IŞİD Neden Sürekli Kobanê’ye Saldırıyor?

Kobane_Civilians
Irak ve Şam İslam Devleti’nin ele geçirmek istediği Kobanê’nin büyük bir önemi buluyor. Musul’da ele geçirdiği ağır ve gelişmiş silahları kullanan IŞİD’in bu kente girmesi demek hem doğu hem de batıdan geniş hareket alanı bulması anlamına gelecek.

Haber: MUTLU ÇİVİROĞLU / Arşivi

RADİKAL – Irak’ta Musul’u ve diğer birkaç bölgeyi ele geçiren Irak ve Şam İslam Devleti (IŞİD) yeni ismi ile İslami Devlet (IS) 2 Temmuz’da Kobanê’ye büyük bir saldırı başlattı. 10 tank ve başka ağır araçlar tarafından desteklendiği bildirilen bu saldırılarını Kobanê’nin batısındaki bir kaç köy, özellikle de Cerablus için stratejik değeri olan Zormixar bölgesinin etrafında yoğunlaştırdı.

Son saldırıların önemli bir farkı ise IŞİD’in geçen haftalarda Musul ve çevresinde elde ettiği ağır ve gelişmiş silahları ve kullanmasıydı. Hatta yakın dönemde IŞİD’e dahil olan bazı Saddam dönemi Iraklı subayların da Kürtlere karşı saldırıları yönettikleri YPG kaynaklarınca dillendirilmekte. Durum böyle olunca Suriye ’yi yakından takip eden uzmanların merakla sordukları soru, YPG’nin böylesi gelişmiş silahlarla yapılan saldırıları püskürtüp bölgeyi elde tutacak imkânlarının olup olmamasıydı.

IŞİD gerçekleştirdiği 3.000 ‘den fazla havan saldırısından sonra, YPG güçleri Cuma günü Zormixar ve diğer köylerden çekildi. YPG’nin taktiksel bir hamle olarak duyurduğu bu geri çekilme, akıllara ‘bir yenilgi mi ?’ sorusunu getrdi. İki taraf arasındaki şiddetli çatışmaların ardından YPG güçleri Cumartesi günü Zormixar’ın yanı sıra Xirabato, Ziyaretê ve Cedide köylerini geri almayı başardı. Şu anda bazı küçük çaplı çatışmaların devam ettiği fakat bölgenin YPG’nin kontrolü altında olduğu ve oradaki halkın moralinin yüksek olduğu bilgisi geliyor.

YPG Basın Merkezi 6 Temmuzda yaptığı açıklamada IŞİD saldırılarının kırılmış olup 200’e yakın IŞİD savaşçısının öldürüldüğünü duyurdu. Yerel kaynaklar da bu sayıyı doğruluyor. Tarlalarda gömülmeden bırakılan IŞİD’e ait birçok cesedin içinde sarı saçlı ve beyaz tenli olanlarının da bulunduğu belirtiliyor. YPG’nin açıklamalarına göre son saldırılarda 20 civarında savaşçının hayatını kaybettiği görülüyor. Yine, IŞİD’e ait 2 tank ve birkaç ağır aracın YPG tarafından tahrip edildiği, birçok silah ve mühimmatın de ele geçirildiği YPG açıklamalarında dile getirilmekte.

 

IŞİD NEDEN SÜREKLİ KOBANÊ’YE SALDIRIYOR?

Bu saldırıların birçok nedeni var. Birincisi IŞİD Musul ve Irak’taki diğer şehirlerde elde ettiği başarılardan güven alarak Suriye toprakları üzerindeki kontrolünü de genişletmek istiyor. Bunun dışında Kobanê, şu an IŞİD’in kontrolünde bulunan Girespi (Til Abyad), Cerablus ve Rakka’nın ortasında bir ada gibi duruyor. Kobanê’yi bu kendi kontrolü altındaki bölgeleri birbirine bağlamak için ve de yeni ilan ettiği “İslam Devletinin” bir parçası yapmak istiyor. Böylesi önemli bir şehrin kontrolünü ele geçirmesi demek, hem doğu hem de batıdan geniş hareket alanı bulması anlamına gelecek, yeni topraklar ele geçirmesini kolaylaştıracak.

Bunun dışında, Kobanê’nin ele geçmesiyle beraber Urfa’nın Suruç ilçesindeki Mürşitpınar Sınır Kapısı’nın kontrolünü de ele geçirmiş olacak. IŞİD’in özellikle ticaret, eleman ve mühimmat geçişi, hastaların tedavisi vb. nedenlerden dolayı sınır kapılarına önem verdiği biliniyor. Bu bağlamda önümüzdeki dönemlerde Kürtlerin elinde bulunan Serekaniye ve Til Koçer ile diğer İslami grupların elinde bulunan Azaz’daki sınır kapılarına saldırılar düzenlemesi muhtemel.

Bu saldırılarla IŞİD, ayrıca Kobanê’yi Kürt Dağı Bölgesi yani Afrin Kantonu ve Cezire Kantonlardan da koparmak istiyor. Şu sıralar üç Kürt Kantonu arasında gidiş gelişler oldukça zor. Yerel yetkililere göre birçok sivil Cerablus ve Til Abyad’da IŞİD tarafından rehin tutuluyor.

Aynı şekilde IŞİD tarafından Minbiç yakınlarında kaçırılan yüzden fazla Kürt öğrenci bir ayı aşkın zamandır rehin tutuluyor. Gerek İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW), gerek UNICEF ve de diğer kurumların tüm çağrılara rağmen bu çocuklar ve diğer siviller halen serbest bırakılmış değiller. Kobanê Kanton yetkilileri ve bölgedeki insan hakları savunucuları, IŞİD’in rehin tuttuğu çocukları ve diğer sivilleri YPG’ye karşı baskı oluşturmak ve arkasındaki halk desteğini yok etmek için kullandığını belirtmekteler. Bu kaynaklar IŞİD’in ayrıca YPG’nin elindeki üyelerini salıverilmesi konusunda bir pazarlık kozu olarak da sivilleri kaçırdığını iddia etmekteler.

Kobanê’nin IŞİD’in eline geçmesi, örgüte birçok avantaj getireceği için oradaki halka her türlü zulüm yapılmaktan kaçınmıyor. IŞİD siviller kaçırıyor, bazılarını alenen çarmıha gerip, işkenceyle öldürüyor. Birçok defa sivillerin evlerinin tahrip edildiği ve mal ve mülklerine de el konulduğunu yerel kaynaklar sıkça dile getiriyorlar. Hatta Kobanê’nin içme suyunun bile IŞİD tarafından birçok defa kesildiği de kamuoyu tarafından bilinen bir durum.

Devam eden bu saldırıların bir diğer önemli nedeni ise Kobanê’nin 19 Temmuz 2012’de Esad rejiminden kurtulan ilk şehir olması ve Rojavalı Kürtler için manevi bir öneme sahip olması. Kürtlerin bu şehri kaybetmesi büyük bir moral kırıklığı yaratacak ve elde ettikleri kazanımlara büyük bir darbe olacak. Yani Kobanê’ye yapılan saldırılar Kürtlerin Suriye’de elde ettiği başarılara da bir saldırı anlamına da geliyor. YPG kaynaklarına ve yerel yetkililere göre IŞİD muhtemelen saldırılarını Kürtlerin Kobanê’yi alışının ikinci yıldönümünde artırarak devam edeceği.

Zaten hafta başından beri IŞİD’in hem güneyden, hem de doğudan yeni saldırılara başladığı haberleri de gelmekte. YPG, Kobanê’nin 35 kilometre güneyinde bulunan Kunheftar yakınlarındaki çatışmalarda 40’a yakın IŞİD üyesinin öldürüldüğünü, kendilerinin de 2 kayıp verdiklerini belirtmekte.

IŞİD’in, Kobanê’nin batısıyla birlikte eşzamanlı olarak doğudan yani Akçale’nin karşısındaki Til Abyad’dan yapmaya çalıştığı ilk saldırılar ise YPG, Kürt Cephesi ve Özgür Suriye Ordusu (ÖSO)’ya bağlı bazı grupların da desteğiyle püskürtüldü. IŞİD bu saldırıyla YPG’yi her iki yönden kıstırmayı amaçlıyordu ki bunda başarılı olamadı. 7 Temmuz Pazartesi günü başlayan ve bugün Salı da yoğunlaşarak devam eden çatışmalarda ise, yine Til Abyad’dan saldırıya geçen IŞİD güçleriyle YPG arasında sert çarpışmaların yaşandığı haberleri gelmekte.

Şu an itibariyle görünen, IŞİD’in Irakta ele geçirdiği gelişmiş silahlara rağmen yüksek askeri kabiliyeti ve disiplini ile bilinen ve geniş halk tabanı olan YPG karşısında üstünlük sağlayamadığı. Fakat yukarda da belirttiğimiz gibi IŞİD’in önümüzdeki günlerde saldırılarına devam etmesi de oldukça güçlü bir ihtimal. Bu nedenle de hem Kobanê Kantonu yönetimi ve Salih Müslim, hem de KCK adına Murat Karayılan’ın açıklamaları dikkat çekici. Hiç şüphe yok ki Kobanê’nin geleceği hem Rojava’daki kazanımlar, hem de Kürtlerin tamamı için önemli bir role sahip olacak.

http://www.radikal.com.tr/dunya/isid_neden_surekli_kobanye_saldiriyor-1201038

YPG ile Ehli Şam Arasındaki Anlaşma Ne Anlama Geliyor?

Son günlerde, Kürt Halk Savunma Birlikleri YPG’nin El Kaide’nin Suriye’deki resmi kolu Nusra Cephesi ile ateşkes imzaladığına dair bazı yayın organlarında bir takım haberler çıkıyor. Peki, durum gerçekten de öyle mi? YPG radikal İslamcılarla işbirliği yapıp, Nusayri Esad rejimine savaş mı açıyor?slında durum pek de basında yansıtıldığı gibi değil, çünkü ateşkes doğrudan Nusra Cephesi ile değil, Nusra’nın da parçası olduğu Ehli Şam ile yapıldı. Bu süreçte, Ehli Şam bünyesindeki Ahraruş Şam, Liva Tevhid, İslam Cephesi ve Ceyşül Mucahidin gibi gruplar da yer alıyor. Bu radikal grupların dikkat çeken ortak özeliği Irak Şam İslam Devleti (İŞİD) karşıtı gruplar oluşları ve üyelerinin genelde Suriyelilerden oluşması.

Image

Tekrar ateşkese dönecek olursak, geçtiğimiz hafta Halep’te ilan edilen ateşkes YPG Genel Komutanlığı’nın kararı değil. Ateşkes, bölgedeki yerel komutanlığının, Efrin Kantonu yönetimi ve halkın isteği üzerine almış olduğu bir karar. Bu da YPG’nin ateşkese yaklaşımının stratejik değil, taktiksel olduğu anlamına geliyor. YPG, önemli saydığı kararları merkezi kararla, en üstten alıyor.

Aslında YPG bu ateşkes imzalanan gruplarla son dönemlerde zaten sıcak savaş halinde değil. YPG’nin iki ana cephede sürdürdüğü savaş Esad rejimi ve IŞİD’e karşı. Esasen Halep’te ve kısmen de Haseke ve Kamışlı’da rejime karşı savaşan YPG, Efrin, Kobane ve Cezire bölgelerinin çeşitli yerlerinde ise IŞİD ile savaşmakta. Ehli Şam’ın YPG’ye ateşkes isteğiyle gelmesinin bir nedeni kendileri için büyük tehdit haline gelen IŞİD’e yönelmek istemeleri ve rejime karşı saldırılarını daha rahat yapabilmeleri. Hiç şüphesiz bu durum YPG’ye askeri açıdan bazı avantajlar sağlamakta. Çünkü bu sayede YPG, sürekli Kürt bölgelerine saldıran IŞİD’le mücadeleye ağırlık verme fırsatı elde edecek.

YPG kaynaklarının bildirdiği bir başka önemli bilgi ise ateşkes talebinin karşı taraftan yani Ehli Şam’dan geldiği ve ateşkesin altı ay gibi kısa süreli olacağı. Suriye’de imzalan ateşkeslerin her an bozulabileceğini, üzerinde anlaşmaya varılan altı ay gibi kısa bir sürenin bile yaşamama ihtimalinin ne kadar yüksek olduğunu hatırlatmakta fayda var.

Bu anlaşma kararının, Kürtler için en önemli nedeni ise Çîyayê Kurmênc (Kürt Dağı) Bölgesi’nin uzun zamandır ambargo altında olması. Bu ambargo ve kuşatmadan dolayı halk çok zor şartlar altında yaşamaya çalışıyor. Ayrıca Halep’ten ve çevre bölgelerden bölgeye sığınan insanlarla birlikte nüfus ikiye katlanmış durumda. Yani, bölge çok zengin kaynaklara sahip olmasına rağmen var olan ambargo ve nüfus artışı bir bakıma bu ateşkese neden olmuş durumda.

Bu bağlamda, imzalanan bu geçici anlaşmanın en önemli maddelerinden biri “YPG’nin kontrolü altındaki bölgelerde yaşayan halkın yaşam koşullarının iyileştirilmesi ve bölgede günlük ihtiyaçlara dair her şeyin giriş-çıkışına izin verilmesi”. Kürt Hükümet yetkileri ve YPG’nin bu ateşkeste önem verdikleri ana madde bu. Bu sayede halkın biraz nefes alacağı, ambargonun olumsuz etkilerinin biraz hafifleyeceği, bölgede uzun süredir tedarik edilemeyen ilaç, tıbbi malzeme ve temel ihtiyaç maddelerinin karşılanması hedeflenmekte.

