Lihevkirina PYNK û ENKS û helwesta Amerîka yê.
Amerîkayê bi #Kurdî pêşwaziya rêkeftina aliyên #Rojava kir
Youtube:
Facebook: https://t.co/FepRCGCSyT?ssr=true
Lihevkirina PYNK û ENKS û helwesta Amerîka yê.
Amerîkayê bi #Kurdî pêşwaziya rêkeftina aliyên #Rojava kir
Youtube:
Facebook: https://t.co/FepRCGCSyT?ssr=true
Kürt kaynakları, DAİŞ’in Irak’ta yakalandığı söylenen yeni lideri hakkındaki haberlere itibar etmiyor. Kürt gazeteci Bêrîtan Sarya, DAİŞ’in yeni liderinin Türkiye’de olduğunu, işi bittiği takdirde Türk devletinin onu gözden çıkartabileceğini söyledi.
DAİŞ çetesinin lideri Ebubekir El Bağdadi’nin 27 Ekim’de Türkiye sınırında bir köyde öldürülmesinin ardından yerine geçen Abdulnasır Kardaş’ın (Qardaş) Irak’ta yakalandı belirtilse de, bu konuda bir belirsizlik hakim.
Kürt kaynakları gerçek adının Muhammed Abdulrahman El Mewla El Selbi olduğu belirtilen Çetebaşı Abdulnasır Kardaş’ın yakalandığına ilişkin haberlerin doğru olmadığını, yakalandığı söylenen kişinin, Bahoz’da Suriye Demokratik Güçleri’nin (QSD) düzenlediği operasyonda yakalanan ve Irak’a teslim edilen kişi olduğu belirtiliyor. Abdulnasır Kardaş, DAİŞ içinde Abdullah Kardaş ya da Hacı Abdullah Olarak da biliniyor.
Suriye ve Rojava’daki gelişmeleri yakından takip eden gazeteci Bêrîtan Sarya, geçtiğimiz aylarda Kuzey Suriye’de tutuklu bulunan başka bir DAİŞ’li ile yaptığı söyleşide Abdulnasır Kardaş’ın Türkiye’de MİT denetiminde olduğu bilgisini geçmişti.
ANF’nin haberleri doğrulandı
DAİŞ’in yeni liderinin yakalandığına ilişkin haberler Sky News Arabia tarafından ortaya atıldı. Söz konusu bilgi, daha sonra Irak haber ajansı ve devlet televizyonu tarafından da doğrulandı. Ancak yetkililer, henüz bir açıklamada bulunmadı.
Geçtiğimiz Ocak ayında Irak istihbarat servislerinin sorumluları, The Guardian gazetesine verdikleri bilgilerde DAİŞ çetelerinin yeni şefinin Abdulnasır Kardaş olduğunu doğrulamıştı. Aynı yetkililer, çetebaşının gerçek isminin Emir Muhammed Abdulrahman El Mewla El Selbi olduğunu belirtmişlerdi.
The Guardian gazetesinden önce ANF, DAİŞ çetelerinin yeni elebaşısının Qardaş olduğunu ortaya çıkarmıştı. ANF’den gazeteci Bêrîtan Sarya’nın ortaya çıkardığı bu bilgi, daha sonra batılı medya ve istihbarat servislerince de doğrulanmıştı.
DAİŞ’in başı Ankara’da
Bêrîtan Sarya’nın Kuzey Suriye’de tutuklu DAİŞ Türk çete Taner Sabri Görenoğlu ile görüşmesi 22 Ocak 2020’de ANF’de yayınlanmıştı. Söyleşide Görenoğlu, DAİŞ içinde Abdulnasır Kardaş’ın (Hacı Abdullah, Abdullah Kardaş) yakın adamlarından biri olduğunu belirtiyor, Kardaş’ın Türkiye ve Erdoğan’a övgüler düzdüğünü ifade ediyordu. Bêrîtan Sarya’nın 13 Şubat 2020 tarihli ANF’de çıkan bir başka haberinde de yeni DAİŞ liderinin, Ankara ve Antep’te MİT denetimindeki DAİŞ’i yeniden örgütlediği, Irak’ta yeni bir cepheye açmaya hazırlandığı vurgulanıyordu. Haberde Kardaş’ın 2017’de İdlib’e, oradan da Türkiye’ye geçtiği bilgisi yer almıştı. Haberde, çete lideri ve Türkiye’deki faaliyetleri konusunda çok sayıda ayrıntıyı da bulmak mümkün.
