction
Russian President Vladimir Putin phoned Ankara after the Turkish operation began to stress that Syria’s sovereignty and territorial integrity be respected.
The Kremlin said it would not interfere further in Syria after years of supporting Assad’s forces against rebel groups, but cautioned Turkey not to take any steps that would destabilise the region.
Cagaptay said Moscow has no choice but to back Turkey’s move. “The most Russia will do is to voice support behind closed doors, even though they may publicly criticise the operation,” he said.
He said the Kremlin may even be welcoming Ankara’s military action.
“The [Syrian] regime and Russia consider Turkey a threat, so by provoking Turkey to attack Kurds really Russia is hitting two birds with one,” Cagaptay said. “Hitting Kurds, trying to make Kurds dependent on Russia, at the same time allow Turkey to suppress the Kurds, not allow them to make gains.”
Even if Turkey is successful in securing its so-called “safe-zone” to return about two million Syrian refugees, there will be major challenges ahead, observers said.
The complex issue of containing the Islamic State of Iraq and the Levant (ISIL or ISIS) fighters who are still active in the region must be addressed by Turkey.
As seen by the suicide attack claimed by the armed group in Raqqa on an SDF intelligence base, killing 13 people, ISIL may be defeated militarily but sleeper cells are still prevalent.
“It’s unfamiliar territory for Turkey,” Civiroglu said. “It’s Arabs, Kurds, Assyrians, Christians, and Yazidis of the region [who] fought these people.”