Efrin merkezli Kürt Dağı Bölgesi, Suriye’nin en zengin bölgelerinde birisi. Tüm Ortadoğu’ya ün salmış zeytin ağaçları ve tarıma elverişli toprakları ile zengin bir potansiyele sahip. Ne yazık ki ambargodan çok etkileniyor. Yakın zamanda bölgeyi ziyaret eden, tanınmış yazar Ebrahim Ebrahim de ambargonun halk üzerinde yaratmış olduğu bu zorluklara dikkat çekiyor ve bu ateşkesin bu temelde okunması gerektiğini söylüyor. Bölgenin sahip olduğu potansiyelin yeterince kullanılamadığını dile getiren Ebrahim, Türkiye’nin Efrin Kantonu ile resmi olarak bir sınır kapısı açmasını şu sözlerle dile getiriyor: “Eğer böyle bir kapı açılırsa hem bölgeye mal girişi sağlanır, ambargo etkisi azalır, hem de Türkiye’ye ekonomik olarak büyük faydası olur. Özellikle Antep’teki sanayiciler için büyük bir fırsat doğar. İnsanların ekonomik gücü olmasına rağmen temel ihtiyaçlarını gideremiyorlar, çünkü piyasada mal yok.”

Bölgeyi yakından tanıyan gazeteci Hozan Efrini ise YPG ile Ehli Şam arasında imzalan ateşkesi etkilerinin şimdiden görülmeye başlandığını, var olan pahalılığın bölgeye yeni ürünlerin gelmesiyle gözle görülür bir şekilde azaldığını belirtmekte. “Ateşkes sayesinde fiyatlar ucuzladı çünkü ticaret daha kolay oldu. Ayrıca uzun zamandır kesik olan elektrik de gelmeye başladı. Yolların kapalı olması nedeniyle Efrin’e 30 dakika mesafede olan Halep’e, Hama üzerinden 16 saate gidiliyordu. Şimdi bölgede durum çok daha iyi. Umarım ateşkes uzun süreli olur.”

Anlaşmanın diğer maddelerine göz attığımızda her iki tarafın da işini kolaylaştıran pratik adımların olduğu görülüyor. Örneğin, her iki taraf, karşı tarafın bölgelerine girebilecek ama yanlarında arabanın modeli ve nereye gideceğini gösteren mühürlü bir belge olacak. Her iki taraf kendi ellerindeki esirleri takası edecekler ve Ehli Şam, YPG’nin kontrolündeki bölgelerde izin almadan askeri nokta kuramayacak.

İki taraf arasındaki ateşkesin belki de en çok tartışılan maddesi “Ehli Şam, YPG’nin hakim olduğu bölgeleri Esad ile savaşmak için kullanabileceği” maddesi. Bu soruyu YPG Medya Genel Sorumlusu Polat Can’a sorduğumda aldığım cevap şu oldu: “Biz baştan beri rejim ile savaşıyor ve özellikte Halep’teki Kürt bölgelerine yönelik ağır saldırılarına karşı direniyoruz. Ama bazı çevreler ısrarla bu durumu farklı bir şekilde göstermeye çalıştı. O nedenle de rejime karşı savaşan gruplar kontrolümüz altıdaki bölgeleri bu amaç için kullanabilirler.” Can, YPG olarak kendi stratejilerinin başından beri saldırı değil, aktif savunma olduğunu belirtiyor. “Bizim için asıl olan kendi topraklarını ve insanlarımız korumak. O nedenle kimse için birileriyle savaşmak gibi bir düşüncemiz asla olamaz.”

Son olarak Can’a, anlaşma metninde neden “Nusayri” ibaresinin kullanıldığını, bunun özel bir anlamı olup olmadığını sordum. Aldığım cevap ise kendileri açısından kesinlikle bir olumsuz anlam içermediği, bu kelimenin Suriye’de normal bir şekilde kullanıldığı oldu. Bu kelimenin bazı çevrelerce olumsuz olarak algılandığı için hassasiyet yarattığını hatırlatmam üzerine Can “Biz YPG olarak Alevi inancına saygı duyuyoruz. Bizim açımızdan kesinlikle olumsuz bir anlamda kullanılmamıştır o kelime. Doğrusu, ilk kez sizden duyuyorum Nusayri kelimesinin olumsuz bir anlamda kullanıldığını.”

Sonuç olarak bu anlaşma, YPG açısından Efrin ve Kobane üzerindeki ambargoyu hafifletmek, Ehli Şam açısından ise Halep civarında YPG ile savaşmamak, tüm enerjisini rejime karşı kullanmak anlamına geliyor. Şunu da belirtmek lazım ki; IŞİD’in yarattığı baskı ve tehdit dalgası yüzünden birçok grup son zamanlarda bu gruba karşı birlikte hareket ediyor. Bu anlaşmayı hem bu bağlamda, hem de YPG’nin askeri gücünün daha önce savaştığı bazı gruplar da dahil birçok çevre tarafından tanınması şeklinde okumak gerekiyor.

http://blog.radikal.com.tr/dunya/ypg-ile-ehli-sam-arasindaki-anlasma-ne-anlama-geliyor-59471#

Xelîl Osman: Çetelerin Serêkaniyê’ye Saldırması Bilinçli Tercih

Perşembe günü Serêkaniyê’de meydana gelen ve 11 kişinin yaşamanı yitirdiği saldırılarla ilgili Radikal’in sorularını yanıtlayan Demokratik Toplum Hareketi (TEVDEM)’in Cezire Kantonu Eşbaşkanı Xelîl Osman, Serêkaniyê’nin bilinçli olarak hedef alındığını belirtiyor. ‘Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) çeteleri Serêkaniyê’de var olan kardeşliği ve bir arada yaşama arzusunu bir tehdit olarak gördüğü için bu şekilde vahşice saldırdı.

fft81_mf2134624

Haber: Mutlu Çiviroğlu / Arşivi

Sayın Osman neden özellikle Serêkaniyê hedef alındı, öncelikle bu konuda neler diyeceksiniz?

Xelîl Osman: Bu koordineli saldırıların çok zaman önceden planlandığı ve üzerinde çok hazırlık yapıldığı belli. Serêkaniyê’den çıkarılan bu çeteci grupların artık burayı yeniden kontrol umutları kalmadığı için böylesi vahşice bir saldırı gerçekleştirdiler. Bu saldırılar sadece Kürtlere ve buradaki tüm toplumlara karşı değil, insanlığa karşı yapılmış saldırılardır.

Serêkaniyê bütün halklardan ve dinlerden insanlardan beraber, kardeşçe yaşadığı güzel bir yer. Kürtler, Araplar, Çerkezler, Hıristiyanlar ve Türkmenler, herkes kendi renkleriyle yaşıyor. Buradaki halklar daha önce birçok defa huzurlu bir ortamda, birlikte yaşamak istediklerini dile getirdiler. Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) çeteleri bu kardeşliği bir tehdit olarak gördüğü için Serêkaniyê’ye bu şekilde vahşice saldırdı. Bu çeteler bilmeliler ki öyle araçlara bomba doldurup, şehirlerde patlatıp, masum insanları katletmekle hiçbir yere varamazlar.

Fakat Serêkaniyê’de yaşayan insanlar şehit edilen insanlarımızın cenaze törenlerinde bir kez daha hiçbir kuvvetin bu kardeşçe yaşamı sona erdiremeyeceğini gösterdiler. Biz Demokratik Toplum Hareketi, TEV-DEM olarak bütün insanları kimlikleri ve inançları ile kabul ederken, IŞİD ve onun gibi düşünenler inançları ve kimlikleri hedef alıp, insanları katlediyor. Tek umutları bu tür terörist saldırılarla halk arasında korku salmak ve değişik toplumlar arasında sorunlar yaratmak. Ama halk bu konuda bilinçli ve bizim burada oturttuğumuz sistemi sonuna kadar sahipleniyor.

Xelîl Osman ve Mutlu Çiviroğlu Serêkaniyê’de

Peki, bu tür saldırıların Serêkaniyê’de bir korku yaratacağını düşünüyor musunuz? 

Xelîl Osman: Kesinlikle hayır. Şunu çok iyi görüyoruz ki bu saldırılar buradaki toplumlar arasındaki sevgi, saygı ve bir arada yaşama isteğini daha da perçinleştirdi. Bugün cenaze merasiminde binlerce insanın aynı acıyı paylaşması ve birlikte yürümesi, saldıranların hedefine ulaşamayacağını gösterdi. Bu iki saldırı ile halkları birbirine düşürmek istediler fakat saldırılar sonucunda halklar birbirine daha sıkı sarıldılar. Bunu cenaze merasiminde, sokakta, evlerde her tarafta görüyoruz.

Tam olarak kaç kişi yaşamını yitirdi bu saldırılarda, net sayı nedir? Ayrıca yaralıların durumu nasıl? 


Xelîl Osman:
 Toplam 11 kişi şehit oldu. Bunlardan 6’sı sivil, 4’ü Asayiş’ten yani polis, 1 kişi de YPG savaşçısı. Kimi ağır olmak üzere 30’a yakın insanımız da yaralı ki bazılarının durumu kritik. Ayrıca üzerlerine cam kırıkları düşen inşalarımız da mevcut.

Bu saldırılarda güvenlik zaafı var mı sizce? Nasıl oluyor da iki yerde eş zamanlı saldırı düzenleyebiliyor IŞİD elemanları?

Xelîl Osman: Türkiye tarafındaki Ceylanpınar sınır kapısı çetelerin elindeyken bütün kapılar açıktı. Şehir bizim elimize geçtikten sonra bütün kapılar kapatıldı, sınıra beton duvarlar örüldü. Siz de buraya geldiğinizde görmüştünüz durumu. Beraber gezmiştik sınır kapısını ve şehri. Bu çetelere kimin yardım ettiğini herkes çok iyi biliyor. Türkiye bunlara yardım ediyor. Bu çeteler dünyanın her tarafından buraya geliyorlar. Nerden geliyorlar peki? Türkiye’den değil mi? Bir sineğin vızıltısını bile duyanlar, bu çetelerin gelişlerini görmüyorlar mı sanki? Kimse kimseyi kandıramaz. Herkes bu çeteci gruplara asıl desteği verenin Türkiye olduğunu biliyor. Rojava’nın özgürlüğünü istemeyen ve Kürtlerin bir statü sahibi olmasını hazmedemeyenler var. Halkların beraberce, barış içinde yaşamasını istemeyenler var. Bizim burada oluşturduğumuz tolerans ve kardeşlik ortamından rahatsızlık duyanlar var. O nedenle de halklar arasına nifak tohumları sokmak istiyorlar.

Basında bazı Arap köylülerinin de bu silahlı gruplara yardım ettiği iddia ediliyor. Bu tür haberler doğru mu? 


Xelil Osman:
 Mümkün tabii ki. Bu konuda incelemelerimiz devam ediyor. Böylesi vahşice terör saldırısı gerçekleştiren çetelerin hiçbir yöntemi kullanmaktan geri kalmayacaklarını biliyoruz. Ama şurası da bilinmeli ki böylesi saldırılar sadece Rojava’da olan şeyler değil. Amerika’da ve Avrupa’da da oluyor bu tür terör saldırıları. Amerika’ya yapılan uçaklı saldırıları hatırlayın. Tabii ki bize karşı da bu tür saldırıları yapacaklardır çünkü oluşturduğumuz sistemden, kardeşlik ortamında çok rahatsızlar.

Saldırıların zamanlaması da ilginç. IŞİD büyük güçle Kobanê’ye saldırmasına rağmen başarılı olamadı. YGP de geçen hafta IŞİD’i yenilgiye uğrattığını ve 400’den fazla üyesini öldürdüğünü duyurdu. IŞİD’in Serêkaniyê saldırılarının böylesi bir zamanda gelmesi tesadüf mü yoksa planlı mı? 


Xelîl Osman:
 Tabii ki birbiriyle bağlantılı şeyler. Çeteler, Kobanê’deki direniş karşısında yenildiler. Yine, aynı şekilde Cezaa, Remelan ve Serêkaniyê’de ve daha birçok yerde YPG karşısında ağır yenilgiye uğradılar. O nedenle de askeri akanda yapamadıklarını, böylesi terör saldırılarıyla yapıp, halk arasında korku yaymaya çalışıyorlar. Fakat hedeflerine kesinlikle ulaşamayacaklardır çünkü halkımız örgütlü ve özgürlüğü tatmış durumda. Sistemini kurmuş ve kendi kendini yönetiyor. Cezire Kantonu’ndaki herkes, Kürdü olsun, Süryanisi olsun, Hristiyanı olsun, diğer bütün insanlar birlikte yaşamaları gerektiğini biliyorlar. Özgürlüğün yolu insanların birbirlerini sevmesinden ve tanımasından geçiyor. Buradaki herkes bunu çok iyi anlamış durumda. Bu çeteci grupların ve Baas rejiminin halklar arasında düşmanlık yaratma çabaları başarıya ulaşamayacaktır. Bunu herkesi bilmesini istiyoruz çünkü biz her türlü inanca ve kimliğe saygılıyız ve birlikte yaşama inanıyoruz.

Sizin aracılığınızla şunu da belirtmek istiyorum ki Rojava her taraftan kuşatılmış durumda. Dünyanın gözü önünde bu durum devam ediyor ve kimse sesini çıkarmıyor. Halk zor şartlar altında yaşamaya çalışıyor. Özellikle de çocuklar için ilaç sıkıntısı yaşanıyor. Bir sivrisinek türünün neden olduğu ciddi bir salgın durum var ve ilaç sıkıntısı var. Bu konuda duyarlı kamuoyunun yardımlarını bekliyoruz. Biz buradaki insanlarımıza bir yol açmak, onlara nefes aldırmak istiyoruz. Suriye’de özgürlüğün ve kardeşçe yaşamın bu denli güzel bir şekilde korunduğu Rojava’ya herkesin sahip çıkmasını umut ediyoruz.

http://www.radikal.com.tr/dunya/xelil_osman_cetelerin_serkaniyye_saldirmasi_bilincli_tercih-1188811

Helîm Yûsiv: Hiçbir Partinin Kürdistan’ı Bölme Hakkı Yok

Rojava’nın en tanınmış yazarlarından Helîm Yûsiv, Radikal’in sorularını yanıtladı. Rojava’daki son durum hakkında konuşan Yûsiv, önemli değerlendirmelerde bulundu.

