Ceylanpınar: BDP İtirazını YSK’ya Taşıyacak

 — Mutlu Çiviroğlu

AKP’nin kazandığı açıklanan yerel seçim sonuçlarına itirazla birlikte yaşanan gerginliğin ardından, BDP Belediye Eşbaşkan adayı Esra Güler, ret almaları durumunda itirazlarını Anayasa Mahkemesi, olmazsa AİHM’e kadar götüreceklerini söyledi

Image

Şanlıurfa’ya bağlı Ceylanpınar ilçesi, Suriye sınırıyla iç içe bir bölge.

Üç yıldır iç savaş yüzünden sınırın Suriye tarafında kanlı çatışmalar yaşanıyor. Ceylanpınar da sınıra yakınlığından dolayı vızır vızır uçuşan mermilerden, yolunu şaşıran top mermilerinden nasibini alıyor. Son üç yılda Türkiye, bu serseri kurşun ve top mermilerine Ceylanpınar’da on vatandaşını kurban verdi.

 
Bu kez Ceylanpınar’ı gündeme taşıyan unsur, yakındaki savaş değil, ama Türkiye’nin yerel seçimlerden sonra yaşadığı en büyük tartışmayla ilgili: Seçim sonuçlarına yapılan itirazlar.
 
Barış ve Demokrasi Partisi (BDP), iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi’nin kazandığı açıklanan sonuçlara itiraz etti. Halk oylarının çalındığını, hatta “yakıldığını ve yırtıldığını” iddia ediyor. BDP’nin belediye eşbaşkan adayları İsmail Arslan ve Esra Güler il seçim kuruluna itirazda bulunarak yeniden seçim yapılmasını talep etti. Ama talep reddedildi.
  

Esra Guler
                          Esra Guler

İtirazlar büyüyünce Ceylanpınar karıştı. Bunun ardından polis eylem yapan halka müdahale etti. Amerika’nın Sesi Kürtçe Bölümü’nden Mutlu Çiviroğlu’nun sorularını yanıtlayan BDP Belediye Eşbaşkan adayı Esra Güler, “Seçim sonuçları açıklanmaya başladığında 3 bin 500 farkla öndeydik ve bir anda gerilemeye başladık. 754 oy farkla seçimi kaybetmiş görünüyoruz” dedi.
 
Esra Güler, sonraki itiraz aşamasının Yüksek Seçim Kurulu olduğunu, ret yanıtı alırlarsa Anayasa Mahkemesine başvuracaklarını, oradan da ret alırlarsa Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvuru yapacaklarını söyledi. “Madem oy vermediysek biz niye buradayız? Halk kime oy verdiğini iyi biliyor” diyen BDP Ceylanpınar Belediye Eşbaşkan adayı Esra Güler’le söyleşiyi aşağıdaki bağlantıya tıklayarak dinleyebilirsiniz.

BDP Eşbaşkan Adayı Esra Güler’le söyleşi

Mutlu Çiviroğlu ile Rojava Üzerine Özel Röportaj

Kobane’deki Saldırıyla El Nusra ve IŞİD “Biz Buradayız, Yok Olmadık’ Demek İstiyorlar
14 Kasım 2013 Perşembe

HATİCE KAMER – YÜKSEKOVA HABER (ÖZEL)

DİYARBAKIR – Suriye’de iç savaş olanca şiddetiyle devam ederken, Rojava Bölgesi’nde salı günü, İsviçre’deki kantonlara benzer “Geçici Yönetim” kurulduğu haberleri gelmeye başladı.

Yaklaşık üç yıldır devam eden savaş ve kaos, ülkede siyasi bir oluşumun kurulmasına fırsat vermezken, Kürtler’in kendi bölgelerinde ilan etmiş olduğu geçici yönetimin yansımaları muhtemelen çok kısa bir zaman içinde kendini göstermeye başlayacaktır.

13.20131113122822.jpg

Rojava konusunda yaptığı doğru ve objektif haberlerle adını duymaya başladığımız ve Çengiz Çandar gibi usta gazetecilerin de övgüyle bahsettiği gazeteci Mutlu Çiviroğlu ile son gelişmelere dair bir röportaj yaptık.

Bir süre önce Rojava’yı da ziyaret eden gazeteci Çiviroğlu, hem bölgeye dair gözlemlerini hem de son gelişmelere dair düşüncelerini Yüksekova Haber okurları ile paylaştı.

Hatice Kamer: Mutlu Bey, sizinle Ağustos ayında yapmış olduğumuz röportajdan sonra Suriye ve Rojava konusunda farklı gelişmeler cereyan etti. Radikal İslamcı gruplar ile YPG arasında çatışmalar hala devam ediyor.  9 Ekim’de Salih Müslim’in küçük oğlu Şervan da çatışmalarda hayatını kaybetti. Siz de tam o günlerde Rojava’ya geçtiniz. Bu olay bölgede nasıl karşılanmıştı?

Mutlu Çiviroğlu: Doğru, Şervan Müslim’in hayatını kaybetmesinin hemen ardından bölgedeydim. Derin bir üzüntü hakimdi gördüğüm her yerde. Ama Rojava’daki hüzün sadece bu olayla sınırlı değildi. Özellikle radikal grupların uzun süredir devam eden saldırıları ve bazen de rejimin düzenlediği hava saldırılarında hayatını kaybeden birçok savaşçı ve sivil insanların yası hemen her evde tutuluyor. Yani ölümle yaşam Rojava’da iç içe geçmiş durumda.

