Di vê xelekê de Afganistan û Sûrîye û daxuyanîyên Serfermandarê HSD’ê Mazlum Ebdî hene.
Category Archives: Suriye
Bûyerên li Afganistanê li Amerîka çawa tên nirxandin? Gelo Amerîkî ji Îraq û Sûrîyê jî hêzên xwe derxînin? Me di programa ‘Ji Washingtonê’ de ev mijar û hin mijarên din nirxandin.
Mutlu Çiviroğlu di bernameya “Ji Washingtonê” pêşnîyara USCIRF ya nasîna Rêvebirîya Xweser ya Bakur û Rojhilata Sûrîyê ji alîyê hikûmeta Amerîkî ve û çend mijarên din nirxand.
Fermandarê Giştî yê HSD’ê MazloumAbdi di hevpeyvîna taybet ya Dengê Amerîka de bersîva pirsên hevkarê me Mutlu Civiroglu dide, mijarên girîng dinirxîne. Li bendê bin!
Fermandarê Giştî yê HSD’ê @MazloumAbdi di hevpeyvîna taybet ya Dengê Amerîka de bersîva pirsên hevkarê me @mutludc dide, mijarên girîng dinirxîne. Li bendê bin! #TwitterKurds#SDF
Çiviroğlu: Biden yönetimiyle Türkiye’ye açık çek siyaseti son buldu
İSTANBUL – ABD Başkanı Joe Biden yönetimiyle Türkiye’ye karşı açık çek siyasetinin sonlandığını belirten gazeteci Mutlu Çiviroğlu, müttefiklik ruhuna uygun davranmayan Türkiye’yi zor günlerin beklediğini söyledi. Donald Trump yönetiminden koltuğu devralıp 20 Ocak’ta göreve başlayan ABD’nin 46’ncı Başkanı Joe Biden’ın Türkiye’ye yönelik politikaları, yapılan açıklamalar ve takınılan tavırlarla giderek belirginleşiyor. AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile Trump ikilisi arasındaki kişisel ilişki tarzını bitiren Biden, pek çok ülke lideriyle görüşme yapmasına rağmen halen Erdoğan ile görüşmedi.
SENATÖRLERİN MEKTUBU Öte yanan Biden yönetimiyle birlikte HDP eski Eş Genel Başkanı Selehattin Demirtaş ve iş insanı Osman Kavala’nın tutukluluğu ile ilgili gelişmeler, Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerine yönelik tutuklama ve baskılara son verilmesi çağrıları da yapılırken, Cumhuriyetçi ve Demokrat 54 Senatörün, Erdoğan’ın içeride ve dışarıda muhalifleri bastıran “otoriter gidişatına dur denilmesi” için Biden’e yazdığı mektup da geniş yankı buldu.
AKAR’IN ÖNERİSİ KARŞILIK BULMADI Aynı zamanda Türkiye’yi en çok zorlayacak meselelerden biri olan S-400’lere ilişkin Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın Suriye’de Kürtlere desteğin kesilmesine karşı “Girit” modeli önerisi ise ABD’de karşılık bulmadı. Biden’ın Türkiye’ye yönelik politikalarına ilişkin değerlendirmelerde bulunan Amerika’da yaşayan gazeteci Mutlu Çiviroğlu, Erdoğan’a olan tepkinin yanı sıra Amerika’da kamuoyundan yöneticilere kadar pek çok kesimde Kürtlere yönelik oluşan sempatinin, Kürtler için önemli fırsatlar yaratabileceğine dikkat çekti.
ERDOĞAN’A DOKUNMAMA SİYASETİ Çiviroğlu, Biden ve yönetimiyle birlikte Trump döneminde etkisiz duruma getirilen Dışişleri Bakanlığı ve Büyükelçiliğin aktifleştirileceğini, Erdoğan-Trump ikilisine dayanan ikili ilişkinin yerini kurumsal ilişkilerin alacağını belirtti. Erdoğan’ın ikili ilişki tarzından çok faydalandığı ve isteklerini Trump’a kabul ettirdiği yönünde yaygın bir görüş olduğunu dile getiren Çiviroğlu, “Biden ile birlikte bunlar son buldu. Biden birçok lider ile görüşmesine rağmen halen Erdoğan ile görüşmedi. Yansıyan bilgilere göre; Erdoğan’ın çabaları olmuş ama görüşme kabul edilmemiş. Bu da Biden’in daha önce belirttiği, Erdoğan’ı birçok sorunun sorumlusu gören bakış açısının yansıması. Bu durum Washington’da Biden’in ‘Erdoğan’a dokunulmazlık siyasetine son vermesi’ olarak yorumlanıyor” diye konuştu.
KÜRTLER İÇİN FIRSAT Yeni yönetimin Kürt sorununa olası yaklaşımını değerlendiren Çiviroğlu, hem Biden’ın hem de yeni yönetimin Kürtlere yönelik sempatisi olduğuna işaret etti. Çiviroğlu, Biden’ın 40 yıla yakın bir süre Senatörlük yaptığını, Kürtleri tanıyan, Kürt liderlerle görüşmeler gerçekleştiren, Federe Kürdistan Bölgesi’ni ziyaret eden bir isim olduğunu aktardı. Biden’in, Trump’ın Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi’nden çekilme kararına çok sert tepki verdiğini hatırlatan Çiviroğlu, “Biden Kürtlere vefasızlık yapıldığı, Kürtlerin Türkiye’nin insafına bırakıldığı şeklinde açıklama yapmış bir siyasetçi. Amerika basınında da Kürtleri en iyi tanıyan başkan olarak adlandırılıyor. Dışişleri Bakanlığı, Savunma Bakanlığı ve Kuzey Afrika ve Ortadoğu Koordinatörlüğü, Başkan Yardımcılığı gibi önemli yerlere Kürtleri iyi tanıyan isimler atandı. Bunları bir araya getirdiğimizde Kürtler lehine gelişebilecek bir potansiyel olduğu görülüyor. Bunu söylerken, tabi Kürtlerin nasıl bir siyaset yürüteceği de belirleyici olacak. Biden’ın Erdoğan’a karşı sert bakış açısı ve Kürtlere sempatisi Kürtler lehine bir potansiyel oluşturuyor” diye anlattı.
KÜRTLER NE YAPACAK? Çiviroğlu, Kürtlerin devlet olmayan bir güç olduğunu ve ABD’nin ilişkilerini merkezi devlet güçleriyle geliştirdiğini belirterek, Türkiye’nin ABD’nin bir müttefiki olduğunun unutulmaması gerektiğini söyledi. Kürtlere yönelik sempatinin ya da Erdoğan’a kızgınlığın ABD’nin Türkiye’yi yok sayacağı veya vazgeçeceği anlamını taşımayacağını dile getiren Çiviroğlu, yeni denklemde HDP, Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi ve diğer parçalardaki Kürt parti ve liderlerin geliştirecekleri ilişkilerin önemine değindi.