Image

Helîm Yûsiv

Haber: Mutlu Çiviroğlu / Arşivi

Yûsiv hangi sebeple kazılarsa kazılsın, hendeklerin kabul edilemeyeceğini, hiçbir partinin Kürdistan’ı bölme hakkının olmadığını vurgularken, Rojava’nın önemli bir konuma geldiğini ve Kürt partilerin küçük çıkarları bir kenara bırakıp beraber çalışmaları gerektiğine dikkat çekti.

Sayın Yûsiv Rojava ve Irak Kürdistan Bölgesi arasındaki gerginlik son haftalarda iyice tırmandı. Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) bu hendekleri kendi sınırlarını korumak amacıyla kazdığını iddia ediyor, diğer taraftan başta PYD olmak üzere birkaç parti daha hendeklerin ambargoyu sıkılaştırmak için kazıldığını iddia ediyorlar. Bir Kürt aydını olarak siz bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Helîm Yûsiv: Kürdistan’ın güneyi ve Rojava arasında kazılan hendeklerin siyasi hendekler olduğunu düşünüyorum. Bu hendeklerin güvenlikle ve sınırları korumakla hiçbir alakası yok. ‘Hendeklerin teröristlerin geçiş bölgelerinde kazıldığı iddia ediliyor fakat bu doğru değil. Hendeklerin kazılması siyasi bir tutum ve iktidar savaşı ile alakalı bir şey. Kürdistan Demokrat Partisi (KDP), PYD’yi zor durumda bırakıp iktidarı kendisine yakın partilerle paylaşmak istiyor.

İki büyük partinin siyasi çıkarlarının çatışması sonucu hendekler kazılmış aslında ve bu çıkarlar Rojava’da Kürt halkını ikiye bölmüş: Bir tarafta halkın büyük çoğunluğu oluşturan PYD, diğer tarafta KDP taraftarları. Zaten Irak’taki KDP daha işin başında Rojava’yı kendisi ve karşı taraf – buna PKK diyebiliriz – arasında bölüşmek istiyordu. Kürt Yüksek Konseyi kurma çalışmalarının boşa çıkması, ulusal birliğin kurulamaması gibi durumlar da KDP’nin bu siyasetinin sonucu meydana geldi. Çünkü KDP, Rojava’daki iktidar savaşında yer edinmek istiyor.

Yani KDP’nin bu hendek kazmadaki amacı Rojava’daki iktidar savaşında yer almak istemesi mi? 

Helîm Yûsiv: Evet, hendeklerin PYD’nin kantonlardaki gücünü azaltmak için kazıldığını söyleyebiliriz. Açıkçası PYD’nin bu hendeklerden dolayı zarar gördüğüne de inanmıyorum, sadece Rojava halkı büyük zarar görüyor.

Birkaç gün önce görüştüğüm Kürdistan Demokrat Partisi-Suriye (KDP-S)’nin yeni sekreteri Siûd Mele bu hendekleri haklı gördüğünü belirtmiş, Kürdistan Bölgesi’nin sınırlarını teröristlerden korumansın normal olduğunu söylemişti. Madem halk zarar görüyor, neden bu tür demeçler var o zaman?

 
Helîm Yûsiv: Siûd Mele’nın bu hendeklere karşı çıkmaması çok normal, çünkü kazılan hendekler Siûd Mele’nın partisi KDP-S’i Rojava’da güçlendiriyor ve bu Irak’taki Kürdistan Demokrat Partisi’nin yürüttüğü siyasetin devamı.

Ben de bir soru sorayım: Acaba Kürdistan’ın güneyi ve Rojava arasında hendek kazarken Kürdistan’ı kimden korumak istiyorlar, Kürtlerden mi? Kürdistan toprakları ne zamandan beri tek bir partinin mülkü olmuş ve kim o partiye Kürdistan’ın güneyi ve batısı ya da güneyi ve kuzeyi arasında hendek kazma yetkisi veriyor? Türk devletinin örmüş olduğu duvarlar anlaşılabilir fakat bir Kürt partisinin Kürdistan toprakları arasında örmüş olduğu duvarlar ya da kazmış olduğu hendekler stratejik hatalara sebebiyet verir. Kim tarafından yapıldığı fark etmez, bu hataya düşülmemeli.

Meseleye şu açıdan bakalım: Eğer hendekler YPG güçleri tarafından Rojava ve Kürdistan’ın güneyi arasında kazılsaydı – ki zaten bunun için birçok sebep var, çünkü gerçekten IŞİD ve Kaide’ye bağlı teröristler Kürdistan’ın güneyinden Rojava’ya geçiyorlar, Sayın Siûd Mele ne derdi acaba?

Onların savunduğu mantıkla hareket edersek bu da bir sınır savunma değil midir? Tekrar söylüyorum, ne sebeple olursa olsun hiçbir Kürt partisinin, her iki tarafı Kürt olan bölgeler arasında hendek kazması kabul edilemez.

KDP teröristlerin Rojava’dan Kürdistan’a geçtiğini iddia ediyor. YPG’nin Medya Genel Sorumlusu Polat Can ise iddiaları sert bir şekilde yalanladı. Kamuoyu bu durumda kime inansın? 

Helîm Yûsiv: Her iki taraf da abartılı şeyler söylüyor. Fakat bir gerçek var ki o da hendeklerin teröristler için ya da radikal İslami gruplar için kazılmadığıdır. Hendekler PYD’nin iktidarının yayılmasına ve Rojava’nın demokratik yönetimine karşı kazılıyor. PYD’nin yönetimini yürüttüğü bölgeyi zor durumda bırakmak istiyorlar. Çünkü kurulan kantonlar üç taraftan da çevrilmiş durumda. Tek bir pencere, tek bir kapı varsa o da Kürdistan’ın güneyine açılıyor ve kazılan bu hendekler de bu pencereyi, bu kapıyı Kürtlere kapatıyor. Bunda anlaşılmayacak bir şey yok, her şey gözler önünde.

Bu soruna mutlaka bir çözüm bulunmalı. Her iki tarafın da birbirini kabul etmesi gerek. PYD’den de istenen şey KDP ile bir anlaşma yoluna gitmesi ve Rojava’da ortak bir iktidar oluşturması. Yine KDP’nin de bu tür hendeklerle siyasi hedeflerine ulaşamayacağını anlaması gerekir.

Medyada Irak Kürdistan Bölgesi’nde olduğu gibi, iktidarın yarı yarıya paylaşımı gibi laflar ediliyor. Geçmişte Kürdistan Bölgesi’nde KDP ile KYB arasında uygulanan bu sistem Rojava’da denebilir mi. Bu çözüm olur mu sizce? 

Helîm Yûsiv: Ben çözümden yanayım. %50 %50 olur, %60-%40 olur ya da %90-%10 olur fark etmez, hangi şekilde anlaşırsa anlaşsınlar ben anlaşma taraftarayım. Daha ilk günden, Kürt Yüksek Konseyi kurulduğu zaman, Kürtlerin geleceğinin mutlaka aralarında oluşturacakları birlikteliğe bağlı olduğunu yazdım. Bana göre ne şekilde, hangi formda olursa olsun her iki tarafın üzerinde uzlaşacağı her türlü anlaşma doğru olandır. Bunun için her iki taraftan da istenen şey bir anlaşmaya varmaları. Çünkü bir yenilgi ve kayıp söz konusu olursa, hiçbir şekilde sadece bir taraf suçlu olmaz ve her iki taraf da sorumluluğu paylaşmış olur.

Seçimlerden de bahsediliyor, halkın desteğiyle kazanan partilerin yönetime gelmesi ve diğerlerinin muhalefette kalması iyi bir çözüm olmaz mı? Yakın gelecekte böyle bir şey mümkün mü? 

Helîm Yûsiv: Tabii ki seçimleri iyi bir çözüm olarak görüyorum. Fakat önce tüm siyasi partilerin demokratik ve barışçıl bir şekilde seçime katılacağı zemin oluşturulmalı. Bu zemin oluşturulmazsa olmaz. Örneğin, KDP’nin birçok destekçisi Güney Kürdistan’da şimdi. Eğer dışarda olan Rojava’ya dönerlerse, PYD dışındaki partiler de böylesi bir seçime katılma kararı alırlarsa seçimler en iyi yol. Eğer demokratik bir mücadele yürütüp başarılı olurlarsa, PYD’yi iktidardan indirebilirlerse sorun yok. Kürtlerin barışçıl bir şekilde meydanları doldurmaları, farklı fikirler savunsalar da demokratik bir şekilde kimin iktidar olacağını belirlemeleri en iyi çözüm. Tüm partiler, ulusal güçler Rojava karşısındaki tehlike karşısında birlik olmalı ve Kürtlerin geleceği için bu süreci iyi değerlendirmeli. Aksi takdirde ele geçirilen bu tarihsel fırsatları değerlendiremedikleri için tarih kendilerini mahkum edecektir.

http://www.radikal.com.tr/dunya/helim_yusiv_hicbir_partinin_kurdistani_bolme_hakki_yok-1188468

Sınırdaki ‘Hendekler’, Rojava’ya Ambargo mu, Çetelere Önlem mi?

Hendek_Mutlu Civiroglu_

Suriyeli ve Iraklı Kürtleri birbirinden ayıran sınıra Barzani yönetimi tarafından kazılan hendekler bölgede tartışma yarattı. KDP yönetimi ‘çetelere karşı önlem’ aldıklarını öne sürüyor. IŞİD saldırısı altındaki Rojava Kürtleri ise kendilerine uygulanan ambargonun güçlendirildiği görüşünde

Haber: MUTLU ÇİVİROĞLU / Arşivi
Rojava’nın Dêrîk ilinin Koçeran Bölgesi’nde kazılan hendeklerden dolayı bir hafta önce başlayan gerginlik giderek atıyor. Irak Kürdistan Bölgesi sınırlarında kazılan hendeklere karşı halktan gelen tepkiler devam ediyor. Bölge sakinleri günlerdir düzenledikleri eylemlerle hendekleri durdurmaya çalışırken, konunun tarafları, krize neden olan hendeklerle ilgili farklı görüşler ileri sürüyor.

Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) yetkilileri, hendeklerin Kürtlere değil, teröristlerin geçişlerine karşı kazıldıklarını belirtirken; krizi Radikal’e değerlendiren Demokratik Toplum Hareketi (TEV-DEM) Yürütme Konseyi Üyesi İlham Ahmed, KDP’ye sert eleştiriler yönelterek, “Kazılan hendekler Rojava halkına karşı kazılmıştır ve amacı da mevcut ambargoyu güçlendirmektir. KDP’nin tutumunun Kürtlere bir faydası yoktur” dedi.

Irak Kürdistan Bölgesi ile Rojava arasında kazılan hendekler bir süredir kamuoyunu sıkça meşgul ediyor. Sizce bu hendekler neden kazılıyor?

Image

İlham Ahmed

İlham Ahmed: Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) tarafından kazılan bu hendekler aslında onların daha önceden yürüttüğü bir siyasetin sonucu oldu. KDP, Kürt siyasal güçlerini birleştirmek adına Rojava’da sürekli belli bir tarafa destek verdi. Bu yaklaşım var olan ittifakın parçalanmaya yol açtı. Birkaç gün öncesinde Suriye Kürt Ulusal Meclisi (ENKS) partileri arasında da aynı parçalanma yaşandı. Erbil’deki PDK-S kongresinde de aynı şey yapıldı. Tüm bunlar Kürt siyasal güçlerini birleştirmek adı altında yapılıyor. Bu şekilde yürüttükleri siyaset ile Rojava’da kendi iktidarlarının sözü geçsin istiyorlar.

Fakat Kürt halkı Rojava’da iradesine sahip çıktığını gösterdi. Halk kimi seçeceğini gösterdi, hangi siyasetin peşinden gideceğini herkese gösterdi. Demokratik Özerklik yönetimin kurulması ile hem proje gerçekleşmiş oldu hem de Kürtler burada özerkliklerini ilan etmiş oldu. Tüm bu gelişmeler KDP’yi çokça rahatsız etti. Bütün taraflardan, bütün partilerden önce KDP, Kanton yönetimlerine karşı tepki gösterdi ve bu kantonları, bu sistemi kabul etmediğini, tanımadığını ilan etti. Herkesten önce KDP Rojava’daki kazanımlara tepki gösterdi. Bu da yetmezmiş gibi, şimdi de halkımızın eline geçmiş, iradelerini kabul etmedikleri YPG tarafından korunan Rojava sınırında hendek kazdılar. Sözde teröristlerden, IŞİD’den korunmak için kazmışlar ama bunu bahane olduğunu herkes biliyor. Çünkü çetelerin geçtiği bölgeler açık ve orada herhangi bir hendek kazmamışlar. Nerede kazmışlar hendekleri? Sakin, huzurlu yerlerde yani Kürt güçlerin elinde olan yerlerde!

KDP’nin resmi açıklamasına göre bu hendekler Kürtlere karşı değil, Arapların yine aynı şekilde teröristlerin geçişine karşı kazılmış hendekler. Fakat yine Sayın Barzani’nin Rojava siyasetinden sorumlu danışmanı Hamid Derbendi de halk Rojava’yı terk etmesin diye bu hendeklerin kazıldığını söylüyor. Bu açıklamaları nasıl değerlendiriyorsunuz?