Daha önceki röportajlarımda belirttiğim gibi PYD’yi diğer partilerden ayıran en belirgin özelliği halkın içinde olması ve liderlerinin de halkın çektiği acılara ortak olması. Salih Müslim’in oğlunun vefatı tam da bağlamda ele alınmalı. Görüştüğüm birçok insan bu noktaya açıkça vurgulamıştı. Yani PYD liderinin oğlunun kendi halkı ile birlikte mücadele etmesi, babasının konumuna rağmen bir farkının olmayışı ve genç yaşta hayatını kaybetmesi, halkla PYD arasındaki bağları daha da güçlendirdiğini gözlemledim. Bununla birlikte diğer partilerin daha da zayıfladığını, bir bölümünün ise PYD’ye yakınlaştığına tanık oldum.

Peki, genel olarak Rojava’da nasıl bir tabloyla karşılaştınız?

Aylardır süren ambargonun günlük hayata olumsuz etkileri daha da artmış durumda. Örneğin hastanelerde narkoz gibi, ağrı kesici gibi temel ilaç ve sağlık gereçleri sıkıntısı yaşanmakta. Yine, süt, çocuk maması gibi temel ihtiyaç maddeleri sıkıntısı yaşanıyor.

1.20131113121516.jpg

Savaş koşullarının en masum mağduru Kamışlılı bir Kürt çocuğu

Dükkanların çoğu boş durumda, çünkü ambargodan dolayı bölgeye ulaşımda ve ticari ürün nakliyatında ciddi sorunlar var. Temel ihtiyaç maddeleri Halep ve Şam’dan karşılanıyor (aradaki yol kontrolleri ve vergilerden dolayı) ve bu maddeler Rojava’ya ulaşana kadar fiyatları ne yazık ki kat kat artmış durumda. Elbette, bu durum halkın alım gücünü çok olumsuz etkiliyor.

Üzülerek söyleyeyim ki, birçok şehirde halkın ambargodan dolayı özellikle Sayın Mesut Barzani’ye ve KDP’ye karşı bir tepkisi gözlemlenebiliyor. PYD’ye sert muhalefetiyle bilinen Yekiti partisine yaptığım ziyarette, parti üst yöneticilerinin de sınırın ticarete kapalı olmasından dolayı Bölgesel Kürt Hükümeti’ne eleştirilerde bulunması açıkçası beni çok şaşırttı. Mevcut ambargo parti ayırımı yapmadan herkesi olumsuz şekilde etkilediği için her çevreden tepkiler yükselmekte.

Ayrıca, elektrik kesintisi rutin bir şey ve her akşam ve bazen gündüzleri de kesinti oluyor ve insanlar jeneratör kullanmak zorunda kalıyor.

Şunu çok açıkça söylemeliyim ki, bu kadar ağır şartlara rağmen halkta büyük bir kararlılık var. Özelikle YPG’nin Nusra ve Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) gibi gruplara karşı elde ettiği başarılar halkta güçlü bir özgüven oluşturmuş. Bu nedenle ki Kürdistan Bölgesi’nden ve Türkiye’den binlerce insan Rojava’ya geri döndü ki bu dönüşlerin bir bölümüne ben de tanık oldum. Sêmelka Kapısı’na gidip bu durumu yakından görmüş, gözlemlerimi de Radikal gazetesinde yazmıştım. YPG’nin birkaç gün önce Til Helef de dahil olmak Serêkaniye bölgesinde 23 yerleşim merkezini ele geçirmesi ve Kaide ile bağlantılı grupları büyük yenilgiye uğratması var olan özgüveni daha da arttırmış durumda.

YPG Fighters in Elok, Serekaniye
Serêkanîyedekî Elok köyünü radikal gruplardan temizleyen bir grup YPG savaşçısı

Ayrıca Til Koçer sınır kapısının ele geçirilmesi, hem bu radikal grupların temel lojistik güzergahının kontrol altına alınması, hem de ambargoya karşı yeni bir alternatif olması açısından Rojava’da moralleri oldukça yükseltmiş durumda.

Rojava’da nereleri ziyaret ettiniz, kimlerle görüştünüz?

Başta Serêkanîye olmak üzere Kamışlı, Dêrîk, Dirbesîye, Tirbêspî, Amûde ve Remalan gibi yerleri ziyaret edip, Sêmelka’daki durumu da yakından görme şansını yakaladım.

Hemen hemen tüm parti merkezlerini ziyaret edip, parti liderleriyle görüştüm. Kürt Yüksek Konseyi merkezinin yanı sıra Ronahî TV ve Kürdistan TV bürolarını da ziyaret ettim ve oradaki meslektaşlarla görüştüm. Yine, YPG yetkililerinden de Serêkanîye ve diğer bölgelerdeki çarpışmalarla ilgili bilgi aldım.

2.20131113121627.jpg

Kamışlı şehrinden bir görünüm

Ayrıca ünlü yazar Konê Reş ile de Kamışlı’da görüştüm. Kendisi sağ olsun, yazar Berzo Mahmud ile birlikte büyük Kürt şairi Cegerxwîn ile ünlü ozan Mihemed Şêxo’nun mezarlarını ziyaret etmemi sağladı.

3.20131113121856.jpgCegerxwîn’in evinin bahçesinde bulunan mezarı

Orada en etkin parti olarak bilinen PYD’nin diğer partilerle ilişkisi nasıl? Rojava’da anti-demokratik uygulamalar olduğu dillendiriliyor. Hatta Kürdistan Bölgesel Hükümeti’nden de zaman zaman bu tarzda açıklamalar geliyor.

