Are the British YPG Fighters Really Mercenaries?

British YPG

The Observer published a story on British YPG fighters James Hughes and Jamie Read, describing them as “mercenaries”.

I answered BBC’s questions on this issue and objected the idea to show British and other Westerner YPG fighters as “mercenaries”

***

***

This is the link of the story “UK ‘mercenaries’ fighting Islamic State terrorist forces in Syria”

http://www.theguardian.com/world/2014/nov/22/uk-mercenaries-fighting-islamic-state-terrorist-syria

Coalition Airstrikes in Kobane Helping Kurds

Kobaneeee

In an over-the-phone interview, Defense Minister of Kobane Canton Ismet Hasan says the coalition airstrikes on Tuesday were pretty effective and caused some damage on ISIS.

“ISIS is a threat not only for Kobane and the Kurds, but also for a treat against all humanity. Coalition airstrikes and our fight on the ground is a strong cooperation against ISIS threat, and we are optimistic that it will bring positive outcomes.”

Hasan says although they don’t know the exact damage of the airstrikes, they could determine that 1 tank, 6 vehicles with machine guns, 5 dushka, 1 armored personnel carrier (APC) were destroyed, tens of ISIS members were killed.

Premier of Kobane Canton Anwar Moslem also praised the coalition airstrikes that continued multiple times on Tuesday. “Today’s strikes were really helpful. We are hoping that the coalition will continue striking ISIS like this.”

Moslem pointed out that the coalition should continue hitting ISIS targets in the same way they did on Tuesday. “If the coalition strikes ISIS terrorists effectively, we can handle the situation on the ground,” he added.

Moslem also thanked the people around the world that for their solidarity with the people of Kobane.

“I would like to thank Kurds in North [Turkey] and diaspora, as well as people around the world who have been with us in these difficult days. Their solidarity and support messages have been great source of strength and optimism for the people of Kobane and YPG and YPJ fighters on the front.”

***

For feedback, quote or interview requests, please contact me at mciviroglu@gmail.com

You can follow me on Twitter for latest updates from Kobani  https://twitter.com/mutludc

Rojava Üzerinde PYD-KDP Mücadelesi

Irak Kürdistan Özerk Bölgesi Başkanı Mesut Barzani liderliğindeki Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) ile Rojava’da yönetimi elinde bulunduran Demokratik Birlik Partisi (PYD) arasında uzun süredir devam eden gerginlik, hendek olayıyla birlikte doruğa çıkmış durumda.

Image

KDP bu hendeği “güvenlik nedeniyle” kazdığını ve Rojava’ya karşı yapılmadığını birçok kez ifade etti. KDP’nin 17. Bölge Sorumlusu Serbest Bapiri, Amerika’nın Sesi Kürtçe Servisi’nde yayınlanan açıklamasında amaçlarının Irak-Şam İslam Devleti (IŞİD) gibi radikal örgütlerinin bölgeye girişini engellemek olduğunu, hendeğin Kürtlere karşı bir adım olarak görülmemesi gerektiğini söylemişti.

PYD ise hendeğin kazılmasını, “KDP’nin kendisine ve Rojava’daki kazanımlara karşı sürdürdüğü düşmanlığın son örneği” olarak görmekte. PYD kanadının en etkili isimlerinden İlham Ahmed, Radikal gazetesi için kendisiyle yaptığım röportajda, Rojava’da halkın kendi Demokratik Özerklik projesini desteklemesinin KDP’yi rahatsız ettiğini, hendek kazılmasının var olan bu rahatsızlığının bir sonucu olduğunu şu sözlerle ifade etmişti: “Sözde teröristlerden, IŞİD’den korunmak için kazmışlar bu hendeği ama bunun bahane olduğunu herkes biliyor. Çünkü hendek çetelerin geçtiği bölgelerde değil, Kürt güçlerin elinde olan sakin ve huzurlu yerlerde.”

KDP ile PYD arasındaki gerginlik birtakım önemli nedenlere dayanmakta ki bunların başında iktidar çekişmesi yatmakta. Suriye’deki krizin başlamasıyla askeri, siyasal ve toplumsal alandaki boşluğu iyi dolduran PYD, iktidarını her geçen gün daha da güçlendirdi. Diğer partiler kan kaybederken, PYD hızla çekim merkezi konumuna ulaştı. Bunda hiç şüphesiz PYD’nin Rojava merkezli siyaseti ve yöneticilerinin halk arasından olması önemli rol oynadı.

Suriye’deki krizin başlamasıyla askeri, siyasal ve toplumsal alandaki boşluğu iyi dolduran PYD, iktidarını her geçen gün güçlendirdi.

Mutlu Çiviroğlu

Buna bir örnek vermek gerekirse, PYD Eşbaşkanı Salih Müslim’in oğlu Şervan’ın yaşamını yitirdiği sırada Rojava bölgesinde bulunan bir gazeteci olarak, insanların “PYD yöneticileri hiç olmazsa burada, aramızdalar ve yeri geliyor, çocukları da şehit oluyor” şeklinde konuşmalarına çok kez tanık oldum.