İlham Ahmed: Eğer biraz geriye dönüp bakarsak KDP’nin yürüttüğü siyasetin Kürt halkının çıkarları için olmadığı görülür. Rojava boşalmasın diye değil, tam aksine Rojava boşalsın diye böyle bir siyaset yürütüyorlar. En bilinen, herkesin bahsettiği, gözler önündeki örnek de bölgeye uyguladıkları ambargo. Sadece insani yardımların geçtiği tek bir kapı vardı, KDP onu da kapattı, içinden bir tek şey geçsin istemiyorlar. İnsanları aç, perişan bir şekilde bırakıp iş olanaklarından yoksun bırakmak istiyorlar. İnsanlar mecbur kalıp yaşadıkları yeri terk etsin istiyorlar ve Güney Kürdistan’a geçip, onların hakimiyeti altına girsin istiyorlar. İnsanları kendi gözetimleri altında, kendi siyasetleri doğrultusunda kullanma için böyle yapıyorlar. Yürüttükleri siyasetin temelinde bu var.

Til Hamis’de, Til Maruf’da ve Rojava’daki birçok saldırıyı düzenleyen IŞİD ve diğer çeteler onların taraftan gelmişler. Bu IŞİD çeteleri ve Güney’den katılan Kürtlerin geçtikleri bölgeler bu kazılmakta olan hendekle alakası olmayan yerler! Eğer samimi olsaydılar, çetelerin kendi taraflarından bu tarafa geçtiklerini, Rojava’da Kürt halkının öldürülmesini istemediklerini, bu nedenle de gerçekten de çetelerin geçiş yaptıkları bölgelere hendekler kazarlardı. Biz de bu kararı anlamlı bulup, saygı gösterirdik.

Ama KDP, tam aksine, çetelerin Suriye’den gelip, Kürdistan Bölgesi’ni geçtiklerini ve bölgenin güvenliğini tehlikeye soktuklarını iddia ediyor. Çetelerin gerçekten gelip geçtiği, kullandığı yerlere ise hendek kazılmamış! Hendeğin kazıldığın yerler sakin, huzurlu ve problem olmayan yerler. Bu bölge, insanların kendi ihtiyaçlarını karşılamak için gidip geldikleri, hastaların tedavi olmak için sınırı geçtikleri yer çünkü resmi bir kapı yok. Bölge insanın bu kadar masumca ihtiyaçları için kullandığı yerlere hendekler kazılıyor. Burada bir soru akıllara geliyor; acaba kazılan bu hendekler gelecekteki bir plan ya da projenin hazırlığı mı?

Nasıl bir plan ya da projeden bahsediyorsunuz?

İlham Ahmed: Bilmiyoruz çünkü şu an saldırı altındayız. Hem Kobanê bölgesinde IŞİD tarafından, hem de Cezire bölgesinde halkımıza karşı saldırılar var. Acaba bir gün halkın başına büyük bir felaket gelirse ve insanlar kaçıp, kurtulmak için o tarafa gitmesin diye mi kazılıyor bu hendekler?

Fakat KDP neden böyle bir şey yapsın? Yani, KDP’nin nasıl bir çıkarı var ki sınırın öbür tarafındaki kardeşlerine karşı böyle bir şey yapsın?

İlham Ahmed: Yani bu çıkarlar siyasi çıkarlardır, iktidar çıkarlarıdır. Çünkü KDP bu halka iktidarını dayatamadı. Bu halk ki bugün burada örgütlenmiş, kendisini savunmuş ve şimdi özgür iradesiyle yaşamakta ve artık demokratik olmayan hiçbir iktidarı kabul etmemekte. Bu millet demokrasiyi öğrenmiş ve herkes KDP’nin kazdığı bu hendekleri de hangi sistem, siyaset ve zihniyet kazdığını biliyor. Bugün Rojava halkına karşı sergilediği düşmanca tutum da Rojava’ya dayatamadığı iktidardan dolayı bir tepki. Fakat sergilemiş oldukları bu tutum Kürt ulusal birliğine karşı bir tutumdur.

Bazı çevreler de PYD’yi eleştirmekte ve PYD’nin diğer partilere söz hakkı tanımadığını ve kendi iktidarını millete dayattığını iddia ediyorlar. Yine aynı şekilde hendeklere karşı gösterilen tepkinin de sadece PYD’nin ve PYD’ye yakın çevrelerin tepkisini olduğunu, bütün Rojava halkının tepkisi olmadığını belirtmekteler. Bu konuda ne diyorsunuz?

İlham Ahmed: Yani Rojavalı bütün partilerin burada siyasi büroları açık, çalışmalarını sürdürebiliyor toplantılarını yapabiliyorlar. Eğer burada siyasi bir çalışma yürütebilecek güçleri yoksa bu ne PYD’den ne Demokratik Toplum Hareketi (TEV-DEM)’den ne de başka birinden kaynaklı bir şeydir, bu o partilerin kendi yetersizlikleridir. Bu artık onların bahanesi olmuş, bir iş beceremeyen partiler PYD’nin izin vermediğini söylüyorlar. Onlar çalıştığında da biz gördük, eylem yapmak istediklerinde de biz gördük. Fakat bunların hepsi gerçekten de bahane! Rojava’da değil de Erbil’de ya da başka bir yerde kalmak için uyduruyorlar böylesi şeyleri.

Peki halkın tepkisi nasıl? Bu tepkilerin PYD’den, TEV-DEM’den ibaret olduğu iddialarına ne diyorsunuz?
İlham Ahmed: Dün yaralanan genç El- Parti üyesi bir ailenin oğlu ve gitmiş eyleme katılmış. Ve onun gibi onlarcası, yüzlercesi var. Yani bu tepki sadece PYD’nin ya da TEV-DEM’in değil toplumun tepkisi. Çünkü burada yaşayanlar sadece PYD’liler değil. Bütün bir toplumun tepkisi söz konusu…

http://www.radikal.com.tr/dunya/sinirdaki_hendekler_rojavaya_ambargo_mu_cetelere_onlem_mi-1186990

KDP Suriye’nin Lideri Mele: Hendekler Güney Kürdistan’ın Sınırlarını Koruyor

Rojava’daki Suriye Kürt Demokrat Partisi (El Parti), Azadi Partisi’nin Mustafa Cuma ve Mustafa Oso liderliğindeki iki kolu ve Yekitiya Kurdistani partisinin katılımıyla kurulan Kürdistan Demokrat Partisi-Suriye’nin geçen hafta Erbil’de yaptığı ilk kongrede partinin genel sekreteri seçilen Siûd Mele Radikal’in sorularını yanıtladı.

Image

Sayın Siûd Mele Kürdistan Demokrat Partisi-Suriye (KDP-S) geçen hafta Rojava’daki dört partinin bir araya gelmesiyle kuruldu. Bu birliktelikteki amacınız neydi, neden böyle bir girişime ihtiyaç duydunuz? 


Bizim bir araya gelmemizin amacı bir birlik oluşturmak ve halkımızın sesini daha güzlü bir örgütlenme ile duyurabilmektir. Zira halkımız bu parçalanmışlıktan çok rahatsızdı. Bunlardan dolayı çok çekmişti. Hepimiz ölümsüz mola Mustafa Barzani’nin izindeyiz ve onun etrafında birleştik. En önemlisi de bu halkımızın hakları ve istekleri için sadece bir adımdır. 

Peki, Sayın Mele, sizin konumunuz yani partinin sekreteri olarak çokça tartışılmakta. Acaba siz Rojava’da mı kalacaksınız yoksa Erbil’de mi? 


Ben Suriye Kürdistan’ında oturmaktayım. Fakat kongremiz Erbil’de olduğu için buraya geldim ve şuanda da Rojava’ya dönüş için hazırlıklarımı yapmaktayım. Gidip orada çalışmalarımıza devam edeceğiz. 

Diğer Suriye Kürt Ulusal Konseyi (ENKS) üyesi partiler bu yeni partiye nasıl yaklaşıyor? Bazı partilerin basına yansıyan rahatsızlıkları var, sizin bu oluşumun ENKS’yi boşa düşürdüğüne dair. Bu konuda neler düşünüyorsunuz? 


ENKS partileri bizim oluşturduğumuz yeni partiden gayet hoşnutlar. İsteğimiz o ki ENKS içindeki, birbirlerine yakın diğer partiler de bizim gibi birlik oluştursunlar. Biz partimizi oluşturan dört parti olarak ENKS içerisinde çalışmalarımızı sürdüreceğiz. 

Diğer partilerden de size katılmak isteyenler mi var? 


Bizim kapımız tüm partilere açıktır. Kim ki bize katılmak ister, biz onları yanımızda görmek isteriz. Demin de söylediğim gibi, kendilerini siyasi yönden yakın gören partilerin de benzer şekilde birlik oluşturmaları görüşündeyiz. 

Kongrede yapılan yönetim seçimlerinde Kobanê ve Afrin’den yeterince temsil olmadığı konusunda eleştiriler yükseliyor. Bu konuyu Sayın [PDK-S’ye katılan Azadi Partisi’nin lideri] Mustafa Cuma’yla sorduğumda bu konuda eksiklikleri olduğunu kabul etmişti. Sizin görüşlerimiz nelerdir. Bu sorunu nasıl gidermeyi planlıyorsunuz? 


Kongrede hem Kobanê hem de Afrin’in temsilcileri vardı. Fakat Siyasi Komite ve diğer üst yönetim seçimlerinde bu iki bölgeden çok az kişi seçilecek kadar oy aldı. Artık sırasında tanınmadıklarından dolayı mı yoksa yeterince propaganda yapmadıklarından dolayı mı bilemem ama az kişi Kobanê ve Afrin’den yönetime seçildi. Özellikle Afrin’den seçilenlerin sayısı oldukça az. Biz de Siyasi Komite olarak karar aldık ve bu iki bölgenin adil bir şekilde temsil edilmesi için çalışma yapacağız. 


Yine, kadınların parti üst organlarındaki temsiliyeti konusunda da eleştiriler var. 


Kongrede belli bir kadın kotası vardı ve o kotalar doldu. Fakat kimileri bunun az olduğunu söyleyebilir, orası başka bir konu! Kürt hareketi açısından genel olarak kadınların sayısı az, bize has bir durum değil. Daha yakın zamanda kadınlar siyasi hareketler içinde yer almaya başladılar. Umut ediyoruz ki kadınlar yakın gelecekte daha sık şekilde çalışmalarda yer alırlar. 

Hendo


Sayın Mele, son olarak da Kürdistan Bölgesi ile Rojava arasında gerginliğe sebep olan hendek kazılması konusuna gelmek istiyorum. Bu durumla ilgili özellikle Kürtler arasında derin bir reaksiyon oluşmuş durumda. PYD ve PYD’ye yakın partiler, bu kazılan hendeklerin Rojava üzerinde var olan ambargoyu daha da derinleştirdiğini söylüyor. Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) ise kendi sınırlarımın güvenliği için bu hendekleri kazıyorum diyor. PDK-S Sekreteri olarak sizin bu konudaki görüşlerinizi öğrenmek istiyorum? 


Her şeyden şunu belirteyim ki her ülkenin kendi sınırlarını kötülüklerden, teröristlerden ve özellikle dışardan gelen Selefilerden koruma hakkı vardır. Her ülke kendini ve halkını kötülüklerden korumak ister. Bu sadece Güney Kürdistan’da değil birçok ülkede söz konusu. Aynı durum Irak’ta da var. Şunu da belirteyim ki bu tür hendekler Güney Kürdistan hükümetince sadece Rojava sınırında değil, Erbil’in etrafında bile varlar. 


PYD’liler bu hendek konusunu sıkça dile getiriyorlar ama kendileri de bunu yapıyorlar. Mesela birkaç gün önce Güney Kürdistan’dan dönen arkadaşlarımızı sınırda yakalayıp, gözaltına aldılar. Bir gece hapiste tuttuktan sonra tekrardan Güney Kürdistan’a geri gönderdiler. Sizce bu durum hendek kazılmasından daha kötü bir durum değil mi? Bir insan, bir yurtsever kendi vatanına gidiyor ve siz onu sürgün ediyorsunuz. Bu hendekten daha kötü bir uygulama değil mi? Birkaç gün önce sınırda kaçakçılık olayı oldu ve bir kişi öldürüldü. O nedenle de tekrar söylüyorum, Kürdistan Bölgesi’nin kendi sınırlarını savunması normal bir haktır ve bu hendek olayı da bu şekilde ele alınmalı. 

YPG Medya Sorumlusu Polat Can: 400’den Fazla IŞİD Üyesi Öldürdük

Suriye’nin Kobanê bölgesinde son dönemde IŞİD ve YPG güçleri arasında şiddetli çatışmalar yönünde gelen haberler üzerine YPG tarafındaki durumu Medya Genel Sorumlusu Polat Can ile görüştük.

 1231161_427301057403628_315207392_nHaber: MUTLU CİVİROĞLU / Arşivi

Suriye’nin Kobanê bölgesinde IŞİD güçleri ile yaşanan son dönemdeki çatışmaları ve mevcut durumu YPG’nin Medya Genel Sorumlusu Polat Can’a sorduk. İşte yanıtları…

Son birkaç haftadır sizin güçlerinizle Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) arasında özellikle de Kobanê ve çevresinde çok çetin çatışmalar yaşanıyor. Bu konuda son durum nedir? 


Bu çetecilerin amacı Kobanê Kantonu’nu tamamen işgal etmek ve Kürtlerin kendi öz güçleriyle kazandıkları özgürlükleri elinden almak ve Kobanê’yi IŞİD İslam devletinin bir parçası yapmak. Bu amaçla, çok geniş güçlerle Kobanê’ye saldırdılar. Hem Kobanê’nin doğusundan, hem batısından, hem de güneyinden saldırılarla bunu yaptılar. Fakat Kobanê halkı ve YPG güçlerinin toptan direnişi sonucunda IŞİD’in şiddetli saldırıları geri püskürtüldü ve kırıldı. Bu saldırılarda IŞİD çetesinin yüzlerce üyesi ve birçok üst düzey yöneticileri öldürüldü. Gerek Girkendal köyü olsun, gerek Aşmê köyü olsun, gerek Dîlkino köyü olsun, gerekse de Sirin kasabası civarlarında olsun çok büyük darbeler yediler ve stratejik amaçlarına ulaşamadılar. 