BÜYÜK AĞABEY ROLÜNE DÖNÜŞ Biden yönetiminin önceki dönemlerde olduğu gibi Trump’tan farklı olarak uluslararası ilişkilere ve global role ağırlık vereceğine işaret eden Çiviroğlu, “Bu da Amerika’nın müttefikleriyle daha sıcak bir ilişki içerisinde olması, uluslararası alanda askeri, siyasi, diplomatik rolüne dönüş yapması, ikinci dünya savaşı sonrası kazandığı batı dünyasının büyük ağabeyi rolüne dönüş yapması demek. Bu bağlamda yeni yönetim dünyada yaşananlara çok güçlü tepki verecektir. Rusya’da Navalny’nin tutuklanması ve Myanmar’da askeri cuntanın yaptığı darbeye verilen anlık tepkiler görülüyor. Aynı zamanda Demirtaş ve Kavala ile ilgili açıklamalar yapıldı. Bu, ABD’nin dış siyasetteki aktif tavrını göreceğimizin işareti” dedi.
DIŞ SİYASETTE AKTİF DÖNEM Biden’nin uluslararası siyasette ilişkilere önem vereceği, müttefikliklerini destekleyeceğini ve müttefiklik ruhuna aykırı davrananları da yaptırımlara tabi tutacağını söyleyen Çiviroğlu, “O nedenle Türkiye konusunda da çok ciddi tepkiler verileceği öngörülüyor. Zaten devir teslim, kongre sorunları, Trump’ın ikinci kez azledilme mahkemesi gibi durumları düşündüğümüzde, hükümet henüz doğru dürüst çalışmaya başlamamışken bile verilen tepkiler gelecekteki bakış açısını ortaya koyuyor. Son birkaç yılda dünyada gelişen otoriter rejimlerin biraz da Amerika’nın uluslararası arenada olmamasından kaynaklandığı görüşü hakim. Bu nedenle kendi rolünü oynayarak demokratikleşme çabalarını da destekleyecek” ifadelerini kullandı.
SENATÖRLERİN TÜRKİYE MEKTUBU Bir süre önce Demokrat ve Cumhuriyetçi 54 Senatörün Türkiye’ye ilişkin Biden’a gönderdiği mektubu hatırlatan Çiviroğlu, “Mektupta Biden’dan Türkiye’deki anti-demokratik uygulamalara tepki göstermesi, insan hakları, barış gibi kavramları öne çıkarması, cezaevinde bulunan binlerce insanın salıverilmesi gibi talepler dile getiriliyor. Suriyeli Kürtlere saldırıların da eleştirildiği ve S400’lerin çok büyük bir yanlış olduğu vurgulanıyor. Zaten Biden ve yönetiminin tepki vereceğini görebiliyoruz. Selahattin Demirtaş, Osman Kavala ve Boğaziçi Üniversitesi protestolarına gösterilen tepkiler bunu gösteriyor. Kongre’de, kamuoyunda ve buradaki düşünce kuruluşları son yıllarda Türkiye’ye karşı çok sert bir bakış açısı var. Türkiye’nin müttefiklik ruhuna uygun davranmadığı, son yıllarda bölgedeki istikrarsızlığın temel unsurlarından olduğu vurgusu sıkça yapılıyor” diye belirtti.
AÇIK ÇEK SİYASETİ SONLANDIRILDI Çiviroğlu, mektubun Demokrat ve Cumhuriyetçi senatörler tarafından ortak bir şekilde gönderilmesinin Biden’ın işini kolaylaştıracağı değerlendirmesinde bulunarak, şunları söyledi: “Kongre’nin her iki partisinin senatörleriyle bu girişimleri yapması, Biden ve yönetiminin işini daha da kolaylaştıracaktır. Bu bağlamda önümüzdeki dönemlerde Türkiye’yi daha zor bir dönemin beklediğini görebiliyoruz. Özellikle S-400 ve Suriyeli Kürtlere yönelik politikalarının yarattığı rahatsızlık bağlamında sıkıntılı bir dönem geçireceğini söyleyebiliriz. Çünkü yeni hükümet, Türkiye’ye karşı açık çek siyasetini sonlandırdı. Washinton’da Türkiye’nin yürüttüğü siyaset için Erdoğan’ın cezalandırılması gerektiği çok ciddi şekilde dillendiriliyor.”
S-400 VE KÜRT ÇIKMAZI Türkiye’nin S-400 füze sistemine ilişkin ABD’nin Kuzey ve Doğu Suriye’de Kürtlere desteğini çekmesi karşılığında “Girit” modeli önerisine değinen Çiviroğlu, ABD’nin NATO üyesi bir ülkenin S-400 sistemini kullanmasını kabul etmeyeceğini, bu bağlamda ara formüllere yanaşmayacağı değerlendirmesinde bulundu. S-400’lerin ABD silahlarına karşı büyük bir tehlike olarak görüldüğünün altını çizen Çiviroğlu, “Türkiye daha ağır yaptırımlarla karşı karşıya gelebilir. Bu yüzden Türkiye’nin de birtakım arayışlar içerisinde olduğu görülüyor ama ara bir formül olması zor gibi. Bu da S-400’lerin elden çıkarılması, başka bir ülkeye satılması ya da depolarda bırakılması gibi bir duruma denk geliyor. S-400’ler ile Girit modelindeki S-300’lerin durumunun çok farklı olduğu Amerika basınında çok dillendiriliyor. S-400’lerin kapasitesinin kıyaslanamayacak kadar güçlü olduğu, bu nedenle de NATO sistemleri ve Amerika silahlarına yaratacağı riskin çok olacağı, bu şekilde bir karşılaştırmanın olmayacağı dilendiriliyor. Bu yüzden neler olacağı Türkiye’nin nasıl bir tutum alacağına bakıyor. Ama Türkiye’nin mevcut tavrını sürdürmesi durumunda ciddi sorunlarla karşılaşılacağını da söylemek lazım” şeklinde konuştu.