PYD’nin diğer partilerle ilişkilerini eskiye göre daha iyi gördüm. PYD kendisine yöneltilen “her şeyi tek başına yapıyor, başkalarına fırsat tanımıyor” eleştirilerine cevap olabilmeye çalışıyor sanırım. Kendisine bu eleştirileri sorduğum, PYD kanadının etkin isimlerinden Îlham Ahmed diğer partilerin görüşlerine önem verdiklerini söyledi. Îlham, o nedenle de bütün parti ve azınlıkların katılımıyla gerçekleşecek “Geçici Yönetim” projesini kamuoyuna sunduklarını dile getirdi. Ahmed, yine bu temelde Yüksek Konsey’in çalışmalarını daha etkin hale getirmeye çalıştıklarını, Türkiye’ye yaptıkları son ziyareti de bu ortak konsey altında gerçekleştirdiklerini belirtti.

Yekîtî’nin tanınmış isimlerinden Fuad Elîko’ya Ahmed’in bu sözlerini sorduğumda “PYD son dönemlerde daha yapıcı bir tarz sergiliyor ve bunu önemli buluyoruz” dedi. Bununla birlikte eleştirilerini de dile getiren Elîko, PYD’den daha fazlasını beklediklerini, diğer partilere daha rahat ortam hazırlayıp, üyelerinin daha serbestçe çalışmalarını sağlamaları gerektiğini de ekledi.

Bunun yanında, Kürt Ulusal Konseyi (KUK) içinde yer alan bazı partiler de son dönemlerde PYD ile çok yakın ilişki içindeler ve PYD’den ve özellikle de YPG’den övgüyle söz ediyorlar.

4.20131113122028.jpg

Objektifimize zafer işareti yapan bir grup YPG savaşçısı

Ama PYD’yi sert şekilde eleştiren partiler de yok değil. “Siyasi Birlik” oluşumuna giden El Parti, Azadî’nin her iki kolu ve Yekîtî Kurdistanî (Yekîtî Partisi’nden bu sene başında kopan, partinin Avrupa örgütü) PYD’yi anti-demokratik olmakla ve kendilerine çalışma fırsatı vermemekle eleştirmekteler. Kürdistan Bölgesel Hükümeti’nin eleştirileri de genelde bu partiler üzerinden gelmekte.

Geçici Yönetim’ demişken şunu da sormak istiyorum. Dün basına yansıyan haberler var, Rojava’da “Geçici Yönetim” kabul edildi diye. Bu konudaki görüşleriniz nelerdir?

Bu proje için çalışmalar bir süredir devam ediyordu. Bugün Kamışlı’da yapılan toplantıda bu yönetimi oluşturmakla görevli 82 kişilik ‘Encumena Avakirina Rêvebirîya Giştî ya Rojava’ yani ‘Rojava Yönetimi Kurucu Meclisi’nin oluşturulduğu duyuruldu. Kürtlerin yanı sıra, Arap, Çeçen ve Hıristiyan temsilcilerin de yer alacağı bu yönetimde, ayrıca 55 kişilik ‘Geçici Yönetim Kuruluş İzleme Komitesi’ oluşturdu. Bu projeye göre Rojava bölgesi 3 özerk bölgeden yani Cizirê, Kobane ve Efrin’den oluşacak. İlk ulaşan bilgilere göre, İsviçre’deki kanton sistemi benzeri olacak yönetim modelinde her kanton bölge meclisini kuracak ve genel meclise temsilci gönderecek. Önümüzdeki günlerde daha detaylı bilgiler kamuoyu ile paylaştıkça daha sağlıklı değerlendirmeler yapılabilinir. Ama hiç şüphe yok ki bu karar Rojava için önemli bir adım niteliğinde. Kürt partilerinin bu oluşuma yaklaşımları uluslararası toplumun da bu adımı destekleyip, desteklemeyeceği konusunda önemli olacak.

Dün Kobane’de Kürt Kızılayı Heyva Sor’a yönelik bir saldırı gerçekleşti ve onlarca kişi hayatını kaybetti, birçok kişi de yaralandı. Bu saldırıyı neye bağlıyorsunuz?

Biraz önce de belirttiğim gibi YPG’nin IŞİD, Nusra vb. grupları karşısında özellikle son dönemlerde artan bariz üstünlüğü bu grupları moral yönünden çok olumsuz etkilerken, Rojava’ya ise büyük moral kaynağı oldu. Direk sivilleri hedef alan bu tür saldırılarla hem halkı korkutup, sindirmek hem de ‘biz buradayız, yok olmadık’ demeye çalışıyorlar kanısındayım.  Sadece Kürtlerin değil, Kobane’de yaşayan Arapların da hedef alındığı bu saldırı, Rojava’daki askeri ve siyasi yetkililerin çok dikkatli olmaları gerektiğini, tedbiri elden bırakmamaları gerektiğini hatırlatmakta. Askeri alanda baş edemedikleri Kürtleri bu tür saldırılarla yıldırmaya çalışan bu radikal grupların, benzeri saldırılara önümüzdeki dönemlerde de devam edebilecekleri göz ardı edilmemeli.

Kürdistan Hükümeti ile var olan Sêmalka Sınır Kapısı gerginliğine Salih Müslim’e geçiş izni verilmemesi meselesi var olan ilişkileri krize dönüştürmüş durumda. İki ay önce Kürtler’in birliği için Ulusal Kürt Kongresi heyecanı varken, mevcut durum siyasi birlikten ziyade ayrışmaların gittikçe keskinleştiğini gösteriyor. Meselenin iç yüzü nedir?