Yaklaşık olarak bir aydır saldırıları başlamış durumda. Kobanê’yi ambargo altında almak için, diğer kantonlarla olan bağlantısını koparabilmek için ya da YPG’nin diğer kantonlardan gelebilecek desteklerini engellemek için bir başka cepheyi de Cezire Kantonu’nda açtılar. Özellikle de Tirpespî, Dêrîk, Cezaa ve Serêkanîyê bölgelerinde. Cezaa’da büyük darbeler yediler; IŞİD’in Ebu Mari, Ebu Muazil Ensari, Ebu Yusuf, Ebu Faruk gibi, Haseke eyalet sorumluları güçlerimiz tarafından öldürüldü. 


Yine, Serêkanîyê’de de büyük bir darbe yediler. IŞİD bu bölgede daha önceden özgürleştirdiğimiz yerleri tekrar işgal etmek istedi ki buradan Cezire bölgesine saldırabilsin ve YPG’nin Kobanê’ye doğru olan genişlemesini de durdurabilsin. Bu amaçla da çok geniş bir saldırı düzenlediler, Menacir ve Tilxenzir gibi bölgelere. Fakat bu saldırıların hepsi püskürtüldü ve YPG bu saldırılara karşılık birçok köyü özgürleştirdi. Dolayısıyla IŞİD’in Rojava Kürdistanı’na yönelik bu sert ve şiddetli saldırıları, şu ana kadar büyük yenilgiye uğratıldı YPG tarafından. Bugün itibariyle Kürt halkının bu çetecilere karşı verdiği direniş başarıya ulaşmıştır. 

Image


Birkaç gün önceki açıklamanızda 400’den fazla IŞİD üyesinin öldürüldüğü belirtiliyor. Bu sayıyı biraz abartılı bulanlar var. Gerçekten de bu kadar çok IŞİD üyesi öldürdünüz mü? 

YPG olarak bazı prensiplerimiz vardır. Biz asla abartma, azaltma veya mübalağa gibi dezenformasyon yapmıyoruz. Bir arkadaşımız şehit düştüğünde bunu açıkça ilan ediyoruz. 10 arkadaşımız şehit düşmüşse ‘10 şehidimiz var’ diyoruz. Zaten o tür durumlarda şehit düşen arkadaşlarımızın resimlerini basına veriyoruz. Cenaze merasimleri düzenliyoruz. 


Şunu açıkça söyleyeyim ki öldürülen çete üyelerinin cenazeleri elimizdedir. YPG olarak onların cenazelerinin yayınlanmaması kararını aldık. Fakat, Radikal de dahil, isteyen tüm basın kuruluşlarına bu kişilerin fotoğraflarını yollayabiliriz. Bir başka gerçek de şudur ki, IŞİD bile kendi ölülerinin resimlerini Facebook, Twitter vb. yoluyla yayınlıyorlar zaten. Dolayısıyla abartma gibi bir durum kesinlikle söz konusu değil. Şunu unutmamalıyız ki bu çeteci gruplar Halep’ten, Rakka’dan, Derezor’u bırakıp Kobanê’ye saldırmışlardır. Bu yabancı çeteler gerek Azeri, gerek Türk, gerek Arap, gerek Katarlı ve de gerek Suudi olsunlar buraya gelip Kobanê’ye saldırmaktadırlar. Dolayısıyla belirttiğimiz 400 sayısı abartılı bir sayı değildir ve sayıyı azaltmıyorsak abartmamız hiç söz konusu olamaz. 

Peki bu çatışmalarda kaç YPG üyesi yaşamını yitirdi? 

Bu çatışmalarda 35 arkadaşımız şehit oldu. Bunların hepsinin gerekli bilgilerini gerek fotoğraflarını basına vermiş durumdayız. Bunların hepsi o yörenin insanlarıdır ve saklanamaz bir durumdur. 


Irak Kürdistan Bölgesi ve Rojava arasında kazılmakta olan hendek konusuna gelmek istiyorum. Bu durumun son dönemlerde halk arasında büyük tepkilere neden olduğu görülmekte. Fakat kendileriyle görüştüğüm Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) yetkilileri bu hendeklerin Kürtlere karşı değil, Arapların ya da terörist grupların buradan geçiş yapmalarını önlemek için kazıldığını iddia ediyorlar. Bu konuda neler söylemek istersiniz? 

O hendekler utanç yerleridir. Kürdistan 4 parça olduğu dönemde bile böyle hendekler kazılmadı. Suriye ve Türkiye devletleri bile ancak 1980’lerin sonunda sınıra tel çektiler, mayınlar döşediler. Suriye ve Irak rejimleri arasında o kadar derin çelişkiler ve anlaşmazlıklar olduğu halde bu şekilde hendek kazmadılar. Onlar sadece toprağı yükseltmişlerdi! Bugün o tarafta PDK yönetiminde bir Kürt hükümeti var ama sınıra hendekler kazılıyor. 


Fakat o hendekler için öne sürdükleri gerekçeler hiç de inandırıcı değil. Rojava’da sınır boylarında YPG birlikleri bulunmaktadır. Bugüne kadar hiç kimse teröristlerin Zaxo’dan, Dêrik’e geçtiklerini görmemiştir. Bu tür iddialar tamamen asılsızdır! Sözünü ettikleri bu teröristler Sünni Arap bölgelerinden geçiyorlar, sözünü ettikleri yerlerden değil! 


Hendeklerin kazıldığı bölgede yaşayan yoksul halk, karşı tarafa gidip, mazot, yiyecek, içecek gibi ihtiyaç maddelerini karşılıyorlar. Hatta o bölgedeki peşmergeler de menfaat sağlıyorlardı bu durumdan. Gelip giden köylülerden gümrüğün yanı sıra rüşvet de alıyorlardı. Burada siyasi bir tutum var ve bunun iyi görülmesi gerekir. Fakir halkın karşı taraftan getirdiği gaz, bir paket un, bebek sütü vb. ihtiyaçların engellenmesi amacıyladır. Bu hendeklerin bir amacı varsa o da var olan ambargonun derinleştirilmesi ve Rojava Kürdistanı’nın boğdurulmasıdır. 

Son olarak da seferberlik çağrınızdan sonra siyasi partilerin bu konudaki tutumunu sormak istiyorum. Aktif bir destek söz konusu oldu mu? ENKS ve diğer siyasi partilerin tutumu ne oldu? 

Öncelikle şunu söylemek isterim. Sayın Murat Karayılan Newroz’da ulusal bir çağrıda bulundu ve Kuzeyli gençlere Rojava’daki kardeşlerine destek için çağrıda bulundu. Bu çağrısından dolayı kendisine de teşekkür ediyoruz. Yine, birçok Kürt parti ve kurumu destek açıklamalarında bulundu. Gerek Kuzeyli gençler olsun, gerek Güneyli, gerekse de Doğu Kürdistanlı gençler olsun yoğun bir katılımla Rojava’ya ulaştılar. Bu gençler bugün de YPG saflarında mücadele etmektedirler. 


Kuzey’den özellikle de Urfalı gençler katılım sağladı zira Kobanê ve Urfa aşiretleri genelde aynı aşiretlerdir ve akrabadırlar. İkincisi de coğrafik olarak yakınlar birbirine yani gençlerin geçişi gayet kolaydır. Kendi köyünden Kobanê’nin bir köyüne geçiyor, silah alıyor ve YPG’ye katılıyor. Kimileri de ilaç vb. şeyler getirip, bu şekilde katkı sunuyor. O gençlerden bir kaçı da şehitler kervanına katıldılar ki bu durum bizler için, Kürdistan için bir iftihar kaynağıdır. Yani Kürt halkı Rojava’ya sahip çıkmış ve seferberlik çağrımıza olumu cevap vermiştir. 

Peki, siyasi partilerin tutumu? 
Kobanê’deki partilerin daha doğrusu temsilciliklerinin tutumları gayet mertçeydi ve onur vericiydi. Çoğu partinin merkezi kararları olmamasına rağmen, bu partilerin üyeleri direnişe katıldılar. Özellikle Suriye Kürt Ulusal Meclisi (ENKS) üyesi Kürt Demokratik Birlik Partisi (PYDKS) Sekreteri Sayın Muhyeddin Şêx Ali’nin Kobanê’deki üyelerine, YPG’ye aktif destek konusunda çağrıda bulunması çok anlamlıydı. Başka kimi partiler de bunu yaptı. Cemal Şêx Baqî’nin lideri olduğu Kürt Demokrat Partisi de seferberlik çağrımıza destek sundular. Gençleri bugün YPG içinde mücadele etmektedirler. Bazı partiler de genel merkezleri duyarsız kalmalarına rağmen, Kobanê’deki örgütleri kendi kararlarıyla, kendi merkezlerine rağmen YPG saflarında yer aldılar.

Mesela El Parti için böyle bir durum söz konusu oldu; tamamıyla kendi partilerinden ve ENKS’den ayrılıp, gelip bizimle seferberliğe katıldılar. Bu da ENKS’nin son olaylar karşısındaki tutumunun sadece bizde değil, bizzat kendi üyeleri arasında ne kadar hayal kırıklığı yarattığının de en iyi göstergesi.

http://www.radikal.com.tr/turkiye/ypg_sorumlusu_polat_can_400den_fazla_isid_uyesi_oldurduk-1186296

HRW’ye Göre Rojava’nın Başarıları ve Açmazları

ImageSuriye’de Kürtlerin özerk yönetim ilan ettiği Rojava’yı ilk kez ziyaret eden İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW), bölgeyi ‘ülkenin en güvenli ve istikrarlı yeri’ diye tanımlarken Demokratik Birlik Partisi (PYD) ve Demokratik Toplum Hareketi (TEV-DEM) liderliğindeki Kürtlerin silahlı bir güçten iktidara geçmenin zorluklarını yaşadığını not etti.

HRW yetkilisi Fred Abrahams, geziyle ilgili Radikal’in sorularını yanıtladı.

Ziyaretinizin amacı neydi?

Rojava ya yaptığımız gezinin amacı bölgedeki durumu anlayabilmek ve orayı yeterince tanıyabilmekti. Her ne kadar daha önce Esad rejiminin egemenliği altında yasayan Kürtler hakkında araştırmamız olduysa da, özellikle 2004 ve 2005’teki kırılmalar, kovuşturmalar ve yapılan ayırımcılıklar hakkındaki raporların dışında daha önce hiç bölgede bulunmamıştık. Bu bölgeye yaptığımız ilk geziydi ve bölgedeki yaşananların, çatışmaların hızına yetişmemiz için gerekliydi. Bu yüzden biz bu geziyi bütün gelişmeleri sahada görebilmek ve sizin de haberdar olduğunuz gibi Rojava’da yerel yönetimleri oluşturan aktörlerle temas kurabileceğimiz bir fırsat olarak gördük. Rojava’da, bildiğiniz gibi, de facto bir yönetim oluşturmayı basarmış olan bir yapı var. Bu yönetim, askeri anlamda Kürt Halk Savunma Güçleri yani YPG ile siyasal anlamda ise Demokratik Birlik Partisi, PYD.

Böyle bir gerçeklik karşısında biz kendilerine şu mesajı vermek istedik; siz bir yönetim oluşturduğunuz vakit, bu de facto bir yönetim bile olsa, beraberinde legal sorumlulukları da getirir. Örneğin, uymakla yükümlü olduğunuz uluslararası insan hakları normları var. Bizler var olan şartları incelemek, oradaki yönetimin bu konularda ne durumda olduğunu görmek ve kendilerine bu uluslararası normlara uymanın gerekliliğini anlatmak için oraya gittik. Ayrıca, yetkilileri bu konularda nasıl geliştirebileceğimizi de konuştuk.

Peki, siz Rojava’daki yönetimin faaliyetlerini nasıl buldunuz?
Bu konuyla ilgili çok detaylı bir rapor hazırlamakta olduğumuzu belirteyim öncelikle. Genel olarak söylemeliyim ki hem olumlu hem olumsuz izlenimlerimiz var. Fakat bütün bunlardan önce en sevindirici olan şey Suriye’nin geri kalan kesimlerine göre bu bölgenin daha güvenli oluşu. Burada güvenliğin çok iyi olduğu anlamı çıkmasın ancak diğer kesimlere göre burası daha güvenli ve istikrarlı. Tabii ki sınırda bomba yüklü araçlarla yapılan saldırılar, şiddet olayları ve çatışmalar halen devam ediyor ancak korkunç bir durumun hükmettiği diğer parçalarla karşılaştırıldığında buranın güvenli ve istikrarlı olduğu açık.

İnsan hakları ile ilgili durumu ele aldığımızda bu alanda bazı sıkıntıların olduğunu gördük ve bunları direkt olarak oradaki yetkililerle konuştuk. Bu sorunlar arasında siyasal çoğulculuk, ifade özgürlüğüne saygı ve siyasi faaliyet özgürlüğü konuları bulunuyor. Bence PYD ve Demokratik Toplum Hareketi’nin (TEV-DEM) en çok zorlanacakları nokta, bir muhalefet partisinden, bir silahlı direniş grubundan, bütün vatandaşları ve bölgede yaşayan bütün kesimleri temsil edecekleri bir hükümete dönüşmeleri sureci olacaktır. Bu şu anlama geliyor; bütün görüşlere saygı, siyasal faaliyetlere izin verme ve farklı düşünen medya kuruluşlarına izin verme gerekliliği. Yani kurumların özgürlüğü.