KÜRT PAZARLIĞI Çiviroğlu, Türkiye’nin S-400’lere karşılık ABD’nin Suriye’de Kürtlere desteğini kesme formülünün kabul görmeyeceğinin altını çizerek, özellikle Kobanê süreciyle birlikte Amerika’da Kürtlere yönelik güçlü bir sempatinin oluştuğuna dikkat çekti. Bu durumu “Amerika’da var olan doğal Kürt lobisi” olarak tanımayan Çiviroğlu, Başkan Biden, Başkan Yardımcısı Kamala Harris, Kongre’nin büyük çoğunluğu ve Amerika kamuoyunun Trump’un Suriye’den çekilme kararına tepkilerini anımsattı. Amerika gibi kutuplaşmış bir toplumda her iki partinin ya da kamuoyunun üzerinde nadir olarak anlaşabildikleri konulardan birinin Kürtlerin durumu olduğunu ifade eden Çiviroğlu, “Bu nedenle Amerika’nın Türkiye ile ilişkisi doğrultusunda Kürtlerle ilişkisini keseceğini ve yalnız bırakacağını düşünmüyorum. Trump zamanında bile o kadar şeye rağmen Amerikan kamuoyu Trump’a geri adım attırdı” dedi.
KARŞILIKSIZ ARGÜMANLAR Kobanê süreciyle Amerika’nın Kürtlere bakışının değişmesinin yanı sıra yeni bir durumun da ortaya çıktığına işaret eden Çiviroğlu, “Rojava’da kendi uzmanları var, kendi güçleri var. Rojava ile ilgili bilgileri direkt oradaki güçlerinden alıyorlar. Yani Türkiye’nin gözüyle değil. Belki 5 sene, 10 sene önce Türkiye’nin argümanları çok daha karşılık buluyordu ama şu anda öyle değil. O nedenle Türkiye istiyor diye Amerika’nın böyle bir şey yapabileceği beklentisi yok. Dünya devletleri ve Amerika, Kürtleri Türkiye’nin gördüğü gibi görmüyor. YPG’yi, YPJ’yi, SDG’yi, Rojava’daki özerk yapılanmayı tehlike olarak görmüyor. Özellikle Suriye Kürtleri bağlamında Türkiye’nin argümanlarının karşılık bulmadığını söylemek lazım” belirlemesinde bulundu. MA / İdris Sayılğan
http://mezopotamyaajansi27.com/tum-haberler/content/view/125274
Pênc Roj Berî Hilbijartinên Amerîkî Lênerîneke Giştî
SDF has maintained its unity even in the face of Turkish occupation – US Middle East Analyst
Syrian Democratic Forces (North Press)
(North Press) – The Kurdish National Congress of North America (KNCNA), a nonprofit organization founded in 1988 focused on Kurdish rights and the attainment of an independent Kurdistan, held an online seminar on North and East Syria titled “Where’s Rojava Today?” on Saturday. The seminar’s panelists included Syrian Democratic Council Representative to the US Sinam Muhammad, Middle East Scholar Dr. Amy Austin Holmes, Rojava Activist and KNCNA Member Dr. Ihsan Efrini, and Kurdish Journalist and Analyst Mutlu Civiroglu.
The organization has been organizing conferences since 1988, and wanted to organize a conference in Washington, but “because of [coronavirus], we couldn’t go ahead, therefore we thought about a webinar,” Ihsan Efrini, a native of Afrin currently residing in Canada, told North Press. “In 2019, Rojava was trending, but it seems like people have forgotten the region. There is still a lot happening in the region that needs to be talked about,” he added about the need for such a conference to take place.
Sinam Muhammad opened the discussion by talking about the dissolution of the Syrian opposition and the invasion and occupation of her native Afrin. “Afrin was a painful moment not only for Afrinis, but for all people in Syria, and also Arabs. They felt that they were also under attack and worried about Turkish intervention in Syria, and this is what Turkey did [in Sere Kaniye and Tel Abyad].” Muhammad went on to discuss the completion of the first stage of the intra-Kurdish dialogue, stating, “It was so good that we reached an agreement together with the help of the United States, and I would like to thank Mr. William Roebuck this effort.” She added, “it is good for Kurdish parties to have unity…in order to have a stronger administration and stronger political solution to present to the future constitutional committee of Syria.”
Dr. Amy Holmes discussed several subjects, chief among them the unity of the Syrian Democratic Forces (SDF) as one of its key characteristics from which it draws its strength. “The SDF is a multi-ethnic force…and a multi-religious force, with Muslims, Christians, and Yezidis,” said Dr. Holmes, who previously completed a thorough and comprehensive study on the SDF in all regions of northeastern Syria.
“When Turkey invaded in October 2019…many people thought that the SDF would disintegrate, or that, for example, the Arabs in the SDF would defect – that they would go back to the regime with Assad, or that they would join Turkey…but really, nothing like that happened. There [were] no major defections within the SDF as the result of the Turkish intervention,” Holmes explained, later telling a personal anecdote about an Arab individual from Sere Kaniye who joined the SDF in 2015, as well as mentioning Kurds who joined the SDF to liberate Arab-majority areas such as Raqqa and Deir ez-Zor. “The SDF has maintained its unity even in the face of this Turkish aggression,” she continued.
Mutlu Civiroglu further commented on the talks, saying that “the initiative has brought a very optimistic atmosphere to the region…[it] has caused happiness among the people: activists, local people, military people, and politicians.” Civiroglu also mentioned local concern about the Caesar Act, saying “the other major topic in the region was the Caesar Act, and its impacts on the region under the Syrian Democratic Council or Syrian Democratic Forces’ control – how will the region be protected?”
The seminar lasted around an hour and a half, with each panelist sharing their views and answering viewer’s questions in the end. Many topics, including the intra-Kurdish negotiations, entry of the Kurdistan Region of Iraq-based Rojava Peshmerga into Rojava, the Turkish occupations of Afrin, Serekaniye, and Tel Abyad, and the efforts and unity of the Syrian Democratic Forces, were discussed during the meeting.
Reporting by Lucas Chapman
‘Kürdistan Bölgesi ile Rojava Kürdistanı Washington’a ortak mesaj verebilmeli’
Ruken Hatun Turhallı
BasNews – ABD’nin Irak’ta Kudüs Tugayları Komutanı Kasım Süleymani’ye karşı gerçekleştirdiği suikast ve daha öncesinde Irak’ta başlayan, yoğunluk kazanan protesto eylemleri ile birlikte çok yönlü sorunlar yaşayan Irak, ABD’yle de derin sorunlar içerisine girdi. En son Irak Parlamentosu’nda ABD ve yabancı güçlerin ülke dışına çıkartılma kararı ardından, Irak bilinmezliğe doğru büyük bir hızla sürüklendi. Kürtlerin ve Suni Arapların parlamento oturumuna katılmamaları, mevcut kararı desteklememeleri bu süreçte Kürtlerin elini güçlendirdi. ABD ve Irak ilişkilerinde yaşanan kriz ve olası sonuçları, yaşanan durumun Kürdistan Bölgesi’ni etkileme boyutunu, ABD’de yaşayan deneyimli gazeteci ve siyasal analizci Mutlu Çiviroğlu’na sorduk.