QSD teslim etti
Bêrîtan Sarya, dün ise Irak’ta yakalandığı söylenen kişinin DAİŞ lideri Abdulnasır Kardaş ile bir ilgisinin olmadığını, Irak’ta yakalanan kişinin, QSD güçlerinin Bahoz operasyonunda yakalayıp, Iraklı yetkililere teslim ettiği kişi olduğunu kişisel twitter hesabından yayınladı.
Gazeteci Sarya’nın bir kaç twittinde şu ifadeler yer aldı: “Hacı Abdulnasır, yani Taha Abdurrahim Abdullah. Bağdadi’nin yakın adamlarındandı. 2017 yılında Lijne Muvafa’da genel emiriydi. 2019’da Bahoz’da SDG (QSD-Suriye Demokrati Güçleri) tarafından yakalandı. Daha önce haberini yapmıştım. Hacı Abdulnasır kod adlı DAİŞ üst yönetiminde yer alan Taha Abdürrahim Abdullah, 2019 Mart ayında SDG tarafından Bahoz’da yakalandı. Geçtiğimiz günlerde SDG tarafından Irak’a teslim edildi. Hacı Abdulnasır’la Rojava’da yaptığım görüntülü röportajların bir bölümünü yayınlayacağız. Taha Abdurrahim Abdullah’ın (Hacı Abdulnasır) soyadı Kardaş değil ve DAİŞ’in yeni Halifesi Abdullah Kardaş’la herhangi bir akrabalık bağı yok. Hacı Abdulnasır, DAİŞ’in en üst yönetim organı Lijne Mufavada’nın genel emirliğini yapmış Tilaferli bir Türkmen.
Bir süredir twitterda “DAİŞ’in yeni halifesi Abdullah Kardaş’ın yakalandığına dair haberler yapılıyor. Önce Derêzor, sonra Irak’ta yakalandı denildi. DAİŞ’in yeni lideri Emir Muhammed Abdurrahman El Mevla El Selbi (Abdullah Kardaş) Türkiye’de MİT denetiminde DAİŞ’i yeniden örgütlüyor. DAİŞ’in yeni liderinin yakalanacağını düşünmüyorum. Ama Türkiye’nin onunla işi bitirse öldürür ya da başka bir yerde (İdlib, Irak) Koalisyon’a öldürtür. Ölüm haberini servis ederler. Tıpkı Bağdadi olayındaki gibi. Ama Selbi, Türkiye’ye Bağdadi’den çok daha yakın. O yüzden daha zamanı var.”
Amerika’da yaşayan Kürt gazeteci Mutlu Çiviroğlu da Twitter hesabında Abdulnasır Kardaş’ın geçen yıl Bahoz’da yakalanıp Irak’a teslim edilen kişi olduğunu ayrıca bu kişinin DAİŞ lideri gibi bir sıfatının olmadığını belirtti.
HABER MERKEZİ
BasNews – Star Kongresi, 21 Ekim’de Eyn İsa’nın Mişrefa köyünde SMO ile yaşanan çatışmada yaralı bir şekilde esir düşen kadın savaçının Çiçek Kobanê olduğunu açıkladı.,
Türkiye destekli Özgür Suriye Ordusu’nun (ÖSO) kurduğu Suriye Milli Ordusu’nun 21 Ekim’de yaralı bir şekilde bir kadın savaşçıyı esir aldığı görüntülerin sosyal meyada yayılması üzerine YPG’nin kadın kolu YPJ’den bir açıklama yayımlandı. Açıklamada esir alınan kadın savaçının isminin Çiçek Kobanê olduğu kaydedildi.