Bu noktalarda sıkıntıların olduğunu görüyoruz. Farklı siyasal faaliyetlere karşı bir tahammülsüzlük olduğunu söyleyebilirim. Ama bazı gelişmelerin olduğunu da belirtmek lazım. Biz, öte yandan sadece Cizire bölgesinde de bulunabildik çünkü güvenlikle ilgili sebeplerden ötürü Kobane ve Afrin’e gidemedik. Cizire’de siyasi tutukluluk ile ilgili herhangi bir şikâyet veya rapor yoktu. Bu çok iyi bir şey ve bu bence bu bir ilerleme göstergesidir. Son Erbil Anlaşması’ndan sonra salıvermeler yaşanmış. Ancak Afrin’de bazı tutuklulukların olabileceğine dair duyumlarımız oldu. Öte yandan bazı şeyleri birbirinden ayırmak oldukça zor. Şöyle ki; bir kişinin Suriye Kürdistan Demokratik Partisi (PDKS) ya da Suriye Kürdistan Birlik Partisi (Yekiti) üyesi olması onun siyasi tutuklu olacağı anlamına gelmiyor.

Bölgedeki bazı siyasetçiler ve yetkililerle yaptığımız görüşmelerde “Adli sebeplerden dolayı tutuklanan insanlar hemen olaya siyasi bir boyut kazandırmaya çalışıyorlar” şeklinde iddiaları gündeme getiriliyor. Siz böylesi durumlarla karşılaştınız mı?
Evet haklısınız. Bakın, politik nedenlerden ötürü saldırıya maruz kaldığınızı söyleyip, kamuoyu yaratmak, bunu da siyasi amaçlar için kullanmak çok kolay. Bu yüzden bizler bu tur olayları dikkatlice araştırmalıyız. Yani bir muhalif partiye üye olmanız size yasaları çiğneme hakkı vermez. Burada mesele sizin bir muhalif parti üyesi olmanız değil, yasaların doğru bir şekilde uygulanıp, uygulanmadığı meselesidir.

Örneğin daha iyi anlaşılması için şu örneği vereyim; şimdilerde oradaki yerel makamlar yasaları değiştirmeye çalışıyorlar. “Sosyal Sözleşme” dedikleri ve esasında Suriye yasaları ile diğer bazı ülkelerin yasalarının bir karışımı olan bu anayasa belgesi, gerek yasa uzmanları arasında gerekse avukatlar, hâkimler ve hatta bu yasaların verdiği cezalar sonucunda tutuklananlar arasında ciddi bir kafa karışıklığına yol açmış. Bu büyük bir sorun çünkü eğer yasalar yeterince açık değilse ve net bir biçimde tanımlanmamışsa bu beraberinde kötüye kullanmayı ve keyfiliği getirir. Bence bu büyük bir sorun.

Bizim onlara önerimiz şu oldu; bakın dedik, Suriye yasalarında birçok sorun olduğunu biliyoruz. Uluslararası insan haklarını ihlal eden birçok tarafının olduğunda hemfikiriz. Özellikle Kürtlere karşı ayırımcı bir yapısının olduğunun çok açık olduğunun farkındayız. Ancak siz bu tarz insan haklarına aykırı olan kısımları almak zorunda değilsiniz. Bu kısımları ayıklayabilirsiniz. Çünkü Suriye yasalarının çoğunluğu fena değil. Özellikle normal suçlarla ilgili yasaların hemen hemen %90-95’i iyidir- hırsızlık, hatta cinayet gibi suçları da buna dahil edebiliriz. Bunlar zaten standart yasalar ki yanılmıyorsam Suriye yasaları, Fransız Ceza Yasaları’ndan alınma. Simdi yasal reformlar yapma zamanı değil. Ülke’de savaş hüküm sürüyor, siyasi ortam istikrarsızken, mahkemeler değişiyor, bir de bütün bunların üstüne bir de yeni hukuk sorununu çıkartmak istiyorsunuz. Yasaları ileride değiştirebilirsiniz. Bizce şu an bunun için çok erken.

Peki. Yetkililerin bu söylediklerinize karşı tutumları nasıldı. Önerilerinize açıklar mıydı?
Tepkileri karışıktı, yani hem olumluydu, hem de olumsuz. Bir şekilde önerilerimiz anlaşılır bulundu, ama öte yandan bu projeye katı bir şekilde karşı çıkanlar da oldu. Bu bir ideolojik karşı çıkıştı. Sanırım bu hareketin geleneksel yapısından kaynaklanıyor. Bu daha önce bahsettiğim siyasal bir hareketten, yönetimi elinde tutan bir otoriteye geçiş arasındaki farklılıktan kaynaklanıyor. Yani her ikisinin yapısı farklı. Sanırım insanlar buna hak verecek.

Şunu da belirteyim ki, iki cezaevini ziyaret ettik. Oraların kapılarını bizlere açtıklarından ötürü ve desteklerinden ötürü övgüyü hak ettiklerini düşünüyorum. Genel olarak cezaevlerinin durumu iyiydi. Ama nihayetinde Suriye’deki bir hapishaneden bahsediyoruz. İncelemelerimiz sırasında ciddi bir soruna rastlamadık. Tutuklular iyi muamele gördüklerini söylediler. Kendilerine yeterince yemek verildiğini ve herhangi bir şiddete maruz kalmadıklarını belirttiler. Fakat daha önce tutuklanıp, bırakılan insanlarla görüşmelerimiz sırasında insanların tutuklanırken şiddete maruz kaldıklarını öğrendik. Tabii ki bu yöntem, yani şiddet yöntemiyle suçu itiraf ettirme Suriye’de yaygın bir yöntem ve o bölgeye özgü bir şey değil. Tabii henüz profesyonel bir polis teşkilatının olmamasının bunda etkili olduğunun farkındayım ve onlardan olay yeri inceleme ve forenzik laboratuvarları vb. sahip olmalarını da beklemiyorum.

Ama sonuçta bu yaptıkları illegal. Sorgu sırasında dayak atma “Sosyal Sözleşme”ye, Suriye yasalarına ve de uluslararası standartlara aykırı. Ancak bu tür şeyler oluyor ve biz bu sorunu onlarla konuştuk. Yetkililere direk olarak bu sorunu aktardık ve kendileri de inkâr etmediler zaten. Şu an bir geçiş döneminde olduklarını ve bu tür sorunları aşıp, ortadan kaldıracaklarını söylediler. Tamam, kendilerine hak veriyorum ama bu bir mazeret değil ve biz bu konuda baskı yapıp, düzelmeleri için onları zorlayacağız.

Üzerinde durduğumuz bir diğer mesele de çocuk asker kullanımıydı. Her şeyden önce hem YPG hem de Asayiş (polis) yönetmeliklerinde 18 yaşından küçük çocukların askere alınmaları yasaklıyor.

Bir kaç ay önce Cenevre Konvansiyonu’na imza atmamışlar mıydı?
Hayır. Ancak birkaç şey var. Birincisi, PKK bir yıl önce “Cenevre Çağrısı’”adi verilen kurumla beraber çocuk savaşçı bulundurmayacaklarına dahil açık bir beyanda bulunmuş ve sözleşmeye imza atmıştı. YPG simdi ayni şeyi yapmak için “Cenevre Çağrısı’” ile görüşme halinde. Buna ilaveten, YPG 2013 Aralık ayında bütün üyelerine bir talimat göndererek 18 yaş altı savaşçı alımını yasakladığını bildirdi. Bunların hepsi elbette ki çok olumlu ve memnuniyet verici şeyler. Ancak sorunun halen sürdüğünü de belgelendirdik. Durumun daha iyiye gittiğine inanıyorum ve çocuk savaşçı bulundurmayı sonlandırdıklarını düşünüyorum. Örneğin artık kontrol noktalarında çocuk savaşçılar görmüyorsunuz. Daha önceleri bu kontrol noktalarında 12 yaşında çocuklara bile rastlamak mümkündü. O talimattan sonra bu tür durumların kalmadığını düşünüyoruz ama yine de 16, 17 yaşında çocukların kullanıldığına dair belgeler de mevcut elimizde.

18 yaşından küçük savaşçı bulundurma ile ilgili nasıl bir açıklama getiriyorlar?
Bu çocukların gönüllü olarak katıldıklarını söylüyorlar. Bu çocuklar davalarına katkı sunmak istiyorlar ve eve gitmelerini söylesek de gitmiyorlar diyorlar. Aslında bu söyledikleri doğru. Çocukların birisinin annesi ile konuştuk. Annesi çocuğunu gidip geri getirdiğini, ancak çocuğun tekrar evden kaçıp tekrar katılmış. Çünkü çocuk 17 yaşında olduğunu söylüyormuş ve hareketin pir parçası olmak istiyormuş. Olabilir. Ancak o çocuğun gidip katıldığı grubun komutanı çocuğu kabul etmemeli. 18 altı kimseleri kabul etmemelerine dair emir aldıklarını söylemesi gerekir. Bu çocuklar siyasal çalışmalarda yer alabilirler, medya alanında çalışabilirler, insani projelerde katkı sunabilirler. Ancak 18 yaşının altında herhangi düşmanca bir aktivitenin içinde yer alamazlar. Bu halen bir şekilde problem olmaya devam ediyor. Onların bunu aşabileceğine inanıyoruz çünkü çok iyi organize olmuş bir hareketleri var ve bu sorunu isterlerse kolayca bitirebilirler. Bunu yapmaları gerektiğini düşünüyoruz.

Başka ne tür sorunlar dikkatinizi çekti?
Gözlemlediğimiz iki şey daha vardı. Birincisi terörist grupların, İslamcı grupların saldırıları. Abdülkerim Ömer adlı yerel bir memurun yara almadan kurtulduğu ancak orada bulunan başka birinin hayatını kaybettiği bombalı yüklü araçla bir saldırı vardı. Hayatını kaybeden şahsın ailesi ile tanıştık. Beş çocuk babasıydı ve yanlış zamanda yanlış yerde bulunmuştu. Çok açık ki bu İslamcı gruplar ve terörist gruplar ciddi insan hakları ihlallerinde bulunuyorlar.

İkinci husus ise sınır ihlalleriydi. Yarubiya Sınır Kapısı’nı gördüm. Görünüşe göre geçen hafta Irak ile sınırların açılması konusunda bir anlaşmaya varıldı ki bu çok iyi bir haber . Irak’taki güvenlik meselelerinden ötürü bunun ne kadar hayata geçeceğini tam olarak bilemiyoruz ama göreceğiz. Bu tabi ki olumlu bir durum, ancak insani yardımlar üzerinde nasıl bir etkisinin olacağını göreceğiz. Ve tabi ki, Türkiye ’nin sınırlarını kapalı tuttuğunu biliyoruz. İlginçtir, Türkiye’nin Dirbesiye (Şenyurt) Sınır Kapısı’nı ayda bir açtığını duyduk. Son olarak 5 Şubat’ta bunu yapmışlar ve sınırın öte yakasındaki Kürtler topladıkları yardımları her ay bu kapıdan Rojava’ya gönderiyorlar. Ancak siz de kabul edersiniz ki bu kesinlikle yetersiz.

İnsan Hakları İzleme Örgütü olarak Türkiye Hükümeti’ne sınırı daha sıklıkla açması konusunda bir talebiniz oldu mu?
Tabii ki oldu. Bu işin politik boyutunu anlıyoruz. Ancak sorun şu ki politik tutumlar insanların acı çekmelerine yol açıyor. Sınırlar bu tür insani yardımlar için açılmalı çünkü insanların bu yardımlara ihtiyacı var. İnsanlar açlıktan ölmeseler bile burada çok hayati yiyecek ve ilaç sıkıntısı yaşanıyor. Örneğin, bebek sütü, mama bu ihtiyaçlardan bazıları. Eğer kronik bir hastalığınız, şeker hastalığı mesela, varsa gerçekten başınız dertte demektir. Bu temel ilaçları bulmak çok güç ve Türkiye bunda pay sahibi olmakla suçlanıyor.

Ben geçen Ekim ayında Rojava’daydım ve anlattıklarınıza ben de tanık oldum. Demek ki, oradaki insanlar halen bu sorunları yaşıyorlar?
Evet. Kesinlikle. Ayrıca Fişhabur (Sêmelka) Sınır Kapısı’nda da çok tuhaf bir durum var. Açıkçası Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin (KBY) bu yardımların rahatça geçmesi için daha fazla şey yapabileceğini düşünüyorum. Aynı zamanda bütün bunların çok karmaşık ve kirli politikaların sonucu olduğunu biliyorum. İnsanların bu kadar ihtiyaç duydukları halde gerekli yardımları alamamaları gerçekten utanç verici. Ayrıca, iki yakayı birbirine bağlayan köprünün de zarar verilerek kullanılmaz hale getirildiğini öğrendik. Aslında KRG daha fazla şey yapabilir. Daha fazla yardımın geçişine izin verebilir. Bazı yardımların geçişine izin veriliyor, yani tamamen kapalı değil ancak yetersiz.

KBY’ye de benzeri şekilde daha fazla yardımcı olması noktasında bir çağrınız oldu mu?
Kesinlikle. Bunu zaten söyledik ve ben bazı röportajlarımda da dile getirdim. Bizce Türkiye ve KYB hükümetleri siyaseti bir kenara bırakıp, insanlara yardımcı olmalılar. Sınırları kapatmak var olan durumu daha da kötüleştiriyor.

Bunların dışında insan hakları ile ilgili olması hasebiyle tutukluların hakları ve tutuklama süreci üzerinde yoğunlaşıyoruz. Çok açık olarak gördük ki, tutuklanan kişiler yakalanmaları esnasında avukat edinme şansından mahrum bırakılmışlar. Her zaman hakim karşısına çıkarılmalar da olmamış.