Gazeteci ve Siyasal analizci Mutlu Çiviroğlu: ” ABD’nin Irak’la yaşadığı sorunlar Kürdistan Bölgesi için yeni fırsatlar doğurabilir. Bu nedenle Kürdistan Bölgesi ve Rojava’nın ABD ve Washington siyaseti açısından artık birlikte hareket etmeleri ve birlikte ortak taleplerde bulunmaları çok önemli. Özellikle Ortadoğu gibi her an her şeyin olabileceği ve her gün yeni fırsatların doğabileceği bir coğrafyada Kürtlerin bu şekilde birlikte hareket etmelerinin önemi her geçen gün daha da fazla ortaya çıkıyor.” dedi.
ABD’nin 2003 sonrası Irak’a dönük bir stratejisi oldu mu? ABD’nin Irak’ı Saddam’dan alarak İran’a sunduğu yönünde görüşler mevcut. Bu durum Amerika’da nasıl yorumlanıyor?
George W. Bush döneminde Amerika’nın Saddam’ı devirmeye yönelik içerisine girdiği tutuma ilişkin tartışmalar günümüze kadar birçok kesim tarafından eleştiriliyor. Aynı şekilde Obama’nın Irak’tan zamansız bir şekilde askerleri geri çekme kararı da birçok kesim tarafından, Irak’ta yaşanan istikrarsızlığın asıl sebebi olarak gösteriliyor. Özellikle Cumhuriyetçiler IŞİD’in doğuşunu ve Irak’ta yaşanan istikrarsızlığın asıl sebebinin Obama’nın zamansız asker çekmesinden kaynaklı olduğunu düşünüyor. Genel olarak Amerika’nın Irak operasyonu çok sert bir şekilde eleştirilere tabi tutuluyor.
Kasım ayında gerçekleşecek ABD seçimlerinde Demokratlardan aday olacağı belirtilen ve Irak operasyonuna aktif destek veren Joe Biden bu nedenle çok sert bir şekilde eleştiriliyor ve adaylığı tehlike altında görülüyor. Yani kısaca Irak operasyonu tartışmalarının, ABD’de de günümüze kadar hararetli bir şekilde devam ettiğini belirtebiliriz.
Başkan Trump’ın Irak’a dönük açıklamalarının net bir şekilde anlaşılmadığı tartışılıyor. Aslında mevcut haliyle ABD’nin dış siyasetinde ki duruşunun, Irak’a ilişkin siyasetinin de net olmadığı kanısı baskın durumda. Örneğin Trump’ın ‘Suriye’den çekileceğiz ama Irak’ta kalacağız’ söylemi, Kasım Süleymani’ye yapılan suikast, akabinde Irak Parlamentosu’nun yabancı güçler ve özellikle ABD’nin ülke topraklarından çıkmasına dönük aldığı karar ve özellikle Şii grupların bu konudaki tavırları, ABD’yi sıkıştıran bir durum olarak kabul edilmekte. Ama unutulmamalıdır ki her şeye rağmen Irak ABD’nin dış siyasetinde önemli bir yere sahip olan bir ülke.
Başkan Trump’ın Davos Zirvesi’nde hem Irak Cumhurbaşkanı Berhem Salih ve hem de Kürdistan Bölgesi Başkanı Neçirvan Barzani ile görüşmesi de bununla alakalı. Görüşmelerde Başkan Trump ırak için ‘ilişkilerimiz gayet iyi’ dese de ağır problemlerin olduğu aşikar. Fakat Kürtler açısından önemli olan, ABD’nin Irak’la ilişkilerinde ki belirsizlik ve istikrarsızlığın avantajlar doğurmasıdır. Bu durum Kürtler açısından doğru ele alınır ve kullanılırsa, hem Güney hem de Rojavalı Kürtler açısından büyük imkanlar yaratabilir. Kürtlerin böylesi problemli dönemlerde yüzlerinin Batı’ya ve ABD’ye dönük olması, hem Batı hem de ABD kamuoyunda büyük imkanların doğmasını sağlıyor. Zaten son dönemlerde Washington’da bu durum açık bir şekilde dillendiriliyor.
ABD’nin Irak’ta (Exxon Mobil şirketi) dışında ekonomik ve ticari ilişkilerinin olmadığı söyleniyor. ABD’yi Irak’ta tutan etkenler nelerdir?
Irak ABD’nin büyük yatırımlar yaptığı, askeri, ekonomik anlamda her türlü imkanını kullandığı bir saha. İran’a baskı uygulamak için de ideal bir alan. ABD Irak’ta olduğu sürece, bu coğrafyada etkinliğinin sürekli devam edeceği kanaatinde. Örneğin, ABD’nin Suriye ve Rojava Kürdistanı üzerindeki varlığı Irak üzerinden sağlanıyor. Rojava’ya lojistik teminini Irak üzerinden Semelka kapısından sağlıyor. Bu açıdan istikrarlı, Şii, Suni Arapların ve Kürtlerin bir arada yaşadığı bir Irak ABD için önemli.
Kürtler Irak ile ilişkilerini ‘zoraki evlilik ya da zoraki ev arkadaşlığına’ benzetiyorlar ve haklılar. Fakat ABD’nin yakın döneme kadar, Irak için düşündüğü ve uyguladığı, kendi menfaatleri açısından uygun gördüğü yapı; dini, mezhebi ve etnik bütün yapıların bir arada yaşamayı esas aldığı bir Irak’tır. Bunun ne kadar gerçekçi ve sahaya uygun bir durum olduğu tartışılması gereken bir realite. Irak’ta giderek artan Şii mezhep baskısı ve neredeyse bir bütün İran’ın hegemonyacı yaklaşımı altına girmeleri, bölgede yeni ve daha tehlikeli problemlere neden oluyor. Mevcut durum için ‘saatli bomba’ tabirini kullanmak çok da abartılı olmasa gerek.