Efrin, Kobane ve Cezire bölgelerinde ilan edilen kanton yönetimlerinde bazı küçük parti ve bağımsız şahsiyetler yer alsa da, güç ağırlıklı olarak PYD’nin elinde. Yine, askeri açıdan da, Suriye’deki en disiplinli yapıların başında gelen, Kürt Halk Savunma Birlikleri (YPG) bölgedeki tek güç olması dolayısıyla PYD’nin gücünü daha da pekiştiriyor. Her ne kadar YPG Genel Komutanı Sipan Hemo, tek bir partinin gücü olduklarını net bir şekilde reddetse de kamuoyundaki algılamanın bu yönde olduğu gerçek.

Buna karşılık, KDP genel anlamda Rojava’daki gelişmelerin dışında kaldı. Kendisine bağlı ya da yakın duran partileri Erbil’de Suriye Kürt Ulusal Konseyi (ENKS) çatısı altında bir araya getiren KDP, bir süre bu yapılanma aracılığıyla güç sahibi olmaya çalıştı. Uluslararası alanda ve Suriye muhalefeti arasında belli bir oranda destek de bulan ENKS, umudunu bağladığı Cenevre Görüşmeleri’nin başarısızlığa uğramasıyla iyice etkisizleşti.

ENKS, kendi içinde yer alan ondan fazla partinin yarattığı çözümsüzlük ve hantallık nedeniyle zaten pek de işlevsel olamıyordu. ENKS’yi oluşturan parti üst kadrolarının Rojava yerine Erbil’de konumlanmaları, var olan gelişmelere karşı politika üretmek yerine, sürekli PYD’ye karşıt konumda olma görüntüsü çizmeleri, Rojava’da etkisiz kalmalarının önemli nedenleri arasında sayılabilir.

KDP bu duruma son vermek ve Rojava siyasetinde daha fazla söz sahibi olmak için son bir hamle olarak yeni bir parti kuruluşuna öncülük etti. Partinin Suriye’deki kolu olan ‘Suriye Kürt Demokrat Partisi’, bölgedeki yaygın adıyla ‘El Parti’ ile Azadi Partisi’nin her iki kanadı ve son dönemde kurulan ‘Yekiti Kurdistani’ adlı küçük partinin katılımıyla Kürdistan Demokrat Partisi-Suriye’nin (KDP-S) kuruluşu bir süre önce Erbil’de ilan edildi. Bu yeni oluşumun Rojava’daki dengelere nasıl bir etkide bulunacağı merakla beklenen bir konu.

KDP ile PYD arasında devam eden gerginliğin bir diğer ana nedeni ise hiç kuşku yok ki, Erbil ile Kandil arasındaki iktidar çekişmesi. PYD yetkilileri, resmi ağızdan PKK ile organik bağı olduklarını reddetse de Abdullah Öcalan’ın düşüncelerinin kendileri açısından “ilham kaynağı” olduğunu her fırsatta dile getiriyorlar. Dolayısıyla Rojava’daki gerginlik bir bakıma bu durumun da yansıması.

PKK, PYD’yi desteklerken, KDP ise önce ENKS, şimdi ise yeni kurdurduğu KDP-S’yi destekleyerek Rojava’daki iktidar savaşını sürdürmeye çalışıyor. Bu durumu daha iyi anlamak için her iki partiye bakmakta fayda var.

 

Suriye’deki Kürt partileri, 2012’nin Temmuz ayında Barzani’nin çağrısıyla toplanıp ‘Erbil Mutabakatı’nı imzalamıştı. [Fotoğraf: AA]

 

KDP ile PKK tüm Kürtler arasındaki en güçlü iki parti. PKK, Kürtlerin yaşadığı Türkiye, Suriye ve İran’da ve de diasporadaki en güçlü siyasi, askeri ve toplumsal yapı konumunda. PKK’nin Irak Kürdistan Bölgesi’nde de KDP dışındaki partilerle, özellikle de Değişim Hareketi (Goran) ve Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) ile iyi ilişkileri mevcut.

KDP ise Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanlığını elinde bulunduran ve oradaki hükümetin de büyük ortağı olan bir parti. KDP, sahip olduğu ekonomik, politik ve askeri gücün yanı sıra diplomatik alanda da Kürtler arasındaki en güçlü yapı.

Bu iki güç arasındaki iktidar savaşı ve Kürtlerin lideri olma mücadelesi birçok alanda kendini hissettirmekte. Geçen yıl yapılması planlanan ancak “kongrenin liderini kim olacağı, temsiliyet oranının nasıl belirleneceği” gibi sorunlar yüzünden henüz gerçekleşemeyen Kürt Ulusal Kongresi de asıl olarak bu iktidar çekişmesinin bir sonucu olarak ertelenmişti.