Meselenin içyüzünün ne olduğu konusunda kesin bilgi sahibi değilim. Ama kamuoyunda KDP’nin, Avrupa’da yaptığı eleştirel bir konuşmadan dolayı Salih Müslim’e geçiş izni vermediği çokça tartışıldı. Yine, Müslim’in oğlunun ölümüyle ilgili olarak Ankara’yı işaret etmesinin de bu kadar da etkili olabileceği dile getirildi kimi çevreler tarafından. Benim görüşüm, Müslim’in geçişine izin verilmeyişi altta yatan çok derin sorunların açık bir şekilde dışa vurumu. Malum KDP ile PYD arasında uzun süreden beri devam eden bir gerginlik mevcut. Her iki taraf da birbirini suçlasa da olay bir bakıma iktidar savaşı. PYD  hızlı bir şekilde siyasi, toplumsal ve askeri örgütlenmesini güçlendirirken, KDP’de kendisine yakın partiler aracılığıyla güç kurmaya çalışıyor. Gelinen noktada PYD’nin bu mücadelede önemli bir üstünlük sağladığı görülmekte. Maalesef Rojava’da var olan KDP ile PYD arasındaki bu gerginlik yakın zamanda azalacak gibi de görülmüyor.

Müslim’in geçişinin engellendiği bir dönemde, Musul tarafındaki Til Koçer sınır kapısı YPG’nin eline geçmesinin stratejik önemi nedir?

Birincisi, Til Koçer yani Arapça adıyla Yarubiye sınır kapısı Musul ile Kamışlı’yı birbirine bağlayan ana karayolunun üzerinde bulunuyor. Irak tarafında ise Rabiya denilen kapının ele geçirilmesiyle birlikte Kürtler Suriye’yi Irak’a bağlayan önemli bir kapıyı kontrol altına almış oluyorlar. Kapı, Rojava’ya uygulanan ambargonun kırılması açısından oldukça büyük öneme sahip. Kapı işlevsel hale geldiğinde bölgenin gereksinim duyduğu temel ihtiyaç maddeleri bu yoldan sağlanabilecek.

5.20131113122154.jpg

Dêrîk’teki bir YPG kontrol noktasında gönüllü olarak nöbet tutan yaşlı bir Kürt

Til Koçer ayrıca IŞİD, Nusra ve diğer grupların silah ve savaşçı temini konusundaki ana lojistik merkeziydi. Burası ayrıca bomba, patlayıcı yüklü araç yapımı ve canlı bombaların hazırlanmasında kullanılan önemli bir merkezdi. Bu radikal gruplar Til Koçer’i kaybetmekle çok önemli imkânlardan mahrum kalmış oldular.

6.20131113122237.jpg

YPG tarafından etkisiz hale getirilen patlayıcı yüklü bir IŞİD aracı

YPG Sözcüsü Rêdûr Xelîl ile geçenlerde yaptığım görüşmede bana söyledikleri de çok enteresandı: “Irak sınırındaki Til Koçer şehri IŞİD ve Nusra’nın ana üs olarak kullandıkları en önemli merkezleriydi. Til Koçer kapısının elimize geçmesiyle bu çetelerde manevi ve moral olarak büyük bir dağılma oldu. O nedenle de güçlerimiz karşısında tutunamayıp, Rakka ve Til Abyad şehirlerine doğru geri çekildiler.”

Şunu da belirtebiliriz ki, bu kapının kontrolü Suriye petrollerinin büyük çoğunluğunun yer aldığı Remelan bölgesini elinde tutan Kürtler’e, bu petrolü ihraç etme olanağı doğurdu. Her ne kadar Kürtlerden bu konuyla ilgili herhangi bir açıklama gelmese de, bu olasılığın bazı bölge ülkelerinde rahatsızlık yaratmış olabileceği de mümkün.

7.20131113122309.jpg

Civar köylerde çatışmalar sürerken Remelan bölgesindeki petrol kuyuları

Son olarak da söyleyebiliriz ki bu kapının kontrolü YPG’ye uluslararası arenada büyük bir prestij kazandırırken, PYD’nin de elini güçlendirmiş, halka da büyük bir moral kaynağı olmuş durumda.

Biraz da diplomatik faaliyetlere değinelim istiyorum. Cenevre 2 Konferansı yine ertelendi. Gerçekleşmesi halinde bu konferansın Kürtler için önemi nedir?

Bu konferans Suriye’nin geleceğinin uluslararası alanda tartışılacağı önemli bir platform olacak. Bu konferansta iç savaşın durumu, Esad’ın geleceği, etnik ve dinsel azınlıkların hakları vb. gibi birçok konu ele alınacak. Suriye’deki tarafların yanı sıra, uluslararası güçlerin de yer alacağı böylesi bir toplantıya Kürtlerin kendi kimlikleriyle katılıp, taleplerini dile getirmeleri oldukça büyük öneme sahip olacak. Bu konuda Kürtler arasında tam bir birlik yok. PYD ve KUK içindeki bazı partiler ‘Yüksek Kürt Konseyi ile bağımsızca Cenevre’ye katılalım’ derken, ‘Siyasi Birlik’ oluşumu içinde yer alan partiler ise ‘Suriye Ulusal Konseyi’nin bir parçası olarak katılalım’ görüşünde. Suriye Ulusal Konseyi, İstanbul’da yaptığı toplantıda mevcut 3 üyeye ek olarak, 8 yeni KUK üyesinin konseye katılmasını onayladı. Mevcut durumda uluslararası güçlere baktığımızda Rusya ilk seçeneğe yakın dururken, Amerika ise ikinci şıkkı desteklemekte.

28 Ekim’de Washington’da BDP’nin organize ettiği Kürt Konferansı gerçekleşti. Rojava’nın merkezde olduğu bir konferans oldu. Siz de konferansa katıldınız, konferans nasıl geçti?