Bildiğiniz gibi bu sene ABD’de Başkanlık seçimleri olacak ve Başkan Trump kamuoyu nezdinde zayıf bir Başkan olarak görülmek istemiyor. Bundan dolayı da İran’ın saldırılarına karşılık yeni bir hamle geliştirme olasılığının da mevcut olabileceği kanaatindeyim. ABD’nin Irak’ta ki ekonomik varlığını sadece Exxson Mobil olarak düşünmemek gerek. Bunun haricinde çok geniş ekonomik ilişkiler de mevcut. ABD’nin Ortadoğu’daki varlık siyaseti için Irak’ın jeopolitik ve lojistik arka cephesi konumu çok önemli. Irak’ta ki mevcut istikrarsızlık ve kaosta ABD’nin payının çok büyük olduğu düşünülüyor. Çünkü askeri bir operasyonu fiziksel olarak Irak’a yapan güç olarak biliniyor ve buranın bir istikrara kavuşması ABD’nin hem Dünya’da hem de ABD’de ki prestiji açısından çok önemli.
ABD’nin Ortadoğu ve Irak’a yönelik stratejisinde, Kürdistan Bölgesi’ne dönük özel bir siyaseti var mıdır?
ABD’nin Irak siyaseti, Bağdat merkezli, Şiilerin çoğunluğunu kabul eden, ama Sunileri ve Kürtleri de siyasi, ekonomik, toplumsal hayatta belirgin anlamda var olmasını benimseyen bir yaklaşımı esas alıyor. Yani ABD ilk süreçlerde belirlediği Cumhurbaşkanı Kürt, Başbakan Şii, Parlamento Başkanı Suni sisteminin istikrar açısından devam etmesi gerektiği kanaatine sahip. Zaten ABD’nin Kürdistan Bölgesine bakış açısı; Irak’ın İran eksenine kaymasını engellemek için denge unsuru olması gereken bir bölge şeklinde. ABD, Bağımsızlık referandumu sürecinde aslında bunu çok açık bir şekilde dillendirdi. Yani ABD’nin Kürdistan Bölgesi’ne yönelik siyasetinin, Kürdistan Bölgesini Irak’ın bir parçası olarak görmek istediğini belirtebiliriz. Zaten Irak’ın geleceği açısından Kürtlerin varlığını bir zorunluluk olarak gördüğü için ayrı bir yapı olarak görme yaklaşımına şimdilik karşı gibi duruyor. Özellikle Kürtlerin laik, coğrafyasındaki farklı bileşenlere pozitif yaklaşımları ve yüzlerinin Batı’ya dönük olmasından kaynaklı olarak, ABD Irak’ın geleceği açısından Kürtlerin varlığını olmazsa olmaz şeklinde görüyor. Fakat son dönemlerde İran’la fiili olarak yaşanan çatışma durumu ve burada ortaya çıkan Şii, Suni ve Kürtlerin tavır ve tutumlarından kaynaklı ABD’nin şimdiye kadar ki siyasetinin değişme ihtimali olabilir diye düşünüyorum ve böylesi bir değişikliğin Kürtlerin lehine olacağı kanaatindeyim. Ama bu durumda Kürtlerin bu yeni durumu nasıl kullanacakları önemli.
Özellikle ABD’de ve Washington’da Kürtler ve Kürtlerin temsili denildiğinde Rojavalı Kürtler ve Rojava önplana çıkmakta. Özellikle onlara dönük sempati ve destek oldukça fazla. Zaten ABD basınında Başkan Trum’ın Davos Zirvesinde Kürdistan Bölgesi Başkanı Neçirvan Barzani ile görüşmesin de, Trump’ın sanki karşısında Suriye Kürtlerinin temsilcisi ve lideri varmış gibi davrandığını yazıp çiziyorlar ve hatta eleştiriyorlar. Ama bu durumu şu şekilde de okuyabiliriz; ABD kamuoyunda Kürtler denildiğinde akla ilk gelen, Rojava Kürtleri ve bu durum aslında şu fırsatı doğuruyor diye düşünüyorum; Kürdistan Bölgesi ve Rojava’nın ABD ve Washington siyaseti açısından artık birlikte hareket etmeleri ve birlikte ortak taleplerde bulunmaları çok önemli. Özellikle Ortadoğu gibi her an her şeyin olabileceği ve her gün yeni fırsatların doğabileceği bir coğrafyada Kürtlerin bu şekilde birlikte hareket etmelerinin önemi her geçen gün daha da fazla ortaya çıkıyor.
2003’te ABD’nin Irak müdahalesi sırasında karadan askerlerini ve lojistik desteğini geçirebilmek için Türkiye’den istediği iznin, Türkiye Parlamentosunda çıkmaması ve ABD’nin güçlerini başka yerlerden götürmek zorunda kalması gibi bir durum Kürtlerin daha fazla önem kazanmasına sebep olmuştu. Zaten şu an ABD’de Kürtlere yönelik yanlış siyaset yaklaşımlarını eleştirenler, yöneticilere şunları söylüyorlar; ‘ İşte görüyor musunuz, bugün bile Irak’ta kalabiliyorsak bu Kürtler sayesinde. Kürtler Irak Parlamentosu oturumuna katılmayarak, alınan kararı protesto ettiler’. Kürtlerin kararda yer almaması, ABD karşıtı açıklamalar yapmaması ve Suriye’de ABD varlığını sağlayan tek güç olmaları nedeniyle, kamuoyu ve siyasetçiler nezdinde, Kürtlere yönelik genel anlamda ciddi bir sempati ve saygı durumu söz konusu. Bundan dolayı da herkes Kürtlere daha fazla önem verilmesi ve daha fazla değer verilmesi gerektiği kanaatinde. Ama dediğim gibi, bütün bu durumlar karşısında önemli ve belirleyici olacak olan şey; Kürtlerin hem kendi aralarında ki, hem de dışarıya yönelik geliştirecekleri tavır ve tutum olacak.
Kürtlere yönelik ABD’nin siyasetini bir de şu şekilde okumak gerektiği kanaatindeyim; ABD’nin dış siyaseti şu an birçok yerde belirsiz ve net değil. Mesela İran’a yönelik siyasetini ‘bir adım ileri, iki adım geri’ diye eleştirenler var. Kuzey Kore ile, Avrupa Birliği ile olan ilişkiler, Suriye konusunda, yani birçok dış siyaset konusunda net olmadığı göze çarpmakta. Bundan dolayı da ABD’nin dış siyasetini mevcut haliyle okuyabilmek ve hangi adımları atacağını kestirebilmek çok güç. Yani şunu iyi bilmek gerekir, belirsizlik sadece Kürtlere dönük bir durum değil. ABD’nin dış siyasetinde ki ana konularda da bu belirsizlik mevcut. Ama ne yazık ki Kürtler realist bir yaklaşımdan uzak bir şekilde ABD’ye yönelik büyük beklentilere girdiler. Tabi bu durumu sadece Kürdistan Bölgesi açısından değil, aynı zamanda Rojava açısından da söylüyorum. Katıldığım birçok toplantı, konferans ve röportajlarımda bunu dile getirmeye çalıştım. ABD’ye dönük bu türden beklentilerin gerçekçi olmadığını anlatmaya çalıştım. Ama ne yazık ki insanlarımız sadece görmek istediğini veya duymak istediğinin söylenmesini istiyorlar. Zaten dediğim gibi ABD’nin bir bütün dış siyasetinde de bu yönlü bir problem var ve bu sadece Kürtlere yönelik özel bir durum değil.