Kandil ile Erbil arasındaki siyasi çekişmenin, Kürtlere kimin liderlik edeceği mücadelesinin en belirgin sahası elbette ki Rojava. PKK, lideri Öcalan’ın uzun süre kitle çalışması yürüttüğü ve halkla güçlü bağlar kurduğu Rojava’ya büyük önem veriyor. Gerçekten de Öcalan’ın Suriye Kürtleri arasındaki popülaritesi ve itibarı birçok çevre tarafından bilinen bir durum ve bölgeyi ziyaret edenler bu durumu yakından görebiliyor. PKK’nin kendi içindeki Suriye Kürtlerinin büyük bölümünü Rojava’ya gönderdiği ve bu kişilerin YPG’nin yapılanmasına önemli rol oynadıkları biliniyor. Bu nedenle de PKK, bu bölgeyi kendi mücadelesinin uygulama alanı olarak görüyor.

Rojava siyasetinde geride kalan KDP’nin, sınıra hendek kazması ve PYD hakkında sert demeçler vermesi, bu mücadelesinden pek de vazgeçmeyeceği anlamına geliyor.

Mutlu Çiviroğlu

KDP ise hem Mele Mustafa Barzani’nin “Kürtlük davasının” en önemli temsilcisi olduğu, hem de Rojava’daki en eski partinin 1957 yılında kurulan Suriye Kürt Demokrat Partisi olduğu düşüncesiyle bölgedeki en eski ve en meşru yapı olduğunu savunuyor. KDP’nin daha doğrusu Barzani isminin Cezire Bölgesinde önemli desteği olduğunu da vurgulamak lazım. Bu nedenlerle KDP Rojava’da doğal olarak söz söyleme hakkı bulunduğuna inanıyor.

Gelinen noktada KDP’nin Rojava siyasetinde ana aktör olma mücadelesinde oldukça geride kaldığı, dengelerin büyük oranda PKK’den yana olduğu görülüyor. KDP’nin, Irak Kürdistan Bölgesi’nde yer alan tüm partilerin karşı çıkmasına rağmen Rojava sınırına hendek kazması ve PYD hakkında sert demeçler vermesi, bu mücadelesinden pek de vazgeçmeyeceği anlamına geliyor.

Ankara’nın yaklaşımı değişti

Kürtler arası bu gerginlikte Ankara ise KDP’ye yakın bir siyaset izliyor. Aslında Ankara, Suriye meselesine yaklaşımına önce “Kürtsüz” başladı. Daha sonra Erbil üzerinden ENKS ile görüşmeler yaptı ve bu oluşum üzerinden Kürtlerle diyalog geliştirmeye çalıştı. Fakat ENKS’nin güçsüzlüğünü gördüğünden ve gelişmelerin PYD ekseninde cereyan ettiğini anlayınca, PYD ile de temas kurmaya başladı. Salih Müslim’in sürpriz şekilde Türkiye’ye davet edilmesi Rojava’da olumlu bir hava yarattı. Her ne kadar Müslim’in ilk ziyaretini ikinci bir ziyaret takip etse de ilişkiler hiç de istenilen düzeye ulaşmadı ve bu durum PYD cephesinde hayal kırıklığına yol açtı.

Yine de son dönemlerde Ankara ile Rojava Kürtleri ve PYD arasında bazı olumlu gelişmelerin olduğunu hatırlatmakta fayda var. Geçen ay Cezire ve Kobane Kantonu heyetleri Türkiye’yi ziyaret ettiler. Özellikle Urfa’nın Suruç ilçesinin karşısında yer alan Kobane’den gelen heyetin ziyareti oldukça ilginçti, çünkü bu ziyaret sırasında Süleyman Şah Türbesi’nin korunması konusunda anlaşmaya varıldığı bildiriliyor.

Bunu destekleyen gelişme ise 23 Nisan’da Mürşitpınar Sınır Kapısı’ndan Kobane Kantonu’nun izniyle Rojava’ya giren Türk askeri konvoyunun IŞİD kontrolündeki Karakozak Köprüsü’ne kadar YPG tarafından korunmasıydı. Yine, Türkiye’nin YPG kontrolündeki sınır kapılarında insani geçişleri daha esnek hale getirdiği, Birleşmiş Milletler, Türkiye ve Efrin Kantonu’nun ortak çalışmaları sonucu bölgedeki mültecilere yardım çalışmalarını sürmesi de olumlu gelişmeler olarak göze çarpmakta.

Her ne kadar son günlerde karşılıklı medya savaşı artmış olsa da tabandan gelen bu baskılar sonucunda KDP ile PKK’nin yakın zamanda birtakım üst düzey görüşmeler yapması muhtemel. Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başbakanı Neçirvan Barzani geçen haftalarda bu konuda bazı ipuçları vermişti. Birkaç gün önce Kürdistan Bölgesi’nde bulunan Cezire Kantonu heyetinin bu konuda bazı görüşmeler yapmış olması mümkün. Son olarak, Kürtler arası gerginliğe bakıldığında bu durumun Kürt kamuoyunda büyük rahatsızlık yarattığı ve her iki taraftan da bu gerginliğe son verecek adımlar beklediği görülüyor.