YPJ Genel Komutanlığı, “Arkadaşımızın hayatı tehlikede. Çetelerin paylaştığı görüntüler bütün gerçekleri açıkça gözler önüne seriyor. Bu kirli uygulamalar ABD, Rusya ve Türk devleti arasında yapılan anlaşma ve politikaların sonucudur” dendi.
YPJ açıklamasında şu ifadelere yer verdi:
“İşgalci Türk ordusu 21 Ekim saat 21.00’da Eyn Îsa’ya bağlı Mişrefa köyüne saldırdı. Saldırıya karşılık veren güçlerimizle çeteler arasında yaşanan çatışmada yoldaşımız Çîçek Kobanê ayağından yaralanarak, yaralı bir şekilde Erdoğan çetelerine esir düştü.”
Sosyal medyada yayılan görüntülerde Eyn İsa’da yaralı bir şekilde esir aldıkları YPJ’li savaçıya Arapça “Seninle işimizi gördükten sonra başını keseceğiz” ve “Biji Kobani öyle mi?” sözleriyle aşağlayıcı sözler ve kötü muamele yaptıkları görülüyor.
Öte yandan Rojava’daki Star Kongresi yaptığı açıklamada Çiçek Kobanê’nin hayatından endişe duyduklarını belirterek, uluslarası toplum, insan hakları, sivil ve kadın örgütlerine yaşanan insani drama karşı sessiz kalmamaları çağrısında bulundular.
12 Ekim tarihinde Suriye Gelecek Partisi Sekreteri Rojavalı Kürt siyasetçi Hevrin Xelef, Qamişlo uluslararası kara yolu üzerinde, Til Temir ile Eyn İsa mevikinde hareket eden konvoyun saldırıya uğraması sonucu hayatını kaybetti.
Sosyal medyada Xelef’in öldüğü olaya ait görüntüler paylaşılmıştı. Görüntülerde Türkiye destekli Suriye Milli Ordusu mensuplarının Xelef ve diğer bazı kişileri infaz ettiği görülüyordu.
C’è anche una attivista per i diritti delle donne tra i 9 civili trucidati ieri a sangue freddo dai miliziani filo-turchi nel nord-est della Siria. Secondo quanto riferisce il Guardian, Hevrin Khalaf, 35 anni, segretaria generale del Partito Futuro siriano, e il suo autista, sono stati assassinati a colpi di arma da fuoco su un’autostrada dopo essere stati prelevati dalle loro auto da milizie sostenute dalla Turchia, riferiscono le forze curde. Le uccisioni di tutti e 9 i civili sono state filmate e il video diffuso in rete.
Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyine yönelik askerî harekâtının beşinci gününde Suriye ordusunun ana omurgasını YPG’nin oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile anlaştığı öğrenildi. Bu anlaşma kapsamında Suriye ordusunun Menbiç’e girdiği duyuruldu. Suriye ordusunun bu gece de Kobani’ye gireceği belirtiliyor.
Menbiç yerel kaynakları Suriye ordusunun çeşitli bölgelerden kente doğru ilerlemeye başladığını aktarıyor.
Menbiç’e giren Suriye ordusundan ilk görüntüler geldi.
Ve Suriye Ordusu Menbiç’e girer
— Hayrizng (@hayrizng) October 13, 2019
Fırat Bölgesi Savunma Komitesi Eşbaşkanı İsmet Şêx Hesen de Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi’nin Suriye rejimi ile anlaştığını açıkladı. Hesen “Rusya ve Suriye rejimiyle anlaştık. Bugün akşama kadar gelmeleri gerekiyor” dedi.