IŞİD sonrası ABD Ortadoğu ve Irak ‘ta stratejik bir değişime gitti mi? IŞİD’e karşı mücadelede sahadaki partnerlerini yalnızlaştırması (Kürtler) İran’ın bölgede güçlenmesine nasıl bir zemin sundu?
ABD, IŞİD sonrası stratejik bir değişime gitti mi? Sorusuna ancak bir soruyla cevap verilebilir. ABD’nin stratejisi neydi ki, nasıl bir değişikliğe gitsin? ABD’nin zaten söylediğim gibi belirgin bir dış siyaseti maalesef ki yok. Mevcut yönetim dış siyasette çok ciddi problemler yaşıyor ne yazık ki. Bu durumu Başkan Trump’ın klasik bir siyasetçi olmayışıyla değerlendirebiliriz kısaca. Zaten Ortadoğu siyasetiyle en fazla alakalı olan iki Bakanlığa, yani Dışişleri ve Pentagon’a baktığımızda, en tepedeki sorumluların istifa ettiklerini ya da ettirildiklerini görüyoruz. Bu sebeple mevcut yönetimin hem iç kamuoyunda, hem de kendi yönetimleri içerisinde yaşadıkları sorunlar nedeniyle belirsizliklerin kendisini her alanda gösterdiğine tanık oluyoruz. Zaten Trump’ın seçim vaatleri içerisinde en önemli olanlarından biri, dünyanın birçok yerinde olan ABD güçlerini kademeli olarak ülkeye geri çekmekti. Burada Trump’ın sloganı ‘ ABD’yi yeniden büyütelim’. Bununla Amerika’nın kaynaklarını Amerika için harcama gibi bir yaklaşımı söz konusuydu. Bu nedenle her seferinde ‘ABD güçlerinin Suriye çöllerinde, tozunda ne işi var’ gibi sözleri çok rahatlıkla sarf ediyor. Aynı şekilde Irak’ta güç azaltmaya gideceğini de yakın zamanda açıklamıştı. Yani kısacası Trump’ın alakadar olduğu konu Ortadoğu’da ki güçlerin ya tümden çekilmesi, ya da azaltılması. Bu yaklaşım sadece Ortadoğu için değil Dünya’nın her yerindeki ABD güçleri için geçerli bir yaklaşımdır. Trump bu durumu ‘Biz Dünya’nın polis gücü değiliz’ şeklinde ele aldı zaten. Aynı şekilde ‘Bütün Dünya’nın ekonomik masraflarını biz üzerimize almak zorunda değiliz’ tarzında yaklaşımı belirginleşti. Hatta Trump daha da ileri giderek; ‘ ABD halkı NATO’nun, Birleşmiş Milletlerin, Ortadoğu’nun, Suudi Arabistan’ın bütün yükünü çekmek zorunda değildir’ dedi. Yani Trump’ın kafasında şekillendirdiği siyaset tarzı bu şekilde diyebiliriz. Bu nedenledir ki ‘IŞİD bitti, yüzde yüz halloldu, herhangi bir sıkıntı kalmadı. Bu yüzden güçlerimizi geri çekeceğiz’ yaklaşımına girmekte. Zaten Trump’ın tabanının da görmek istediği bu. Şunu da görmek gerek, Trump’ın ekibinin büyük çoğunluğunu silahlı güçlerden, yani asker kökenlilerden oluşuyor. Siyasetini, ekonomik yaklaşımını, diplomasisini belirleyen kişilerin geldiği kaynak eski silahlı güçler çalışanları. Bu nedenle bu grup, askeri güçlerin yurt dışından ülkeye dönüşlerini olumlu buluyor ve destekliyor. Zaten Trump’ta özellikle yurt dışındaki askeri güçlere harcanan kaynağın Amerika’nın içine harcanması taraftarı. Bunun için Trump IŞİD’in yüzde yüz bitirildiğine inanıyor ve buradaki güçlerinin kalmaları için meşru bir gerekçenin olmadığına inanıyor. Ama şu bir gerçek ki Ortadoğu Dünya’nın hiçbir yerine benzememekte. Değil bir yıl sonrasını, bir ay, bir hafta, hatta bir gün sonrasını bile çoğu zaman kestirmek mümkün olmuyor. Zaten ABD ile İran arasında fiziksel olarak yaşanan son durumda, nihayetinde böyle olduğunun kanıtı.
Irak ve Suriye’de ABD – İran çekişmesinin sonuçları Kürtlere nasıl yansır?
Amerika için özellikle Kürdistan Bölgesi’nde referandum sürecinde öne çıkan ‘ABD bizi sattı, bizi kandırdı veya yalnız bıraktı’ gibi yaklaşımlar olduysa da şunu unutmamak gerekir ki, o dönem ABD yönetimi, diplomasisi ve hatta etkin çevrelerinin bile referandum olayına bakış açıları çok net ve açıktı. Özellikle referandumun zamanlamasının yanlış olduğu, referandumun ABD’nin Irak siyasetine hizmet etmeyeceği en açık bir biçimde dile getirildi. Zaten ABD’nin şimdi de bu konuda değişikliğe gittiği bir siyasi yaklaşım mevcut değil.
özellikle İran’la yaşanan son gerginlik nedeniyle ABD yönetiminin Kürdistan Bölgesi’ne dönük siyasetinde bir değişiklik yapma olasılığı mevcut olabilir. Bu durum da Kürdistan Bölgesine yeni ve olumlu olanaklar sunabilir. Tabi şunu da unutmamak gerekir; böylesi durumlar pozitif olanaklar sağladıkları gibi, negatif durumlarda ortaya çıkarabilirler. Kürtlerin olası bir gerginlikte hedef alınma durumu da yaşanabilir. Bunu da görerek tedbirlerini almak önemlidir diye düşünüyorum. Son olarak, Kürdistan Bölgesi için ABD’de yaşanılan son durumlara bağlı olarak; ‘Kürdistan Bölgesi’ni güçlendirelim’ tarzında söylem ve yaklaşımlara da giderek daha fazla rastladığımızı da belirtmekte fayda olur kanaatindeyim.