8.20131113122400.jpg

Selahattin Demirtaş ve James Jeffrey

Konferans çok başarılı geçti. Bunu hem Amerikalı ünlü katılımcılar hem de Cengiz Çandar, Amberin Zaman gibi gazeteciler de yazılarında dile getirdiler.

9.20131113122453.jpg

Cengiz Çandar, Nazmi Gür, Michael Gunter ve David Phillips

BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş da kendisiyle yaptığım söyleşide konferansın beklediklerinden çok daha iyi geçtiğini ifade etmiş, bu tür konferansları her sene düzenleyeceklerini belirtmişti. Ben bu konudaki izlenimlerimi detaylı olarak Radikal’e yazmıştım zaten.

Yüksekova Haber aracılığıyla bir kez daha tekrar edeyim ki, konferans BDP için büyük bir başarıydı. Türkiye ve Amerika’dan gelen seçkin konuklar, ABD Dışişleri Bakanlığı’ndan kalabalık bir grup, başta Türkiye olmak üzere çeşitli ülkelerin diplomatik temsilcileri, birçok basın mensubu ve düşünce kuruluşu temsilcileri konferansa katıldılar.

Benim moderatörlüğünü yaptığım ‘Rojava Paneli’ de oldukça iyi geçti. PYD Dışilişkiler Bürosundan Alan Şemo, Profesör Christian Sinclair, KNK’den Saif Bedirxan ve gazeteci Amberin Zaman konuşmacı olarak katıldılar.

Amberin Zaman’ın Müslim’in Kürdistan Bölgesi’ne geçişine izin verilmemesini eleştirdiği, duygusal ama sert konuşması salondan büyük alkış aldı.

10.20131113122535.jpg

Rojava Paneli

İnanıyorum ki, BDP önümüzdeki seneden itibaren bir günlük konferans yerine, iki hatta üç gün sürecek etkinlikler düzenleyecektir çünkü böyle bir talep var Washington’da.

Selahattin Demirtaş konferansa katılırken, Salih Müslim vize işlemlerine geciktiği için konferansa Skype üzerinden katıldı. Kürt siyasetçilere ilgi ve  Kürt Sorunu’na yaklaşım nasıldı?

Evet, Sayın Demirtaş’ın katılımı konferansa ayrı bir önem kazandırdı ve konuşması da oldukça ilgi gördü. Ayrıca David Phillips, James Jeffrey gibi tanınmış şahsiyetler BDP’nin böyle bir konferansı düzenlemesinden ve Barış Süreci’nde önemli rol oynamasından övgüyle bahsettiler.

Ama konferansın en büyük ilgi odağı hiç şüphesiz Salih Müslim idi. Fiziksel olarak salonda bulunamaması hayal kırıklığı yaratsa da, Skype üzerinden de olsa izleyicilere hitap etme fırsatı buldu.

12.20131113122619.jpg

Salih Müslim konuşmasını yaparken

Müslim’in çok yakın zamanda oğlunu kaybetmiş olmasına rağmen göstermiş olduğu güçlü duruşu izleyicilerde derin saygı uyandırdı. Verdiği mesajlarla partisinin Amerika’yla iyi ilişkiler geliştirmek istediğini, Rojava halkının El Kaide’yle bağlantılı gruplarla verdiği savaşta Washington’un desteğini beklediğini ifade etti.

BDP ilke defa Amerika’da böylesi kapsamlı bir konferansı düzenliyor. Bu tür organizasyonların Kürt siyaseti üzerinde etkisi nedir?

Konferans sonrasında ortaya çıkan durum şuydu ki bu tür konferanslara büyük istek var ve insanlar daha sık böyle konferanslar düzenlenmesini istiyorlar. Washington gibi dünyanın en önemli merkezlerinden birinde bu tür ilgi çeken konferansların düzenlenmesi, Kürt siyasetinin gelmiş olduğu aşamayı anlama açısından da önemli. Yani Kürtlerin de kendi sorunlarını tartışıp, gelecekleri ile ilgili kararların tartışıldığı mekanlarda bir aktör olarak öne çıkması da dikkat çekici bir gelişme. Son olarak şunu da ekleyelim ki kendisi Washington’a gelemeyen PYD, BDP aracılığıyla kendi mesajlarını Amerikan yönetimine ulaştırma imanı yakaladı bu konferans sayesinde.

http://www.yuksekovahaber.com/haber/mutlu-civiroglu-ile-rojava-uzerine-116330.htm

Rojava İçin İkinci Lozan Korkusu

Mutlu Çiviroğlu, Washington’ı ziyaret eden BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş ile Radikal için konuştu.

Rojava için ikinci Lozan korkusu

YPG’nin Til Koçer Kapısı’nı ele geçirmesinin dengeleri değiştireceğini belirten Demirtaş, Suriyeli Kürtlerin garantiler almadan muhalefetin çatısı altında Cenevre’ye gitmesinin ikinci bir Lozan’a yol açacağını söyledi.

MUTLU ÇİVİROĞLU / WASHINGTON

Partinizin Washington temsilciliği tarafından düzenlenen 1. Kürt Konferansı beklentilerinizi karşıladı mı?