Peki yeterli sayıda avukat var mı?
Bu sorunuzun cevabını bilemiyorum. Ancak şunu kesinlikle söyleyebilirim ki cezaevindeki birçok tutuklunun avukatı olmamış ve buna ödeyecek paraları olmayanlar dahil. Devlet yahut yetkililer bu davalara avukat sağlamalı ancak bu gerçekleşmiyor. Birçok kimse resmi olarak hüküm giymemiş. Onlar bir tür sosyal arabuluculuk sistemi kurmuşlar. Örneğin ben sizi bana ait bir şeyi çalmakla suçlayabilirim ve bu durumda yetkililer aramızda arabulucu olurlar. Bunun sonucunda bir anlaşmaya varabiliriz. Sen çaldığını bana geri verir ve üstüne biraz da para verirsin veya ben seni affedebilirim. Biz bu tür prensiplerin karşısında değiliz. Bu tarz geleneksel ve uzun yıllardır yapıla gelen sorun çözme yöntemlerini memnuniyetle karşılayabiliriz. Ancak bu tür geçici çözümler beraberinde bazı sorunlar da getiriyor. Aile içi şiddet konusunda ne yapabileceksiniz mesela? Bir kadının kocasını şikayet etmesi çok zor ve aile içi arabuluculuk daha da zor. Yani bu yöntem sorunların çözümü noktasında her zaman doğru bir yöntem değil. Bu aynı zamanda bana seni keyfi olarak suçlama sansı verir. Belki seni sevmediğim için haksız yere suçlayabilirim seni! Bu yüzden açık ve anlaşılır olmayan kanunlar karmaşaya ve karışıklığa yol açar ki bence durum biraz da bu.

Genel olarak kadınların durumu nasıldı? Nasıl bir gözleminiz oldu?
Fred Abrahams: Bu soruya verilebilecek en açık cevap tabi ki kadın savaşçılar olgusu ve TEV DEM’in vurgu yaptığı ve uygulamaya çalıştığı cinsel eşitlik projesi. Açıkçası bu çok hoşnut edici ve ferahlatıcı bir konsept ve bölgedeki diğer alanlarda veya devletlerde görülmeyen bir proje. Sanırım bu yansıtıldığı kadar derin bir proje değil. Bir başka deyişle; evet bir kadın ve bir erkekten oluşan eşbaşkanlık sistemi hakim ve kurumlarda kadın kotası yüzde 40 olarak belirlenmiş. Ancak halen karar verici otorite erkek egemen. Ben bir gelişmenin ve ilerlemenin olduğunu inkâr etmiyorum sadece söyledikleri kadar bir kadın erkek eşitliğinin sağlandığını düşünmüyorum.

Genel anlamda kadın hakları meselesine gelince; korkarım bu konuyu irdeleyecek kadar zamanımız olmadı orda. Yani aile içi şiddet, ya da cinsel şiddet gibi konulara eğilecek kadar uzun kalamadık. Dediğim gibi ziyaretimiz beş günlük bir ziyaretti.

Rojava’daki diğer azınlıkların durumu nasıl peki?
Gerçekten güzel bir soru ve bu da bir sonraki gezimiz için belirlemiş olduğumuz bir konu başlığı. Kısaca belirtmek gerekirse, bizim oradaki diğer azınlıkları veya cemaatleri ziyaret etmeye veya durumlarını irdelemeye yeterli zamanımız olmadı. Ancak bunu kesinlikle yapmayı düşünüyoruz. Öte yandan oradaki oluşum diğer grupları ve partileri de yönetime dahil ederek çoğulculuk anlamında güçlü bir irade ortaya koyuyor ve bu açıkçası çok memnuniyet verici. Ancak, biz yine de PYD’nin hakim bir güç olduğu kanaatindeyiz ancak hepsinin üstünde biz PYD’nin bir silahlı muhalif gerilla grubu olmaktan çıkıp bir sistem oluşturan ve yapısal olarak bir yönetici hükümete dönüşümün önemine vurgu yapıyoruz. Bu yeni sistemde herkesin temsil edilmesinin gereğini belirtiyoruz. Tabii bunun zaman alacağının bilincindeyiz.

Bu bahsettiğiniz geçiş surecinde Rojava’daki yönetime yol gösterecek veya onları eğitebilecek kurumlar var mı? Oradaki yapı böylesi bir şeye açık mı?
Ben bu tarz bir çalışma yapan sadece bir grup biliyorum; Kürt Legal Araştırmalar ve Danışmanlık Merkezi (YASA). Kürt avukatlardan oluşan Avrupa merkezli bir organizasyon ve çeşitli konularda legal eğitimler veriyorlar. Anladığım kadarıyla Rojava’daki bu yapı böylesi bir çalışmaya açık ve kendilerini daha fazla geliştirmeyi istiyorlar. Ancak tekrar vurgulamak gerekirse asıl sorun ve beklenti PYD ve YPG’nin bir rahatlık, tolerans ve işbirliği ortamı sağlayıp diğer düşünce ve partilere çalışma alanı verip vermeyecekleri meselesidir. Tabi ki, biz şiddet içermeyen anlayışlara çalışma ortamı sağlanmasından bahsediyoruz ve yukarıda değindiğim hususlar bizce önem arz eden meselelerdir.

Amude olaylarını da incelediğinizi duydum. Doğru mu bu?
Evet doğru. Biz ayrıca Amude’yi de ziyaret ettik ve halen delilleri inceleme aşamasındayız. Aşırı güç kullanımına dair kaygılarımız mevcut, ancak savaşçılara karşı şiddet kullanılıp kullanılmadığından emin olmak için araştırmalarımızı devam ettirmek zorundayız. Asayiş yetkilileri bir savaşçılarının hayatını kaybettiğini söylüyorlar. Diğer tarafın iddiası ise bu kişinin protestolar sırasında değil, Haseke’deki çatışmada hayatını kaybettiğiydi. Sonuçta bunlar sadece iddialar ve bizler araştırmalarımız neticesinde bir sonuca varabileceğiz. Ancak sunu söyleyeyim ki bunun takipçisiyiz ve bu konudaki görüşümüzü bildireceğiz.

Ziyaretiniz Rojava’da demokratik özerklik ilan edilen bir döneme denk geldi. Bu konuda ne söylemek istersiniz?
PYD’nin bu yönetimde güçlü bir rol oynadığını düşünüyorum. Sanırım bunu kimse inkar edemez ve onların bunu inkar edeceğini düşünmüyorum. Yine ana temamıza dönecek olursak bu yapı gerçekten bir yönetime mi dönüşüyor yoksa bir hükümranlık aygıtı mı oluyor? Bu ikisi ayrı şeyler. PYD kuskusuz alandaki en güçlü yapı ve hükümet oluşumunda en güçlü etkiye sahipler.

Son olarak Esad güçlerinin Kamişlo ve çevresindeki yerleşim birimlerindeki varlığı ile ilgili durum nedir? Kamişlo’da bazı giriş ve çıkışların kontrol edildiğini biliyorum. Esad güçlerinin Kürt şehirlerindeki durumunu nasıl gördünüz?
Esad güçleri esas olarak Kamislo’da üç yerde bulunuyor. Birincisi ‘Güvenlik Meydanı’ adı verilen merkez mahallede. Sanırım bu bazı Arap mahallelerini de kapsıyor. İkincisi, Türkiye ile olan sınır kapısı, üçüncüsü de havaalanında. Bir kaç hafta önce Birleşmiş Milletler Dünya Yiyecek Programı bu havaalanı üzerinden insani yardım malzemeleri göndermişti. Yerel yetkililerin bize anlattığına göre, bir gram tahıl ya da pirincin bile Kurt bölgelerine ulaşmamış! Bu yardımlar büyük bir ihtimalle hükümetin denetimindeki bölgelere dağıtıldılar çünkü Kürt Bölgeleri’ne ulaştırılmadığı kesin. Öte yandan Esad güçleri ile Asayiş arasında bir çatışmasızlık anlaşması söz konusu. Sokakta birbirleriyle karşılaşıyorlar ancak iki taraf da çatışmadan kaçınıyor. Her iki kesimde de karşılıklı bir tolerans var ve birbirlerinin varlığına göz yumma konusunda anlaşmış gibiler.

Böyle bir anlaşmanın nedeni ne sizce?
Bana göre su anda birbirleriyle çatışmaları her iki tarafın da çıkarına değil. Böyle bir çatışma ancak iki tarafın ortak düşmanlarının işine yarar. İsim vermek gerekirse İslamcı güçlerin işine yarar. Bu yüzden karşılıklı bir çatışmasızlık anlayışı ve tolerans hakim. Ancak bunun böyle ne kadar devam edeceğini kestirmek güç. Sanırım ortak düşmanları var oldukça ya da siyasi dinamikler değişmedikçe bu durum böyle devam edecek ancak ondan sonra ne olur kestirmek zor. Bu bir soru işareti olarak duruyor.

Biliyorum son soru demiştim ama kısaca İslamcı Cihatçılarından da bahsedebilir misiniz? Onların da karıştığı insan hakları ihlalleri veya savaş suçları tespit ettiniz mi?
Evet. Hem de ilk sırada bu gruplar geliyor. Çünkü onlar ayrımsız bir şiddet uyguluyorlar ve bu çoğu zaman sivillerin ölümüne yol açıyor. Tabii bir de geçmişte sıkça rastlanan sivillerin kaçırılması sorunu vardı ve halen yer yer devam etmekte. Öte yandan ele gecen savaşçılara uygulanan kötü muamele durumu var. Geçenlerde Afrin’de ele geçirilen YPG’li savaşçıların kafalarının kesildiğine dair korkunç haberler gördümi. Bu aşırı bir şiddet ve bir savaş suçu örneği. Savaş esirlerine insanca muamele etmek zorundasınız.

Son olarak Resulayn (Serekaniye) ziyaret edemedik ama orada insanlar hastanelerin yağmalanmasından şikâyet ediyorlar. İslamcı güçler kasabaya hakimken hastanelerdeki medikal gereçleri çalıp götürmüşler. Bu tabi ki ciddi bir ihlal. Orası sivil bir hastaneydi ve insanlar o gereçleri çok güçlükle dışarıdan temin ediyorlardı.

http://www.radikal.com.tr/dunya/hrwye_gore_rojavanin_basarilari_ve_acmazlari-1179955

Polat Can: Rojava’da Kürtlerin Durumu İyi, Araplar Daha Zorda

Image

Polat Can Til Maruf kasabasının girişinde görülüyor

Suriye’nin kuzeyinde, Kürtlerin yaşadığı Rojava bölgesinde kurulan özerk yönetimin savunma gücü olarak gösterilen Halk Savunma Birlikleri (YPG) yeni Genel Medya Sorumlusu Polat Can, Til Maruf kasabasında yaşanan çatışmaların ardından bölgedeki genel askeri ve siyasi duruma ilişkin olarak sorularımızı yanıtladı.

Sayın Polat Can Til Maruf kasabası elinize geçtikten sonra oradaki genel durum nedir?

Til Maruf Perşembe sabahı güçlerimiz tarafından Irak Şam İslam Devleti (IŞİD), El Nusra ve Ahrar el Şam’ın elinden kurtarıldı. Bu çeteci güçlerinin yerleştirdiği mayınları temizlemekle meşguldük birkaç gün. Cuma günü birçok basın mensubu bölgeye gelip, incelemelerde bulundu. Şunu söyleyebiliriz ki özellikle Kürtlerin dini mekânlarına yönelik çok vahşice saldırılar gerçekleştirilmiş.

Image

Şunu sormak istiyorum, Din adıyla hareket ettiğini söyleyen bu tür örgütler kutsal mekânlara, ibadethanelere saldırıyorlar… Bu gruplar bu tür saldırılardan ne tür bir çıkar sağlamayı umuyor?
Bu durum belki birçok kişiye tuhaf gelebilir neden böyle yapıyorlar diye! Biz yaklaşık iki yıldır bu tür örgüt ve çetelerle savaşıyoruz, az çok onların kişilik yapıları ve psikolojilerini, ahlak yapılarını bildiğimiz için, bu yaptıklarına şaşırmıyoruz. Ama ilk defa Kürtlere ait bir dini mekâna saldırıyorlar. Bu cami ve dergâh sadece Kürtler için değil, Araplar ve Türkler için oldukça kutsal ve önemli bir yerdi. Xiznewi şeylerinin yüzbinlerce müridi var. Bu saldırıda Şeyh Abidin Xiznewi’nin türbesini tamamen yerle bir etmişler. Yine, buradaki medrese ve cami, ne yazık ki yerle bir olmuş durumda. İçinde birçok Kuran-ı Kerim’in da bulunduğu, dini kitapların yer aldığı kütüphaneyi de ateşe vermişler.

Image

 

Bu kutsal yapıların yanı sıra, evleri araçları talan etmişler, onlarca evi ve arabayı da yakmışlar. Tarih kitaplarında Hülagû ve Cengiz Han ordularının yaptığı talanı, katliam ve yağmalamaları hepimiz az çok okumuşuzdur. İslamiyet adına hareket ettiğini söyleyen bu örgüt ve çeteler de aynı şekilde katliam ve talan yapıyorlar.