Rojava konusunda ABD’de ki farklı birçok çevrede ciddi bir rahatsızlık durumu söz konusu. Hem Kongre’de, hem Cumhuriyetçi Parti’nin kendi bünyesindeki Trump’a yakın kesimler içerisinde de yine Demokratlar içerisinde ve genel kamuoyu nezdinde Suriye politikasının yanlışlığı ve Rojava Kürtlerine haksızlık yapıldığı sıkça vurgulanmakta. Burada Kürt güçlerinin IŞİD’le savaşta kaybettiği 10 binlerce savaşçı var ve ABD kamuoyu bunu görüyor. Bu nedenle ABD içerisinde Suriye Kürtlerine yönelik bir hassasiyet, hatta ‘biz Kürtlere ihanet ettik’ tarzında bir yaklaşım söz konusu.
Trump bir konuşmasında, ‘ABD’nin amacı yurt dışında ‘Ulus İnşası yaratmak değil’ dediğini biliyoruz. ABD’nin Irak ve Suriye’de Kürtlerle ilişkilerinin askeri bir ilişkiyi aşamamasının nedeni bu yaklaşım olabilir mi?
ABD, Kürtleri Irak’ta Şiilerin dominosunu dengeleme unsuru olarak ele alıyor. Ve zaten ABD’nin Irak’ta Kürtlere yönelik resmi siyaseti bu. Yani bu siyaset sadece Trump yönetiminin değil, Obama yönetimin de siyaseti bu şekildeydi. Yani genel yaklaşım şu; ‘Kürtler bağımsız bir devlet olmamalı, Kürtler Irak içerisinde bir denge unsuru olarak kalmalı’ tarzında bir yaklaşım belirgin şu ana kadar. ABD’ye göre Kürtlerin Irak’tan ayrılması halinde Irak’ın tamamen bir Arap devleti olması hassasiyeti söz konusu. Ve sadece Araplara ait Irak’ta da Şii mezhebin belirleyici olması halinde, İran’ın yörüngesine kayma tehlikesi olacağı kaygısı içerisinde ABD. Oysa Kürtler olduğunda, yine Suni mezheple birlikte Irak genelinde bir denge unsuru rolü üstlenebilirler düşüncesine sahipler. Irak’ın toprak bütünlüğüne atıfta bulunurken, yine Peşmerge güçlerine askeri destekler verirken ya da uluslararası resmi ilişkiler oluştururken ABD, çok bilinçli bir şekilde bütün bunları Bağdat üzerinden geliştirmeyi esas alıyor. Tabi denge unsuru konusu uygulanırken, işte İran’la yaşanan gerginlik, Irak Parlamentosu’nda alınan karar sonrası, bazı ABD’li yetkililerin bilerek Bağdat’ı By – pas ederek Erbil’e gelmeleri durumu söz konusu oldu. Bu durum gelişen konjektürel durumla çok yakından ilintili. Bağdat yönetiminin İran güdümünde olduğu düşüncesi nedeniyle, Kürtleri ön plana çıkartma ve İran’a yakın gruplara gözdağı verme yaklaşımı olduğu şeklinde Washington’da yorumlar gelişti bu dönemde.
ABD’nin Suriye’de ki Kürtlerle ilişkisi, Kürdistan Bölgesi’ne olan yaklaşımından çok farklı değil. ABD’nin Suriye’deki Kürtlerle ilişkisi tamamen askeri bir ilişki ve zaten ABD resmi yetkilileri her açıklamalarında bunu hiç gizlemeden dile getiriyorlar. Buradaki ilişki hiçbir zaman siyasi veya ekonomik bir ilişkiye dönüşmedi. Suriye Kürtlerinin de var olan mevcut durumu yanlış okuma durumları söz konusuydu. Özellikle Ortadoğu gerçeğinde siyasi yapıyı domine eden güç, askeri güç olduğu için ABD’nin askeri varlığının da bu şekilde olduğu yanılgısına kapıldı. Nitekim 15 – 20 yıl daha Suriye’den çıkılmaz denilen ABD’nin bir gecede buradaki bütün mühimatını nasıl çıkarttığı da görüldü. Irak’ta olduğu gibi Suriye’de de ABD’nin politik yaklaşımı aşikar. Yani sır değil. ABD burada ki Kürtleri siyasi bir güç olarak ele almak istemedi ve salt askeri güç olarak ele aldı, ilişkilendi. Peki buradaki Kürtler siyasi güç olarak kendilerini kabul ettiremezler miydi? Diye sorulursa, elbette ki bunun imkanları vardı. Fakat Kürtlerin ciddi bir lobi anlayışının olmayışı, ABD kamuoyunu bir bütün etkileyecek güçlerinin olmayışı, bunun yanında kamuoyunda doğal yollarla gelişen ilişki ağı – ki ben buna doğal lobi diyorum bu şekilde olunca da siz bu ilişkiye yön veremiyorsunuz, etkileyemiyorsunuz ve karar gücü olamıyorsunuz. Nitekim bir gecede verilen bir kararla güçler çekilebiliyor ve siz kendinizi ortalıkta yapayalnız görebiliyorsunuz. Suriye’de ki Kürtler açısından da durumu bu şekilde okumak doğru olur sanırım. Zaten Trump’ın ‘ulus inşaası bizim işimiz değildir dediği’ durum, Kürtlere devlet sağlama konusunda ‘bizim öyle bir amaç veya planımız yok’ demek olduğu çok açık bir yaklaşım. Trump ile Erdoğan ilişkisi de kamuoyuna açık bir ilişki. Kasım ayında Türkiye’nin Gri Sipi ve Seré Kaniye yönelik operasyonu sırasında, kamuoyu, Kongre ve siyasi çevrelerin Trump’a itirazlarına rağmen, Trump’ın Erdoğan’a verdiği destek halen devam etmekte. En son olarak Trump’ın ‘ulus inşasına yokuz’ sözlerinden okuyabildiğimiz, Irak’ta bir Kürt devletine, Suriye’de ise sınırları belli bir federasyon yapılanmasına destek vermeyeceği yaklaşımının öne çıktığı durumu burada en fazla değerlendirilen durumlar arasında.
Kasım Süleymani suikastı, seçilen zaman ve mekanın özel bir anlamı var mıydı? Bu suikast ile neler hedeflendi? ABD açısından amacına ulaşıldı mı?