Washington’da yaşayan gazeteci ve analist Mutlu Çiviroğlu, Amerika’nın Sesi (VOA), Radikal, CNN ve BBC vb. yayın organlarında Rojava, Kürt Sorunu ve Washington’daki gelişmeler üzerine yorum ve analizler yazmakta, röportajlar yapmaktadır. Ayrıca, Erbil merkezli Rudaw gazetesinin İngilizce baskısında özellikle Suriye ve Türkiye’deki Kürt sorunu, Amerika’nın bölgeye yönelik siyaseti gibi konularda makale ve analizler yazmaktadır.

http://www.aljazeera.com.tr/gorus/rojava-uzerinde-pyd-kdp-mucadelesi

Rojava: Geçici Yönetime Kim, Nasıl Yaklaşıyor?

Mutlu Çiviroğlu / Washington

BBC Türkçe

10 ARALIK 2013
 

Rojava’daki ‘geçici yönetim’ projesi, 12 Kasım’da ‘Kurucu Meclis’ ilanıyla birlikte yeni bir döneme girdi.

Bazı yayın organlarında ‘geçici yönetim’ olarak yer alsa da, aslında bu kurumlar geçici yönetimin hazırlık aşamalarını oluşturuyor.

Projeye göre, Rojava’daki geçici yönetim İsviçre modeline benzer şekilde 3 ayrı, özerk kanton oluşacak: Afrin, Cizire ve Kobanê.

Her kantonun bir bölgesel meclis oluşturulacak ve Kamışlı’daki Genel Meclis’e temsilci gönderecek.

Geçici yönetim organları

Sorularımızı yanıtlayan geçici yönetim sözcüsü Ciwan Muhammed, Kamışlı’daki toplantıda alınan kararlar sonucu 96 kişilik ‘Genel Meclis’ oluşturulduğunu anımsatırken, bu meclise bağlı olarak aralarında Arap, Çeçen ve Hıristiyanların da bulunduğu 62 kişilik ‘Geçici Yönetim Denetleme ve İzleme Konseyi’ kurulduğunu aktarıyor.

Bu kurumların üzerinde de ‘Yürütme Konseyi’ oluşturulması kararı alındı. Sözcü Muhammed, bu üyelerden 12’isinin Cizire bölgesi, 3’ünün Afrin’den ve 3’ünün de Kobane temsilcileri olacağını ifade ediyor.

Muhammed, Geçici Yönetim Yürütme Konseyi’nin kendisiyle (sözcülük) birlikte toplam 19 kişiden oluşacağını belirtiyor.

Muhammed, yeni sistemin işleyişini de şöyle anlatıyor:

“Yürütme Konseyi olarak 15 Kasım’da yaptığımız toplantıda üç önemli karar aldık. Bunlar: Geçici Yönetim projesini uygulamaya koymak, seçim sistemi oluşturmak ve Toplumsal Mutabakat Sözleşmesi’ni hazırlamak. Şimdi bu üç kararın uygulanması için çalışmalarımızı sürdürüyoruz.”

Geçici yönetimin amacı

Kurucu meclis projesini destekleyenler Esad yönetiminin Rojava’dan çekilmesinin ardından ortaya çıkan yönetim boşluğunu doldurmak için oluşturulduğunu söylüyor. PYD tarafının en önemli isimlerinden biri olan, Kürt Yüksek Konseyi üyesi İlham Ahmed, toplumsal ihtiyaca da dikkat çekerek şöyle devam ediyor:

”Biz Kürtler, Suriye’deki en güçlü ve en örgütlü muhalefet olarak, bölgede yaşayan diğer haklarla birlikte Geçici Yönetim’in nasıl olacağını tartıştık. Sonunda Suriye’nin tamamına örnek olacağına inandığımız bu demokratik sistemde karar kıldık.”

Ahmed, Geçici Yönetim’in halkın sağlık, ekonomik, eğitim gibi toplumsal ihtiyaçlarını karşılamak ve bölgenin güvenliğini sağlanması için çalışacağını ifade ediyor.

Destekleyenler ve karşı çıkanlar

Rojava’da var olan çok parçalı siyasal yapı, birçok konuda olduğu gibi geçici yönetim konusunda da bütünlüklü bir karar çıkmasına engel oluşturuyor.

Projeye var olan tepki de ‘destekleyenler, karşı çıkanlar ve kararsız olanlar’ olarak üç başlık altında toplanabiliyor.

Geçici Yönetim projesinin en önemli bileşeni Demokratik Birlik Partisi (PYD).