Mayınlardan söz ettiniz. Peki, bu durum direk sivilleri de hedef alan bir şey değil mi?
Sivil insanların hayatı IŞİD ve diğer çetelerin hiç umurunda değil ki! Eğer öyle olsaydı Suriye’de yüzbinlerce masum insan öldürüldü, milyonlarcası yer değiştirmek zorunda kaldı. Yine, 6 milyon insan komşu devletlere sığınmak zorunda kaldı. Bugün Suriye’de insanlar aç, çocukların yiyebileceği yemek yok. Bütün bu olumsuz tablonun oluşmasında bu çetelerin etkisi çok fazla ve onlar yüzünden bu tür trajediler yaşanmaya devam ediyor. Onların umurunda mı çocuklar açlıktan ölmüş, Suriye bu duruma düşmüş, milyonlarcası göç etmiş? Arkalarında bıraktıkları mayınlara çocuklar, siviller gelip basmış, sonucunda sakat kalmış, ölmüş bunların hiç umurunda değil. Bu çeteler hiçbir zaman savaş hukuku gözetmedi, sivil, asker ayırımı yapmadı ve böyle bir hassasiyetleri de hiç olmadı. Eğer öyle olsaydı sivil alanlara yönelik bombalı saldırılar gerçekleştirmezlerdi. Kamişlo, Tirbesiye, Derik’te bombalı araçlarla saldırdılar. Bu şehirlerde yaşayan herkes asker mi sanki! Ama bu tür şeyler onlar için hiç önemli değil. Bu çetelerden geriye kalan kitaplar var elimizde. O kitaplarda deniliyor ki, “Eğer eyleminiz amacına ulaşmışsa, sivil insanların ölmesi sorun değil. O insanlar masum ise şehit olurlar ama değillerse zaten ölmeyi de hak etmişler demektir.”

Peki, ölü ve yaralı sayısı hakkında net bir bilgiye sahip misiniz?
Büyük bir sevinçle belirtmeliyim ki şimdiye kadar bu çatışma kapsamında YPG’den ve sivillerden herhangi bir kayıp yaşanmadı. Hafif yaralılar var. Çetelerden ise 13 tanesi YPG tarafından öldürüldü, birçoğu ise yaralandı. Ayrıca 9 tanesi de sağ olarak yakalandı ki şu an elimizdeler. Yine, bu çetecilerden başta 1 doçka, 3 BKC ve 15 adet Kaleşnikof olmak üzere çeşitli sayıda cephane ele geçirildi. Ama tam sayıyı bilmemekle birlikte, 15 kadar sivilin bu çeteler tarafından kaçırıldığını biliyoruz. Şunu de ekleyeyim ki Çeteler tarafından döşenen mayınları temizlemek, ateşe verilen evleri söndürmek için çok çaba harcadık.

Bazı Kürt siyasetçileri YPG’yi eleştiriyorlar, ‘Arap köylerinde ne işleri var. YPG böyle yaparak Kürtleri belanın içine çekiyor’ diye. Bu konuda neler söylemek istersiniz?
Biz kendilerini vicdan sahibi olmaya davet ediyoruz. Dilin kemiği yok malum. Oturdukları yerden her türlü sözü söyleme hakkını kendilerinde buluyorlar. Bir halkın ölüm-kalım durumu söz konusuyken, bu türden yorumlar gerçekten de insafsızca. Til Maruf kasabası çeteci grupların elindeki Til Hamis’a sadece beş kilometre mesafede. Bunlar Til Maruf’a Til Hamis’ten gelerek saldırdılar. Şunu da belirteyim ki bu çetelerin çoğu Libyalı! Aralarında Rakka’dan gelenler de var ama çoğu Libya’dan gelenler. Biz kendimizi, bölgemizi, köylerimiz korumak, savunmak zorundayız. Sadece oturduğumuz yerden, üstümüze gelmesinler demekle olmaz. Biz kendi köylerimizi, şehirlerimizi savunmak zorundayız. Bunun için de mutlaka kendi şehirlerimizin etrafında tehlike yaratabilecek yerleri kontrol altına almamız, güvenlik çember yaratmamız lazım. Aksi takdirde bugün Til Maruf’ta olanlar diğer bölgelerde de tekrarlanır. Kürtlerin, bölgedeki diğer halkların ve demokrasinin düşmanı olan bu çeteci güçlerin böylesi saldırılarını önlemek için buna mecburuz. Düşünün tonlarca patlayıcı bir araca yükleyip, insanların ortasında patlatıyorlar. Nitekim böyle saldırılar Kamişlo’da, Tirbespi’de ve Dêrik gibi yerlerde yapıldı da! Biz kendi toraklarımız ve halkımızı korumak için her türlü fedakârlığı yapmaktan, gerektiğinde canımızı da vermekten çekinmeyeceğiz.

Bir de şunu belirtmek istiyorum ki bu çetelerden zarar gören sadece Kürtler değil. On binlerce Arap vatandaş da bu çetelerden mağdurlar. Kürtlerin durumu iyi, arkasında YPG var. Ama Rojava’daki Araplar öyle değil, kendilerini savunacak güçleri de pek yok. O nedenledir ki bizi kendi bölgelerine davet ediyorlar ve bu çetelerden korumamızı rica ediyorlar. Yine, bundan dolayı da YPG içinde birçok Arap arkadaşımız var.

Peki, bu söylediğiniz doğruysa niye bu tür eleştiriler geliyor o zaman?
Çünkü bu insanlar bizi eleştirmeyi görevleri haline getirmişler. Ne yaparsanız, yapın biz sizi eleştireceğiz diyorlar. Canımızı bile versek, niye öldünüz diyecekler. Herhangi bir faaliyeti yok bu insanların. Kendi rahatlıkları için kaçıp, yurtdışına gitmişler. Akşama kadar internet başında oturup, YPG’yi eleştirmeyi kendilerine görev edinmişler. Ama halkımız bu iflas etmiş inşaları çok iyi tanıyor, o nedenle de itibar etmiyor böylelerine.

Image

ImageImage

Fotoğraflar: Xoşman Qado

http://www.radikal.com.tr/dunya/rojavada_kurtlerin_durumu_iyi_araplar_daha_zorda-1179247

‘Kürtler ile Araplar Arasına Fitne Sokmaya Çalışıldı’

YPG’nin stratejik öneme sahip Til Birak şehrini kontrolü altına alması hem Kürt kamuoyunda hem de uluslararası medyada oldukça yankı buldu. Bazı kuruluşlar YPG’nin şehirde sivillere yönelik katliam yaptıklarını öne sürdü. Bunun üzerine Kürt ve Arap siyasetçiler bir grup gazeteci ile birlikte Til Birak’a gidip incelemede bulundu. Heyette yer alan Batı Kürdistan Halk Meclisi (MRGK) Eşbaşkanı Abdulselam Ahmed sorularımızı yanıtladı.

Haber: Mutlu Çiviroğlu / Arşivi

MRGK Eşbaşkanı Abdulselam Ahmed (sol baştaki) ve beraberindeki heyet Arap ileri gelenleriyle bir araya geldi

Sayın Ahmed, YPG tarafından kontrolü sağlanan Til Birak’a bir ziyarette bulundunuz. Gidiş nedeniniz neydi? 

Bazı kesimler Kürtler ile Araplar arasına fitne sokmaya çalışıyordu. Bu savaşı Kürt ve Arap savaşı olarak göstermek istiyorlardı. Karalama politikası izleniyordu. Orada katliam ve tecavüzler olduğuna dair yalan yanlış şeyler söyleniyordu. Bizler de Arap aşiretlerinin ileri gelenleriyle birlikte bölgeye geçtik. Yanımıza gazetecilerden oluşan bir heyeti de aldık. Böyle bir şey olmadığına dair durumu yerinde tespit etmeye gittik. Çeşitli medya organlarında, internet sitelerinde dolaşan haberlerin doğru olmadığını göstermek istedik. Bunun için bir mektup ulaştırıldı. Bölgeye giden heyet ‘Cizire Kent Komitesi’ adına orada temaslarda bulundu.

O medya organlarından biri de Suriye Ulusal Konseyi’ne (SUK) yakınlığı ile bilinen Orient TV’ydi. Kanal, birçok kişinin öldürüldüğü, katliam yapıldığına dair haberler yayınlamıştı sanırım. Sizin heyetinizin ziyaretinden sonra bu tür haberlerini tekzip etti mi?

Hayır, şu ana kadar herhangi bir düzeltme veya tekzipte bulunmadılar. Onların Kürtçe servisi muhabirleri de bizimle birlikte Til Birak’a geldiler ve oradaki durumu kendi gözleriyle gördüler. Zaten Orient TV de, Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) gibi, Nusra Cephesi gibi radikal ve de şovenist anlayışların siyasetine hizmet ediyor. Radikal, şovenist, karışıklık yaratmak isteyen, Kürtlere düşman gruplara hizmet ediyor. Diyebiliriz ki yaklaşımları şovenistçedir, Kürtlere karşı bir duruş sergiliyorlar. Onların bize karşı tavırları, bizim bölgelerimizdeki istikrar ve huzuru çekememezliktir. Bizim kontrolümüzdeki bölgelerde Kürtler, Araplar ve Süryaniler birlikte barış içinde yaşıyorlar. Bu tür yayınlarla bölgeyi karıştırmak, Kürtler ve Araplar arasında savaş çıkarmak istiyorlar. Ne yazık ki bu anlayış rejime ve bölgelerimize girmek isteyen radikal gruplara hizmet ediyor.

Bölgedeki Arap ileri gelenleri ile de görüştüğünüzü söylüyorsunuz. Onların yaklaşımı nedir? Sizden ne tür istekleri oldu, sizi nasıl karşıladılar?

Dün yeni kurulan komitemizin girişimleriyle tutuklanan 36 kişiyi serbest bıraktırdık. Bugün de 50 kişinin serbest bırakılmasını sağladık. Huzurun sağlanması için, IŞİD gibi, Nusra Cephesi gibi radikal gruplara yardım eden bu kişileri serbest bıraktık. Biz bölgedeki Arap ileri gelenlerinin çoğunun IŞİD ve Nusra gibi radikal örgütlere karşı olduklarını biliyoruz. Onlar da bölgelerinin huzurlu olmasını istiyor, o nedenle de ellerini Kürtlere uzatıyorlar. Onların yaklaşımlarının genelde olumlu olduğunu söyleyebiliriz. Duruma makul bir şekilde yaklaşıyorlar ve Kürtlerle birlikte hareket etmenin kendi çıkarlarına olduğunu görüyorlar. Çünkü YPG şu anda Rojava’yı, ayırım gözetmeksizin, tüm bileşenleriyle birlikte savunuyor.

Peki, Til Birak’ın Kürtler için önemi nedir?

Bilindiği üzere Til Birak Kürt ve Arapların birlikte yaşadığı bir şehirdir. Kamışlı şehrinin 40 km güneyinde yer almaktadır. Ayrıca Kamışlı ile Haseke karayolu üzerinde stratejik bir noktadadır. Birçok yolun bağlandığı bir yerdir. Til Birak üzerinden, Kuzey tarafından birçok Kürt şehrine geçişler sağlanabiliyor. Radikal gruplar bu şehri ele geçirmişlerdi. Bu şehirden de çevredeki Kürt köylerine saldırıyorlardı. Zaten Til Birak’taki insanları da göçe zorlamışlardı. Bu güçlerin orada bulunması tüm bölge için sorun oluşturuyordu. Til Birak’ı kullanarak Kamışlı ve Kürt bölgelerine saldırmak istiyorlardı. Yol kesiyorlardı, insanları kaçırıyorlardı. Oradaki halkın talebi üzerine YPG müdahalede bulundu ve IŞİD ile Nusra’yı oradan çıkardı.

Bazı Kürt liderler Arap şehirlerine girdiği için YPG’yi eleştiriyorlar. Dün de Pêşverû lideri Hamid Derwiş’in açıklamaları vardı. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Cenevre’de Kürtler adına konuşan Hamid Derwiş ve onun gibi siyasetçilerinin açıklamalarına uysaydık tüm bölgemiz IŞİD ve Nusra’nın elinde olurdu. Derwiş ve onun gibilerinin mantığına göre, Kürtlerin ve Arapların birlikte yaşadığı Til Temir, Serêkaniyê, Tirbespi ve Çilaxa gibi şehirleri de kurtarmamamız gerekiyordu! Yine Haseke şehrinin de bir kısmı Rojava sınırları dahilindedir. Onlara göre, Haseke’ye de girmememiz gerekiyor, orayı da IŞİD ile Nusra’yı gibi gruplara bırakmalıyız! Bu mantıkla baktığımızda bugün Til Koçer’in de IŞİD kontrolünde olması gerekiyordu. Bu kesimler ellerinde Kürdistan haritalarıyla dolaşıyorlar ve büyük taleplerde bulunuyorlar. Bu bahsedilen yerler de o haritanın sınırları içindedir! O yüzden söylediklerinin hiçbir değeri yok çünkü yanlış bir mantık ile hareket ediyorlar. Bu söylediklerinde Kürtlerin hiçbir çıkarı yoktur. Kendi partilerinin küçük hesaplarıyla olaylara yaklaşıyorlar ama durum hiç de öyle değil. Kıskançlık gözüyle bakıyorlar ki bu kabul edilebilir bir durum değil. Devrimin başlaması ile birlikte Rojava’yı da bırakmışlar. Bölgede hiçbir etkinlikleri kalmamış. Bölgedeki duruma vakıf değiller, bilmiyorlar ne olup bittiğini. Til Birak, IŞİD ve Nusra’nın merkezi haline gelmişti. Buradan Kürtlerin şehir ve köylerine saldırıyorlardı. Til Birak Arap şehri olduğu kadar aynı zamanda Kürt şehridir de.

Geçenlerde Kamışlı’da asayiş ve rejim güçleri arasında bir gerginlik yaşanmıştı. Şehirdeki son durum nedir?

Kamışlı’da durum sakin ve huzurlu. Birkaç gün önce bir gerginlik yaşandı. Devlet güçleri iki Süryani vatandaşı tutuklamıştı. Bizim asayiş birimlerimiz duruma müdahale etti. Devlet güçleri ve asayişimiz arasında bir çatışma yaşandı. Asayiş güçlerimiz de rejimin kurumlarına el koymak zorunda kaldı ve onlardan 15 kişiyi tutukladı. Sonunda rejim iki Süryani vatandaşı serbest bıraktı. Bunun üzerine asayiş de elindeki 15 kişiyi serbest bıraktı.

http://www.radikal.com.tr/dunya/kurtler_ile_araplar_arasina_fitne_sokmaya_calisildi-1178752