Mezopotamya Ajansı‘nın haberine göre Hesen “Elimizden geleni yapıyoruz. Bütün devletlere çağrıda bulunduk; ancak bir şey yapmadılar. Kendi derdimize derman olacağız. Yaralarımızı kendimiz saracağız” diye konuştu.
Gazeteci Mutlu Çiviroğlu da Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi’nin Şam yönetimi ile SDG’nin Suriye sınırını birlikte koruması konusunda anlaşmaya vardığını yazdı. Çiviroğlu, anlaşmanın Afrin de dahil tüm bölgelerin özgürlüğüne kavuşturulmasını da içerdiğini belirtti.
North Press Agency’nin haberine göre Suriye rejiminin Fırat Bölgesi Başkan Yardımcısı Mohammed Shaheen, SDG ile anlaşan Suriye ordusunun bugün Kobani bölgesine girmeye hazırlandığını duyurdu.
Kobani’deki SDG yetkilisi, Suriye hükümetiyle birkaç saat içinde Kobani’ye girmek için bir anlaşma yaptıklarını söyledi.
Gazeteci Aylina Kılıç da bölgedeki bazı yerel kaynakların SDG ile anlaştığını ve Suriye ordusunun Kobani’ye gireceğini bildirdiğini yazdı. Kılıç, “Aynı zamanda Minbiç için de bu yönde bir anlaşma olduğu belirtiliyor. Dün akşam ABD ile Rusya’nın Minbiç’te görüştüğü iddia edilmişti” dedi.
Kılıç anlaşamaya Rusya’nın dahil olduğuna dair haberlerin bulunduğunu belirtti.
ABD’de yaşayan gazeteci Mutlu Civiroğlu, Türkiye’nin Suriye’ye yönelik olası operasyonuna ilişkin bianet’e konuştu. Civiroğlu, “Amerikan kamuoyu tepkili ve öfkeli, Trump’ın bu kararından vazgeçmesini istiyor” dedi.
ABD Başkanı Donald Trump ile Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan arasında Türkiye saati ile pazar akşamı gerçekleşen telefon konuşmasının ardından Beyaz Saray’dan “Türkiye kısa bir süre içinde Suriye’nin kuzeyine uzun zamandır planladığı operasyonu başlatacak. ABD Silahlı Kuvvetleri bu operasyonu desteklemeyecek ya da bir parçası olmayacak. ‘Halifeliği’ yenen ABD güçleri artık bölgede bulunmayacak” açıklaması yapıldı.
Beyaz Saray açıklamasının ardından bu kez Erdoğan kuzey Suriye’ye operasyonun her an başlayabileceğini duyurdu.
Türkiye ve dünya kamuoyunun iki gündür tartıştığı Suriye operasyonu açıklamalarının ABD’de kamuoyunda nasıl karşılık bulduğu ve Trump’ın açıklamalarının arka planını Amerika’da yaşayan gazeteci Mutlu Civiroğlu bianet’e değerlendirdi.
Civiroğlu, Beyaz Saray’dan yapılan açıklamanın sadece Trump’ın kararı olduğunu ve Amerikan siyasetinin bütününün bir kararı olarak okunamayacağını söyledi.
“Amerikan Başkanı Trump ile Türkiye Başkanı Erdoğan’ın anlaştığı görülüyor” diyen Civiroğlu’nun değerlendirmeleri şöyle:
“Washington’ın Pentagon’un, Dışişleri Bakanlığı’nın ve Amerikan kamuoyunun anlamaya çalıştığı bir durum söz konusu. Ortada bir mutabakat olduğu konusunda kesin bir bilgi yok, çünkü bir karmaşıklık söz konusu. Erdoğan ile Trump arasındaki telefon görüşmesinin ardından bir açıklama yapılıyor.
“Kararı Amerikan yönetiminin üzerine çalışılmış ve anlaşarak aldığı bir karar olarak düşünmek yanıltıcı olur. Şunun altını çizmek gerekiyor: Bu karar, Trump’ın kararıdır. Amerikan hükümetinin kararı değildir. Daha önce Ağustos ayında yapılan güvenli bölge mutabakatı, Amerikan Hükümetinin uyguladığı bir siyasetti.