Şam’ın yaklaşımı

Rojava’daki Geçici Yönetim ile ilgili Esad yönetiminden olumlu ya da olumsuz herhangi bir açıklama gelmiş değil. Ama Suriye’deki Kürt İnsiyatifi’nin Başkanı, parlamenter Omer Osêile yaptığım görüşmede söyledikleri Şam’ın tutumu hakkında oldukça önemli ipuçları veriyor.

‘Geçici Yönetim tek taraflı, yani talep sadece Kürtlerden geldi. Ama hükümetin bu oluşumdan rahatsızlık duyduğunu sanmıyorum. Bu defakto yönetimin hem Kürtlerin, hem de Suriye’nin yararına olacağı kanısındayım. Hükümet güçleri Kürtlerin yaşadığı birçok bölgeden çekildikten sonra ortaya çıkan yönetim boşluğunu PYD ve YPG doldurmuş oldu. Bu güçler bölge halkına hem lojistik anlamda, hem de temel gıda maddelerinin sağlanması konusunda yardım ediyorlar.’

Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’a yakınlığı ile bilinen Osê, Esad hükümetinin Kürtler için bir takım haklar tanımaya hazırlandığını ve bunun için de diyaloga açık olduğunu dile getiriyor.

‘Suriye’deki kriz aşıldığı takdirde, devletin yasal olarak Kürtlere siyasi ve sosyal her türlü hakkı tanıyacağını düşünüyorum. İnanıyorum ki bu kriz bittikten sonra hükümet otonomi ve özerklik de dahil olmak üzere, Kürtlerin idari ve hukuku bütün haklarını tanıyacaktır.’

Suriye hükümetinin Geçici Yönetim hakkındaki sessizliği, Beşar Esad’ın en azından durumdan rahatsız olmadığı şeklinde yorumlanabilir. Eğer Osê’nin iddia ettikleri doğruysa yani Esad yakın dönemde Kürtlere geniş haklar tanıyacaksa, rejimin bu oluşumu Kürtlerin hakkı olarak görmesi doğal bir durum. Tabii ki bu iyimser bir senaryo ve Kürtlerin çok zulüm gördükleri bu rejime şüpheyle yaklaşmaları için birçok sebep var.

Rejimin Geçici Yönetim’e ses çıkarmamasının bir başka nedeni de, ülkedeki en örgütlü askeri ve siyasi güç olan Kürtleri karşısına almak istememesi. Zaten rejimin baştan beri yapmaya çalıştığı da bu yani yeni bir cephe açmamak için Kürtlerle çatışmadan kaçınmak.

Her ne kadar 35 parti ve kurumun bu yönetimi desteklediği öne sürülse de, ismi geçen kuruluşların bir bölümü PYD’ye yakın kadın, gençlik, sivil toplum örgütleri.

Muhammed Musa liderlindeki Kürt Sol Partisi, Kürdistan Demokrat Partisi’nin (KDPS) Nasreddin İbrahim’in lideri olduğu kolu, Cemal ŞêxBaqi’nin Suriye Kürdistan Demokrat Partisi, Salih Gedo’nun Kürt Demokratik Sol Partisi, Ferhat Telo’nun Kürdistan Liberal Partisi ve diğer bazı küçük Kürt partileri oluşuma destek verenler arasında.

Ayrıca, çeşitli Arap, Hıristiyan ve Çeçen parti ve sivil toplum örgütleri de Geçici Yönetim’e destek veriyor.

Yakın zamanda ‘Siyasi Birlik’ oluşumuna giden Dr. Abdulhakim Beşar’ın lideri olduğu, El Parti olarak bilinen Kürdistan Demokrat Partisi (KDPS), Azadi Partisi’nin her iki kanadı ve yakın zamanda Yekiti Partisi’nden ayrılan YekîtîyaKurdistani bu oluşuma karşı çıkanlar. Bu oluşum Erbil merkezli olarak biliniyor ve siyaseten Irak Kürdistan Demokrat Partisi’ne yakın.

Irak Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB)’nin Rojava’daki kardeş partisi İlerici Parti (Peşvêrû), PYD’den sonra en güçlü partilerden biri olan MuhyeddinŞêx Ali’nin lideri olduğu Kürt Demokratik Birlik Partisi ise halen kararsız.

Faysal Yusuf’un lideri olduğu, Peşvêrû’dan ayrılan Reform Hareketi de henüz karar vermeyen başka bir oluşum.

Geçmiş dönemlerde PYD’ye sert muhalefetiyle bilinen Kürt Birlik Partisi (Yekiti) de Rojava ve Erbil’de bulunan yöneticilerinin kendi aralarında yaşadığı sorunlardan dolayı tutumunu halen netleştirebilmiş değil.

Kürt Ulusal Konseyi (ENKS) nasıl bakıyor?