Trump seçim sürecinde Hillary Clinton’a en fazla Libya Bingazi’de ki ABD elçiliğine yapılan saldırı ve elçinin burada öldürülmesi üzerinden yüklendi. Trump bu olayda Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’un ihmalkarlığının olduğu konusunu ön plana çıkardı sürekli olarak. Zaten bu olay Cumhuriyetçiler tarafından halen de çok sıkça değerlendirilmekte ve eleştirilmekte. Trump aynı durumu kendisinin de yaşayabileceğinden çok korktuğu için, ABD’nin Irak’ta ki Büyükelçiliğinin saldırıya uğrama kaygısından dolayı bir şeyler yapma zorunluluğunda hissetti kendisini. ABD’li İş insanının öldürülmesi olayı zaten bir alarm durumu ortaya çıkarmıştı. ABD Büyükelçiliğinin saldırıya uğraması hali de kırmızı çizginin aşılması anlamına gelecekti. Trump kamuoyunda Hillary Clinton’u en fazla eleştirdiği bir konuda kendisinin de aynı duruma düşmesi halinde neler olabileceğini kestirebiliyordu. Bu nedenle de böylesi bir duruma düşmemek adına ve tedbir amaçlı bu kadar sert bir tavır göstermeyi uygun gördü diyebiliriz. Zaten Washington kulislerinde bu konuya ilişkin en fazla gelişen kanı bu şekilde. İran’ın Ortadoğu sahasında ki beyni, örgütleme gücü olarak kabul gören Kasım Süleymani suikastına karar verildi ve uygulandı. Zamanlama olarak; birincisi, ABD’li bir sözleşmeli personelinin İran’a bağlı güçler tarafından öldürülmesi, ikinci olarak, ABD toprağı olarak kabul edilen Büyükelçilik binasının kuşatılması ve fiziki saldırıya uğraması, bu nedenle burada bulunan diplomatik ekibin zorunlu olarak çekilmesi durumu Bingazi olayını anımsattığı için, ABD’nin ve onun Başkanı’nın güçsüz, zayıf olmadığı imajını göstermek için bu suikasta karar verildi. Tabi bu suikast Trump açısından, kamuoyu nezdinde ABD’yi ve vatandaşlarını koruyan, kollayan, sahiplenen Başkan imajını oluşturma adına iyi bir fırsat sundu. Genel anlamda Cumhuriyetçiler bu suikasttan çok memnun. Hakeza ABD kamuoyu genel anlamda Kasım Süleymani’nin öldürülmesinden gayet memnun diyebiliriz. Burada Demokratların getirdiği eleştirileri, bir muhalefet partisinin yaptığı eleştiriler dozunda görmek gerekir. Aslında Demokratlar arasında da çok güçlü bir memnuniyet yaklaşımı söz konusu. Zaten bu suikastla, bölgeyi kendi çıkarlarına göre dizayn etmek isteyen İran’ın bu yaklaşımının nötr edilmesi olarak görülme durumu söz konusu. Tabi en önemli konulardan birisi de seçim yılı içerisinde Trump seçime giderken asla güçsüz, zayıf bir başkan görüntüsü vermek istemiyor. Bu suikastla Trump İran karşısında ve bütün Dünya’ya ABD’nin gücünü, kararlılığını ve hassasiyetlerini göstererek kendisi açısından da bir artı puan oluşturmayı hedefliyor ve zaten bu yaklaşım aslında ABD açısından gerçekçi bir yaklaşım olarak ta ele alınabilir.
Irak Parlamentosu’nun aldığı, ABD ve yabancı güçlerin Irak’tan çekilmesi kararı, ABD’de bölgeye yönelik her hangi bir tavır değişikliğine sebep olur mu?
Son olarak Irak Parlamentosu’nun aldığı karar, aslında ABD’nin Irak siyasetinin ne kadar sağlıksız bir siyaset olduğunun göstergesi. Çünkü Irak doğal bir ülke değil. zorla ele geçirilmiş bir ülke ve ayrı 3 grubun zorla bir evde birlikte yaşamaya zorlatılması, bunun yanında örneğin; Kürtlerin kendileri açısından bağımsızlık istemelerinin ne kadar meşru olduğunun görülmesi açısından farklı bir olanak sağlıyor. Irak’ta her ne kadar Parlamento’nun aldığı kararların bağlayıcılığı olmazsa da çoğunluğunu İran yanlısı Şiilerin oluşturduğu Parlamento ABD ve yabancı güçlerin, Irak’tan güçlerini çekmesi kararı aldı. Bu ciddi ve önemli bir karar, fakat Kürtlerin bu parlamento oturumlarına katılmayışı da çok önemli bir durum. Burada Kürtlerin ABD’ye bakış açılarının dostane bir bakış açısı olduğu gerçeği ortaya çıktı. Aksi durumu ele aldığımızda, şayet Kürtlerin de Parlamento’da alınan bu kararda olmaları halinde ABD’nin Irak’ta kalma koşulları yok denilecek kadar az bir realiteyle karşı karşıya kalacaktı. Bu durum ABD’de Kürtlere sempati duyan, dayanışma geliştiren kesimler açısından ABD’de siyasi arenada daha rahat bir şekilde görüşlerini ve yaklaşımlarını sergileyebilmeleri açısından büyük bir avantaj yaratmakta. Ama son olarak bir kez daha tekrarlama gereği hissediyorum; Washington’un şimdi de yapmaya çalıştığı, Irak’ı biraz yumuşatmaya çalışmak ve Kürtlerle ilişkilerini daha da sıcak bir hale getirmek. Zaten Erbil’e gerçekleştirilen üst düzey ziyaretlerle de Iraklı, Kürt olmayan siyasetçilere yukarıda da değindiğim gibi bazı mesajlar vermeye çalışıyor ABD. Ve ‘bizimle ilişkilerinizi düzeltmezseniz, Kürtler üzerinden alternatif oluştururuz’ yaklaşımını hissettirmek istiyorlar.
Mutlu Çiviroğlu: 2019’da Kürtler ve K. Suriye, ABD-Türkiye ilişkilerinin merkezine oturdu
Konuşa Konuşa’da Gülten Sarı’nın konuğu gazeteci Mutlu Çiviroğlu. Çiviroğlu, 2019 yılında Türkiye-ABD ilişkilerinin tam merkezine oturan Kuzey Suriye bağlantılı gelişmeleri yorumladı.
Mutlu Çiviroğlu: S-400 ve Rojava konusunda, Trump’a ‘Türkiye’ye yaptırım uygula’ baskısı daha da artacak
Gazeteci Mutlu Çiviroğlu, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın ABD’de ABD’deki Türkiye ile ilgili görüşme ve ziyaretin karşılamaya havayı değiştirmede başarısız olduğunu söyledi.