Avrupa’nın birçok önemli merkezinde Avrupa Parlamentosu da dahil bugüne kadar birçok başarılı Kürt konferansalar gerçekleştirildi. Buradan baktığımızda Avrupa’da bu kadar konferans yapılırken Amerika’da hiç yapılmamıştı. Bu nedenle bu konferansın Amerika’da ilk defa gerçekleşiyor olması, bizim için çok önemliydi. Bu başlıkta ve bu kapsamda bir konferansın ABD’nin başkentinde başarılı bir organizasyon ve katılımla düzenleniyor olması, yüksek bir ilgiyle karşılanması önemlidir. Doğrusu biz de Türkiye ’den gelirken iyi bir konferans olabileceğini tahmin ediyorduk. Fakat beklentilerimizin üstünde bir başarı ortaya çıktığını söyleyebilirim.

Konferans sırasında görüştüğüm gazeteci meslektaşların ve sivil toplum kuruluşu temsilcilerinin bu tür konferansların artması yönünde beklentileri var. Partiniz ABD’de her yıl böyle bir konferanslar yapmayı düşünüyor mu?

Evet, görünen o ki ihtiyaç olacak ve yapmak gerekecek. Ortadoğu’da sorunların kısa zamanda çözülmeyeceği belli. Fakat sorunlar çözülürken Kürtlerin rolünün ne olacağı tartışılmalıdır mutlaka. Özellikle büyük merkezlerde büyük başkentlerde sık sık hatırlatılmalıdır. İşin doğrusu her yıl da dengeler değişiyor Ortadoğu’da. O nedenle Kürt sorunu orta yerde durduğu müddetçe ve Ortadoğu sorunu da bu boyutta bu kapsamda ortada durduğu müddetçe bu konferansları yapmak gerekecek. Seri hale gelmesinde ben fayda görüyorum. İnşallah 8’inci 20’nci konferanslara gerek kalmadan bu sorunlar çözülmüş olur.

Konferansta iki konu öne çıktı: Barış süreci ve özellikle de Rojava konusu. ABD kamuoyunun Rojava’ya bakışını ilgisini nasıl buldunuz?

Kürt ve Kürdistan gerçeği ABD’de daha yeni yeni tanınmaya başlanıyor. Bu güne kadar Kürtlerin inkârı, tarih sahnesinden silinmesi girişimleri Kürtleri uluslararası alanda da görünmez hale getirmişti. Özellikle Körfez Savaşı ve Irak’ın işgali ile birlikte ABD hükümeti ve toplumu da Kürtleri tanımaya başladı. Şimdi Suriye’deki gelişmeler, Türkiye’deki ve İran’daki durum ile birlikte artık burada iyice bilinen tanınan bir toplum haline geldiler. Buradan yola çıkarak şunu söyleyebilirim: Özellikle Rojava’daki gelişmeler buradan dikkatlice izleniyor. Medya izliyor, hükümet izliyor. Fakat bir eksik bilgilenmenin ve Rojava’ya dönük bir kara propagandanın etkili olduğunu söyleyebilirim. Hem medyada hem hükümet nezdinde bu var. Türkiye Dışişleri Bakanlığı’nın yaptığı kara propaganda, ‘PYD’nin Esad yanlısı olduğu’ şeklindeki kara propaganda belli bir sonuç doğurmuş. Böyle bir algı oluşmuş.

Konferans ile birlikte bu algının tartışmaya açıldığını düşünüyoruz. Bizim yaptığımız resmi temaslarda da bu algının tartışmaya açıldığını düşünüyoruz artık. Şimdi bu algıyı düzeltmek için daha çok çaba sarf etmek lazım. Çünkü oradaki Kürtler Esad yanlısı Esad taraftarı değiller. Oradaki Kürtlerin duruşu üçüncü bir çizgidir. Kürtler birilerinin tetikçisi olmadı diye kimse Kürtleri suçlayamaz, eleştiremez. Bu duruşun iyi anlatılmasına ihtiyaç var. Bu konuda eksiklik olduğunu fark ettik.

Konuşmanızda bu konunun Dışişleri Bakanlığı görüşmenizde gündeme geldiğinden bahsettiniz. Salih Müslim’in ABD’ye gelme çabaları vardı. Bu konuda ABD hükümetinden bir isteğiniz oldu mu, ya da bir çalışmanız olacak mı?

Tabi ki ABD hükümetine de PYD ile doğrudan görüşmelerinin faydalı olacağını, kendilerini kendilerinden dinlemenin faydalı olacağını belirttik. Salih Müslim’e şimdiye kadar vize verilmemesinin yanlış bir uygulama olduğunu belirttik. Ayrıca PYD’nin mesajını da kendilerine ilettik. Çünkü kendilerinin gelememeleri nedeniyle bizim aracılığımızla iletmemizi istedikleri mesajı ilettik.

Neydi o mesaj?

İfade ettiğim gibi üçüncü yol çizgisi Suriye’de bütün halklar ve kimliklerle eşit bir temsil modeli, Suriye’nin birliğinin korunması. Bu çerçevede, ‘diplomatik çözüme hazır oldukları, kimseye düşmanlık yapmadıkları ve sadece kendi bölgelerinde meşru savunmalarını yaptıkları’. Yine, ‘Cenevre 2 Konferansı’na da kendi kimlikleri ile Kürt Yüksek Konseyi şemsiyesi altında katılmak istediklerini ama konferansta birleşmiş bir muhalefet olarak çıkılabileceklerini’ de ifade ediyor PYD yöneticileri. Kürt Yüksek Konseyi’nin de ortak düşüncesi bu. Biz de bu düşünceleri paylaştık hükümet yöneticileri ile.

Cenevre 2’den bahsetmişken sizce Rojavalı Kürtler bu konferansa yönelik nasıl bir tutum sergilemeli? PYD, Kürtlerin Yüksek Konsey adı altında bağımsız olarak katılmasından yana ama Suriye muhalefetiyle katılıma sıcak bakanlar da var.