ENKS’in belli koşullarla da olsa Suriye muhalefetine katılım kararı konsey içinde kriz yaratmış durumda. Katılım kararını desteklemeyen partiler, öne sürülen şartların Kürtlerin haklı olarak gördükleri taleplerini kabul etmek bir yana, Kürtlerin bir ulus olarak varlığını bile kabul etmediğini savunuyor. Fikir ayrılığı geçici yönetim konusunda belirgin halde. El Parti ve Azadi oluşuma çok sert şekilde karşı çıkarken, diğer konsey üyeleri Kürt Sol Partisi, Kürdistan Demokrat Partisi ve Kürt Demokratik Sol Partisi ise geçici yönetim’de yer alan partiler.

Dr. Abdulhakim Beşar sorularımızı yanıtlarken, geçici yönetime sert eleştiriler yöneltiyor. Beşar’a göre, “Bu proje PYD’nin Rojava’ya dayattığı kendi projesidir ve tehlikeli bir adım. Suriye muhalefeti tarafından ülkeyi parçalayıcı bir adım olarak görüldüğünden, muhalefet içinde var olan Kürtlere karşı olan kaygıları daha arttırmış durumda.”

Beşar, Suriye muhalefetinin yanı sıra, Türkiye, Irak Kürdistan Bölgesi ve Batı dünyasının da karşı olduğu bir oluşumun başarılı olma şansının olmadığı görüşünde.

Azadi lideri Mustafa Cuma da, PYD’yi kendi başına kararlar almakla suçlarken, geçici yönetim projesinin de bunun yeni bir örneği olduğunu öne sürüyor.

Kürt Sol Partisi Genel Sekreteri Muhammed Musa ise Cuma’nın eleştilerine yanıt verirken, “Sizler Erbil’de lüks içinde yaşarken, Rojava’da zor şartlar altında, halkla iç içe yaşayan bizleriz. Nereden biliyorsunuz halkın destek vermediğini” diyor.

Bu projenin PYD tarafından sunulmasına rağmen, hem ENKS, hem de Batı Kürdistan Halk Meclisi (MGRK) tarafından imzalan ortak bir proje olduğunu belirten Musa, hem Azadi’nin hem de El Parti’nin bilinçli olarak ENKS’nin kararını boşa çıkardıklarını iddia etti.

Kendileriyle ayrı ayrı yaptığım görüşmelerde hem Kürdistan Demokrat Partisi lideri Nasreddin İbrahim, hem de Suriye Kürdistan Demokrat Partisi lideri Cemal Şêx Baqi, Musa’yı destekler biçimde, hem El Parti’nin hem de Azadi’nin kasıtlı olarak bu projeyi engellemeye çalıştığını iddia ettiler.

Bazı partiler ise henüz karar vermiş değil.

http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2013/12/131209_rojava_geciciyonetim.shtml

Barzani Daveti Dış Politikada Revizyonun Parçası mı?

  Mahmut Hamsici  BBC Türkçe

Türkiye, son dönemde özellikle Orta Doğu’da yaşadığı sorunlar ile yeni bölgesel ve uluslararası gelişmeler karşısında bölge politikasında revizyona mı gidiyor?

Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (IKBY) lideri Mesut Barzani’nin Diyarbakır ziyareti de, Türkiye’nin Suriye, İran ve Irak’la ilgili politikalarını gözden geçirmeye yöneldiği dikkate alındığında, bu değişim sürecinin bir parçası olarak görülebilir mi?

Bu sorulara ‘evet’ yanıtı veren gözlemcilerin sayısı fazla.

İddia edilen ‘revizyonun’ nedeni ise, Türkiye’nin Orta Doğu politikasında karşılaştığı zorluklar kadar bölgesel ve uluslararası gelişmeler olarak görülüyor.

Revizyon iddiasını güçlendiren gelişmeler

Türkiye’nin, Suriye’de Beşar Esad yönetimini silahlı mücadeleyle devirmek isteyen güçlere olan desteğine karşın Suriye’deki krizin uluslararası alandaki çözümünde diplomasi öne çıktı.

Bu dönemde muhalif gruplar arasındaki sorunlar derinleşirken Suriye ordusu ülke içinde yeni kazanımlar elde etti.

Radikal İslamcı grupların ülkedeki artan etkinliği Batı’da kaygı yaratırken uluslararası alanda Türkiye’ye bu radikal grupları desteklediği iddiasıyla yöneltilen eleştiriler arttı.

Ayrıca Rojava’da KCK üyesi PYD’nin güç kazanması, Türkiye’yi PKK’ya yakın bir örgütle ‘sınır komşusu’ yaptı ve PKK ile yürütülen barış görüşmelerinin zora girdiği bir dönemde KCK’yı siyasal olarak güçlendirdi.

Bu gelişmeler Türkiye’yi Suriye politikası konusunda sıkıntıya soktu.

Türkiye’nin Irak ve İran yönetimiyle gerilen ilişkileri ile Suudi Arabistan ve Katar’la kurduğu ittifak, Türkiye’yi uluslararası kamuoyunda ‘mezhepçi’ ve ‘agresif’ bir dış politika izlediği eleştirilerinin hedefi haline getirdi.