“Güvenli bölge mutabakatı Amerikan Devletinin, Türkiye’nin tek taraflı adımını engellemek, Suriye’de istikrarsızlığı sebep olabilecek durumların önüne geçmek için bir çabasıydı. Ama Trump’ın yaptığı bu açıklama o çabaları boşa düşürdü. Çünkü Amerikan Hükümeti hem Pentagon hem Amerika’nın başını çektiği koalisyon, Suriye’de bir güvenlik mekanizması oluşturmak, Türkiye’nin tek taraflı adımlarının önüne geçmek ve ortak hareket etmek için uğraşıyordu. Ama dün (6 Ekim) geceki açıklama Amerikan Devleti’nin bu siyasetini bir nevi sonlandırmak anlamına geliyor.
“Öte yandan Pentagon’un açıklamasında tek taraflı adımlardan kaçınılması gerektiği ifade ediliyor. Yani Amerikan yönetimi içinde bir bütünlük yok. Amerikan yönetiminin oluşturan kurumların hemfikir olmadığı çok rahatlıkla görülüyor. Bu nedenle kararı, Amerikan’ın yeşil ışık yakması olarak yorumlamak yanıltıcı olabilir. Zaten Amerikan medyası da ‘Trump’ın yeşil ışığı’, ‘Trump’ın Erdoğan ile anlaşması’ olarak yorumluyor. Yani hep Trump’ı ön plana çıkaran manşetler atılıyor.
“Çünkü Amerikan kamuoyunun büyük çoğunluğu; ABD Kongresi, Pentagon, Dışişleri Bakanlığı, Düşünce Kuruluşları bu kararın yanlış olduğunu ve Kürtlerin müttefikleri olduğu, büyük bedeller ödediği ve bölgesel güçlerin insafına bırakılmaması gerektiği konusunda hemfikirler. Ayrıca bu kararın sadece Türkiye’ye değil, İran ve Rusya’ya aynı zamanda IŞİD’e yaradığı hem Cumhuriyetçi Parti içerisinde, hem demokratlar tarafından dillendiriliyor.
“Amerikan kamuoyu tepkili ve öfkeli, Trump’ın bu kararından vazgeçmesini istiyor. Hem Trump’a yakın kişiler hem de muhalefet hem Suriye ve Kürt konusu uzmanları, aynı zamanda ana akım medya, bu karardan vazgeçilmesi gerektiğini dile getiriyor. Amerikan Hükümeti, kamuoyu ve medyası bu karara karşı ve bunu değiştirmeye çalışıyor.
“Zaten Trump’ın ‘Türkiye sınırı aşarsa bunu kabul etmem’ yönündeki açıklaması da gelen tepkileri dindirmek için yaptığı açıklama olarak görülebilir. Kamuoyunda, kararın Amerikan diplomasisine, bürokrasisine, Pentagon’a danışılmadan alındığı ve Amerikan çıkarlarına hizmet etmediği, IŞİD’in geri dönüşüne zemin hazırlayabileceği için Trump’a kararına çok büyük bir tepki var.
“Beyaz Saray açıklamasının ikinci bölümünde IŞİD’li tutuklulara vurgu yapılıyor. Trump, o açıklamasında müttefiklerine olan kızgınlığını ifade ediyor. Trump’ı iyi okuyanlar bu kararın biraz da müttefiklerini cezalandırmak, “Ne haliniz varsa görün” olarak okuyabiliyorlar. Fransa, Almanya ve diğer batılı müttefiklere bir kızgınlık var. “Siz sorumluğu almadınız, yük hep Amerika’nın üzerindeydi, alın bundan sonra yük sizin üzerinizde kalsın.” Burada Trump’ı bu şekilde Amerika’yı bir külfetten kurtardığını düşünüyor.