Tabi ki Kürtler orada kendi kararlarını kendileri vermeli. Bizim onlar adına konuşma yetkimiz yok. Ama biz, oradaki kardeşlerimizin yararının birlikten geçtiğini düşünüyoruz. Kürt hareketlerinin kendi kimliğiyle gücüyle birlik halinde gitmeleri çok önemlidir. Şu an görünen o ki, Suriye muhalefetiyle birleşmenin henüz koşulları oluşmamıştır. Suriye muhalefeti Kürlere hiçbir taahhütte bulunmadan, karşılıksız ve riskli bir şekilde, Suriye muhalefetinin çatısı altında Cenevre’ye gidilmesi Kürtlere ikinci bir Lozan’ı yaşatabilir. Kürtler bir kez daha aldatılabilir. Fakat Kürtler kendi kimlikleri ile katılıp orada taleplerini savunduktan ve talepleri ile ilgili güvence aldıktan sonra konferansta Suriye muhalefeti ile birleşip tek bir muhalefet olarak oradan çıkabilirler. Biz naçizane kendilerine şunu önerebiliriz: Mutlaka birlik olarak hareket etmeliler parçalı durmayıp ne pahasına olursa olsun birlik olmalı ve kendi kimlikleriyle Cenevre’de olmalılar.

ABD’de El Kaide gibi radikal gruplar en büyük korku kaynağı. PYD ise bu unsurlara karşı savaş verirken Amerika kamuoyunda kısmen de olsa olumlu tepkiler ortaya çıktı. Buna karşın, ABD hükümetinin bu konudaki gönülsüzlüğünü neye bağlıyorsunuz?

Aslında burada Türkiye’nin rolünün olduğunu düşünüyorum. Çünkü Türkiye ABD’den ve Avrupa’dan aldığı desteği bu ülkelerin iradesinin hilafını radikal gruplara yönlendirmiştir. Birçok ülke Suriye’deki muhalefete destek sunarken, gerek insani yardım gerek lojistik desteği gerek silah desteğini sunarken bunları El Kaide ve ya benzeri gruplara ulaşması amacı ile yapmıyorlar. Ama Türkiye bu yardımları koordine eden ülke olarak bunların El Kaide veya benzeri gruplara ulaşmasında kolaylık sağlamıştır. Ama bu da bir müddet sonra bütün destek sunan ülkeleri rahatsız etmiştir.

Özellikle Amerika hükümetinin Suriyeli sivillere gönderilen yardımların El Kaide’nin eline geçmesi Amerika toplumu tarafından kabul edilecek bir durum değil. Bizzat Amerikalıların kendi eliyle oradaki El Kaide militanlarını besliyor gerçeği zannedersem Amerika toplumunu da rahatsız ediyordur. Bu Türkiye’nin izlediği yanlış dış politikasının bir sonucu olmuştur. Rojava’da desteklenmesi gereken sivil halk hareketleri varken, onlara yardım edilmesi gerekirken, maalesef ki dünyanın çeşitli yerlerinden gelip Rojava’ ya saldıran bu radikal gruplara bu yardımlar ulaşmıştır. Halen de tümüyle bu yardımların kesildiğini söylemek mümkün değil.
Dolayısıyla şu an Türkiye içine düştüğü durumu ve bu ülkelerle kurduğu aldatmaya dayalı ilişkinin hesabını vermek üzere sorgulanıyor. Ankara ’nın dış politikası sorgulanıyor. Türkiye’nin Bağdat ile yeniden ilişki kurmaya zorlanması da aslında bütün bu hataların sonucudur.

Sayın Başkan, CIA’in eski ikinci adamı Morell de Amerikan basınına yaptığı açıklamalarda Suriye’deki El Kaide varlığının çok ciddi boyutlara ulaştığını ve ulusal güvenliğe en ciddi tehdit olduğunu dile getirdi. YPG Suriye’deki radikal gruplara karşı duvar işlevi görüyorken, Washington’un sessizliğini sadece Türkiye ile açıklamak mümkün mü?

Türkiye’nin önemli bir rolü var tabi ki. Fakat Kürtlerin orada statü kazanmasını engellemek için, El Kaideci grupların Kürtlere saldırmasına bir müddet göz yumulmuştur. Bu bir gerçektir. Uluslararası güçleri de belki doğrudan kendi gönderdikleri yardımların onlara ulaşmasından rahatsız olmuşlardır ama radikal grupların Kürtlere saldırmasına ve onların kazanımlarını yok etmesi için de bunlara bir müddet göz yummuşlardır. Bunların başarılı olmayacağını anlayınca, giderek kendilerinin güçlendiği ama YPG’yi zayıflatamadıklarını anlayınca da paniklemeye başladılar.

YPG’nin kontrol altına aldığı Til Koçer Sınır Kapıs’nın (Yarubiye) Rojava üzerindeki ambargonun delinmesi açısından çok önemli olduğu söyleniyor. Bu konudaki düşünceleriniz nelerdir?

Til Koçer Kapısı’nın kontrol ediliyor olması ve ele geçirilmesi Rojava devrim sürecinin şu ana kadarki en önemli hamlelerinden biri oldu. Askeri ve siyası açıdan birçok şeyi değiştirecek bir gelişme oldu bu. Öyle sanıyorum ki artık herkes, bölge ülkeleri de dahil bütün uluslar arası güçler YPG’nin ve bu vesile ile hem Kürtlerin, hem de Kürt Yüksek Konseyi’nin daha ciddiye alınması gereken bir güç olduğunu anladılar. Bu hamle, muhatap alma konusunda da, uluslararası alanda PYD’nin elini güçlendirdi diye düşünüyorum.