Bunlara ek olarak İsrail’le yaşanan sorunlar, AB’ye üyelik sürecindeki yavaşlama, Gezi Parkı protestolarına yönelik hükümetin tavrı, Çin füzesi tartışmaları ve Ankara’nın Erbil’le arasındaki petrol anlaşmasını Bağdat’ı dışlayarak yaptığı iddiaları, Batı’da Türkiye konusunda kaşların kalkmasına neden oldu.

Suriye’deki gelişmeler dışında ABD başta olmak üzere Batı ülkeleri ile İran arasındaki son dönem ılımlılaşan hava da Türkiye’nin bölge politikalarının elden geçirilmesi gereğini ortaya koydu.

Mısır’da Müslüman Kardeşler yönetiminin bir darbe ile devrilmesi de hükümetin bölgedeki en önemli müttefiklerinden birini kaybetmesine yol açtı.

Revizyona gidildiğinin işaretleri

Bütün bu gelişmeler Türkiye’nin Orta Doğu politikasında son haftalarda yaşanan ‘yeni ayar arayışlarının’ neden olarak görülüyor.

Bu çerçevede, Ankara-Bağdat arasında görüşme trafiği arttı, Irak Dışişleri Bakanı Hoşyar Zebari Türkiye’ye geldi, ardından Türkiye Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu Irak’a gitti.

Önümüzdeki aylarda Irak lideri Nuri Maliki’nin Türkiye’ye gelmesi bunu takiben Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Irak’ı ziyareti bekleniyor.

Benzer bir durum Tahran’la trafikte de gözleniyor. İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif’in Kasım ayı başında Türkiye’yi ziyareti de iki ülke arasındaki ilişkilerde yumuşamanın işareti olarak yorumlanıyor.

Önümüzdeki aylarda Bakan Davutoğlu ve Başbakan Erdoğan’ın İran’ı ziyaret etmeleri bekleniyor.

Türkiye’nin Suriyeli radikal gruplara destek verdiği iddialarıyla ilgili çeşitli gelişmeler yaşanıyor.

Ayrıca Erdoğan ve Davutoğlu’nun son dönemde vurguladıkları ‘El Kaide’yi desteklemiyoruz’ açıklamalarıyla Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün ‘Akdeniz’deki bir Afganistan’ uyarısı eş zamanlı oldu.

PYD lideri Salih Müslim de Türkiye’nin son dönemde kendilerine karşı savaşan radikal İslamcıları desteği kestiği yönünde açıklama yapmıştı.

Türk Silahlı Kuvvetleri’nin sınırdan Irak Şam İslam Devleti örgütünün mevzilerini bombaladığını açıklaması ve Adana’da Suriyeli muhaliflere gittiği iddia edilen 1200 füze başlığının ele geçirildiği operasyon da göz önüne alındığında ‘Türkiye radikal gruplarla ilişkisini gözden geçiriyor’ yorumları yapılıyor.

Çoğu gözlemciye göre, Barzani’nin ziyaretinin zamanlaması ve kamuoyuna yansıtılış tarzı bu ziyaretin başka nedenler kadar bu revizyonla da ilgili olabileceği görüşünü doğuruyor.

tıklayın ERDOĞAN VE BARZANİ’NİN DİYARBAKIR BULUŞMASIYLA İLGİLİ CANLI ANLATIM

‘Rojava’yla ilgili’ iddiası

ABD NASIL BAKIYOR?

Ziyaret ABD’de de yakından takip ediliyor. ABD’nin Kürt siyasi gruplarının Suriye Ulusal Koalisyonu’na katılımını desteklediği ve Rojava’daki KDP çizgisinde daha yakın durduğu biliniyor.

Washigton’dan BBC Türkçe’ye konuşan gazeteci İlhan Tanır, ABD’in Ankara-Erbil-Bağdat hattındaki ilişki beklentisini şöyle yorumluyor:

“ABD için Irak’ın bölünmeyeceği ve Maliki hükümetinin marjinalize edilmeyeceği bir Ankara-Erbil ilişkisi arzu edildiği biliniyor. Son gelişmelerle ilgili yine bu prensibin zedelenmeyeceği bir ilişkinin sürmesinin istendiği görülüyor.”

ABD’nin PYD’nin bazı adımlarından rahatsız olduğu iddia ediliyor.

Mutlu Çiviroğlu bu nedenle PYD’nin de bu yüzden Rusya’yla yakınlaştığını söylüyor.

ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Jen Psaki son açıklamasında PYD’nin Rojava’daki özerklik adımından rahatsız olduklarını duyurdu.

Psaki, Suriye’deki Kürtlerin başka bir kolu olan Kürt Ulusal Konseyi’nin de Suriye Ulusal Konseyi’ne katılımını takdir ettiğini belirtti.

Tanır, “ABD bu yönden de Ankara ve Erbil’in pozisyonunu desteklediğini göstermiş oldu” yorumunu yapıyor.