“Ulusal kamuoyu için büyük bir risk var. IŞİD’lilerin kaçması firar etmesi tekrar eylemlere başlaması gibi bir risk var. Bu operasyon çok ciddi sorunlar doğurabilir. Hava sahasının şu an için kapalı olduğu belirtiliyor. Fakat bunu varsayım üzerine söylüyoruz. Çünkü bu, hükümetin aldığı bir karar olmadığı için ortada net bir durum yok. Örneğin Pentagon, ‘Türkiye tek taraflı adım atmamalı, bunun sonuçları kötü olur’ diye uyarıda bulunuyor. Türkiye’yi bilgi paylaşımdan çıkarıyor.
“Afrin operasyonunda görüldüğü gibi hava saldırısı ve drone teknolojisi olmadan ilerlemek kolay olmayacak. Afrin gibi bir bölgede bile yaklaşık iki ay sürdü. Şu anda Demokratik Suriye Güçleri’nin kontrol ettiği bölge çok daha geniş, yani hava desteği olmadan Türkiye açısından çok zor olacaktır.” (RT)
https://m.bianet.org/bianet/siyaset/214122-civiroglu-trump-guvenli-bolge-mutabakatini-bosa-dusurdu
Turkey’s track record in Syria suggests it might use a U.S.-backed safe zone planned for Kurdish-majority northeastern Syria to fundamentally reshape the region’s demographic makeup, though Washington would likely stand in its way.
Turkish President Recep Tayyip Erdoğan has for months threatened to launch a cross-border military operation to drive out the People’s Protection Units (YPG) from the area, saying the Syrian Kurdish force is an extension of the Kurdistan Workers’ Party (PKK) that has been fighting for self-rule in Turkey’s mainly Kurdish southeast for more than three decades.
Turkey’s offensive into northeast Syria has so far been blocked by the United States, which armed, trained and backed the Syrian Democratic Forces (SDF), largely made up of YPG fighters, to help it defeat Islamic State (ISIS) in Syria. But Turkey and the United States last week agreed to establish a joint operations centre to oversee a safe zone in Syria. Details of the deal have not been revealed, but most observers believe differences remain over safe zone size and which troops would patrol it.
Turkey’s previous cross-border offensives suggest the zone would be less than safe for many of its present, mainly Kurdish, inhabitants. After Turkey seized the northwestern Syrian Kurdish district of Afrin in early 2018, its Syrian militia proxies, the Free Syrian Army, looted houses in broad daylight.
Throughout the ongoing occupation, Turkey has done nothing to prevent documented human rights violations, including the displacement of more than 100,000 native Afrin Kurds.
Turkey also oversaw the resettlement of displaced Arabs from elsewhere in Syria in vacated Kurdish homes. It has even given them residence permits to stay in the region. By doing so, it is creating new demographic facts on the ground in a region that has historically been overwhelmingly Kurdish.
The main regions of Syrian Kurdistan are situated east of the River Euphrates. After the Aug. 7 preliminary agreement between Turkey and the United States to create a safe zone in that area, the U.S. embassy in Ankara said, “that the safe zone shall become a peace corridor, and every effort shall be made so that displaced Syrians can return to their country.”
“The term peace corridor refers to two different animals: for Turkey, it’s the total elimination of PKK cadres in northern Syria; for the U.S., it is a workable solution to make both Turkey and the YPG/PKK avoid clashing,” Mustafa Gürbüz, a non-resident fellow at the Arab Center in Washington. “Unless a paradigm shift occurs on either side, it is impossible to have a long-term safe-zone agreement.”
Turkey frequently talks of its intention to send the majority of the 3.6 million Syrian refugees back to their homeland. This could mean resettling Syrian Arabs in Kurdish-majority areas, as it has done in Afrin, so as to destroy any contiguous Kurdish-majority region on Turkey’s border.
Turkey plans to resettle some 700,000 Syrian refugees in Kurdish-majority northeast Syria following the safe zone’s establishment. This is possibly part of a project to lessen the unpopular presence of Syrian refugees in Turkey and fundamentally change the demographics of northeast Syria in a similar fashion to the Syrian Baathist Arabisation drive of the 1960s and 1970s. That plan sought to repopulate Kurdish-majority areas on the Syrian border with Arabs to separate Syria’s Kurds from the Kurds of Turkey and Iraq, where Kurdish nationalism was on the rise.
The Syrian government planned to remove Kurds from a zone along the Syrian border with Turkey nine miles deep and 174 miles wide. It never fully materialised, though many Kurds were forcibly uprooted and their land resettled by some 4,000 Arab families.
Turkey may well see the safe zone as the first step to building a similar “Arab belt” along the border. The exact size and location of the safe zone is not yet clear. Turkey wants a 20-mile deep zone spanning the entire border while the United States has suggested a much smaller nine-mile deep zone. Turkey remains adamant that the zone should be no less than 20-miles deep and says it will launch a unilateral military operation if it does not get what it wants.
A zone that size would include all of Syrian Kurdistan’s major cities, many of which are close to the Turkish border, and would be unacceptable to the YPG and the multi-ethnic SDF umbrella force.
The United States may convince Turkey to instead settle for establishing the safe zone around the Arab-majority border town of Tel Abyad, where resettled Syrian Arab refugees may prove less contentious in Kurdish-majority areas.
“Kurds see Tel Abyad as a part of Syrian Kurdistan because it is one of the regions where the Arab belt project was implemented and the demographics there were changed decades ago,” said Mutlu Çiviroğlu, a Kurdish affairs analyst.
It is unclear whether the United State will be able to persuade Turkey to make significant concessions.
“The American team was convinced that Erdoğan was going to invade northern and eastern Syria,” said Nicholas Heras, Middle East security fellow at the Center for a New American Security. “There was an air of desperation from the American side during these talks that has not existed before.”
His party’s defeat in mayoral elections in Turkey’s biggest city and financial capital Istanbul shook the president, Heras said. Consequently, Erdoğan views the Syria issue “as a cornucopia that he can use to satisfy the Turkish body politic that he senses is turning against him”.
“The American team believed that Erdoğan was going to invade, push out the SDF from a large swathe of the border, and nearly simultaneously move refugees into the void,” Heras said. “What is really bothering the American side is a belief that there could still be a moment when U.S. and other coalition forces will need to fire on Turkish troops in order to protect the SDF.”
Heras said there had been a quiet war between the U.S. State Department that wanted to give the Turks more room to operate in SDF areas, and the U.S. military that was pushing back hard.
“Neither the Turks nor the Americans have agreed to much, except to keep talking,” he said. “But that is a win for both the U.S. military and the SDF, because the longer the Turks are kept at bay, the less likely Turkey can pull off an invasion.”
Heras doubted the Turkish-backed Free Syrian Army would be able to operate in any safe zone, noting that they had “no protection whatsoever from coalition forces”.
“U.S.-led coalition forces in northern and eastern Syria have almost no trust for Turkey’s Syrian rebel proxies,” he said. “If they try to operate in SDF areas, they will be shot.”
Syrian Kurds believe Turkey uses its Syrian proxies in order to shield itself from charges of abuse, Çiviroğlu said. He said he doubted the United States would permit Turkey to alter the demographics of northeast Syria.
“I don’t think the U.S. will accept this because this is against international law and it doesn’t solve any problems,” he said. “Also ethically, the U.S. will not accept such a thing in my view because these are the people that have been fighting side-by-side with the U.S. against ISIS.”
Paul Iddon
https://ahvalnews.com/syrian-war/could-turkey-use-syria-safe-zone-remake-areas-demographics
As French and US initiatives for intra-Kurdish rapprochement in Syria stall, it seems that piecemeal defections from the Kurdish National Council to the Kurdish autonomous administration in the north of the country are the rule of the day.
The Turkish troops constantly harass the local, and the only way to return peace and stability is to transfer the land under control of the Syrian government.