KYB Peşmerge Bakanı Cebbar Yaver, Brüksel’de düzenlenecek olan NATO Uluslararası toplantısına davet edilmesi de bu görüşü destekler nitelikte.

Peki Rojava’ya ilişkin Barzani ile Türkiye’nin ortak olduğu anlaşılan kaygıları bu ziyaretin neresinde?

Bazı yorumculara göre, Rojava’da PYD’den rahatsız olan Türkiye, zaten iyi ekonomik ve siyasal ilişkilere sahip olduğu IKBY’yle PKK-PYD’nin bölgede etkisini zayıflatmak için Rojava’ya yönelik ortak bir siyasi proje geliştiriyor.

Washington’dan bulunan gazeteci Mutlu Çiviroğlu, BBC Türkçe’ye konuşurken Rojava’da PYD’nin her geçen gün daha fazla siyasi ve askeri güç kazanırken KDP çizgisinin azaldığını söylüyor.

Çiviroğlu, “Ziyarette PYD’nin gücünün nasıl kontrol edilmesi konusunun gündeme gelmesi hiç şaşırtıcı olmaz” yorumunu yapıyor.

Ziyaretin hemen öncesi Rojava’da KDP çizgisindeki partilerin önemli oranda dışında kalarak bir Kurucu Meclis’in kurulması ve Barzani’nin bu adımı sert dille eleştirmesi de dikkat çekiyor.

Rojava’nın ötesinde genel olarak Suriye siyasetinde de hem Ankara’nın hem Erbil’in Rojava’daki Kürt grupların Suriye muhalefetinin parçası olarak hareket etmelerini destekledikleri de biliniyor.

Dolayısıyla ziyaretin Türkiye’nin Suriye politikası açısından önem taşıdığı da düşünülüyor.

BBC Türkçe’ye konuşan, Londra’daki Open University’den Cengiz Güneş şu yorumu yapıyor: “Türkiye, IKBY’nin stratejik bir ortağı olursa Suriye’deki gelişmeleri daha fazla kontrol edebileceğini ve PKK’yi daha fazla baskı yapabileceğini düşünüyor.”

Ankara-Bağdat yakınlaşmasında nereye düşüyor?

Bu ziyaretin Ankara ve Bağdat arasındaki ilişkilerin normalleşmesi süreciyle bağı olduğu yönünde görüşler de var.

Başbakan Erdoğan’ın danışmanı Yalçın Akdoğan’ın ziyaretle ilgili Star gazetesindeki yazısında buna değinmişti.

Akdoğan şunları yazmıştı: “Türkiye, Irak merkezi yönetimiyle hızlı bir normalleşme sürecine girerken Kuzey Irak’la da ilişkilerini geriletmeme kararlılığında. Dışişleri Bakanı Davutoğlu Bağdat’ı ziyaret ederek normalleşme yolunda ilk adımı atmış oldu. Davutoğlu, yaklaşmakta olan Irak seçimlerinde tüm kesimlere eşit mesafede olacağımızı ve bu yakınlaşmadan ABD ve İran’ın aynı anda memnuniyet duyduğunu belirtti. TBMM Irak Dostluk Grubu başkanı olarak Meclis Başbakanımızla birlikte bu ay içinde Irak ziyaretinde bulunacağız. Bu da normalleşmenin diğer bir adımı oluşturacak.”

BBC Türkçe’ye konuşan Radikal gazetesinden Fehim Taştekin bu ziyaretin nedenlerinden birinin ‘Bağdat’la kurulan yeni diyalogun Erbil’le de eşgüdümlü hale getirilmesi olduğunu’ söylüyor.

Taştekin şunları belirtiyor:

“Kanaatimce Mesut Barzani’nin Türkiye’ye davet edilmesi de, Kürtlerle barış süreci ve Rojava’daki gelişmelere taalluk eden tarafları bir yana Bağdat’la kurulan yeni diyalogun Erbil’le de eşgüdümlü hale getirilmesi amacı taşıyor.”

“Türkiye Bağdat’ı Erbil’e, Erbil’i Bağdat’a feda etmeden ilişkilerine format atmak durumunda. Burada Kuzey Irak’tan petrol ve doğalgaz taşıyacak boru hatları konusundaki yaşanan belirsizlik öne çıkıyor. Ayrıca elektrik satışı ile ilgili projeler de var. Bağdat yönetimini de işin içine sokacak formüllerin Diyarbakır’da Barzani ile yapılacak toplantılarda müzakere edileceğini sanıyorum.”

Revizyon iddiaları ışığında ziyaretin anlamı, asıl olarak ziyaret gerçekleştirildikten sonra anlaşılacak.

Etkilerini görmek için de muhtemelen dikkatlerin en azından kısa vadede, Suriye’nin kuzeyindeki gelişmelere ve Erbil-Bağdat hakkında olup bitenlere yönelmesi gerekecek.