Kapının kontrolü ambargonun kırılması için de etkili bir hamle oldu. Çünkü hem devrimi boğmaya çalışıyorlardı, hem de oradaki halkı izole edip ambargo uygulayarak kendilerine mecbur ve muhtaç etmeye çalışıyorlardı. Til Koçer kapısı Kürtlerin daha da rahatlamasına ve mücadeleyi sürdürmelerine vesile olacak.

Güney Kürdistan hükümetinin ambargoyu çağrıştıran politikaları dönemin ruhuna uygun değildir. Ben inanıyorum ki bu politikalar Güney Kürdistan halkına da zarar verdiğini Kürdistan hükümeti görmüştür. Bunun çok sürdürülebilir olma şansı yoktur. Kürtler arası diyalog, işbirliği ve dayanışma bu kadar tarihi bir önemdeyken kimsenin yanlış yapma lüksü yoktur. Ben bu hatanın kısa sürede telafi edileceği düşüncesindeyim.

PYD’ye sert muhalefeti ile bilinen Yekiti Partisi liderlerinden Fuat Aliko geçenlerde bana BDP ’nin Rojavalı partileri için oynadığı rolden övgüyle bahsetmişti. Siz parti olarak Rojavalı Kürleri bir araya getirme, yardımcı olmaya devam edecek misiniz?

Bugüne kadar Kürt Yüksek Konseyi temsilcileri Türkiye’ye geldiğinde ayrım gözetmeksizin hepsiyle ilişki kurmaya destek olmaya çalıştık. Biz oradaki partiler arasında ayırım gözetmeyiz. Kürtlerin kurtuluşu için, birlik için mücadele eden bütün partiler, Kürdistani güçler, bizim için dosttur ve aynı değerdedir. Biz onların birleşmesi ve birlikte hareket etmeleri için elimizden geleni yapmaya devam edeceğiz. Diplomatik alanda da Rojava Kürdistanı’nın çıkarlarını savunuyoruz. Türkiye Kürtleri için yürüttüğümüz mücadele kadar siyasi ve diplomatik alanda Rojava sorununu her yerde dile getiriyoruz ve takipçisi oluyoruz. Çünkü Kürdistan’ın, Kürt halkının özgürlüğüne doğru giden yolda bütün halkların özgürlüğü vardır. Bölgenin barışı vardır, buna yürekten inandığımız için yapmaya devam edeceğiz.

Sizin parti olarak önümüzdeki günlerde Rojava’ya yönelik çalışmalarınız olacak mı?

Tabii ki. Biz 7 Kasım’da bütün milletvekillerimizin katılımıyla Nusaybin’de bir etkinlik yapacağız. On binler ile yüzbinler ile sınıra yürüyeceğiz ve sınıra inşa edilmek istenen duvarların yapımını durduracağız. Bu öyle bir defalık bir protesto yürüyüşü olmayacak. Duvar yapımı duruncaya, abluka kaldırılıncaya, sınırlar günlük ticarete ve insani yardıma açılıncaya kadar kesintisiz sürecek bu sınır eylemi. Bu konuda çok ciddi ve kararlıyız. Hükümetin tutumu nedir bilmiyoruz ama o güne kadar diplomatik yol ile bahsettiğim sorunları çözmek istiyoruz.

Son olarak da konferansın bir diğer önemli gündem maddesi olan barış süreci ile ilgili görüşlerinizi öğrenmek istiyorum.

Dünyanın birçok yerinde olduğu gibi Amerika’da da barış sürecinin yakından takip edildiğini ve destek gördüğünü gözlemledik. Müzakere sürecinin kendisi zaten bir mücadeledir. Bundan vazgeçmek bu bitti demek veya biz asla konuşmayız. Görüşmeyiz demek silahlara davetiye çıkarmaktır. Silahlara davetiye çıkaracak bir pozisyonda olmak büyük bir sorumluluk demektir. Ama Başbakan Erdoğan ortaya çıkan siyasi sonuçları partisel çıkarları için fırsat olarak değerlendirmiştir. Bu defa böyle davranmaması için bütün kesimlerce uyarı yapılmasına rağmen, AKP sürecin siyasi rantını yemeyi çözüme değiştirmiştir.

Ama süreç tamamıyla bitmiş ve ya nihayetlenmiş diyemeyiz. Çünkü Sayın Öcalan bu konuda ısrarcı olmaya devam edecek, diyaloğu müzakereye çevirmeye devam edecek. Süreç şu an can çekişiyor, sürecin ilerleyebilmesi için Sayın Öcalan’la müzakereye başlanması, kendisinin dış dünyayla bağlantı kurup bunun için yasal düzenlemenin yapılması, bağımsız üçüncü bir gözlemci gücün kabul edilmesi gerekiyor. Hükümetin en azından bunlara cevap vermesi bekleniyor. Kısa süre içinde hükümetten olumlu yanıt alınırsa, olumlu pratik adımlar atılırsa süreç ilerleyebilir. Yoksa sürecin Sayın Öcalan tarafında da artık ilerletilemez hale gelmesi gibi bir durumla karşılaşabiliriz.

Sizin son dönemlerdeki mesajlarınızda bir sertlik var bu, hükümetin beklentilere cevap vermemesinden mi kaynaklanıyor, neden?

Sürecin riski nedeniyle hükümete mesajlarımızı daha sert bir tonda ilerletmeyi tercih ettik. Çünkü hükümet bu güne kadar vermiş olduğumuz mesajları a yanlış anlamış ya da anlamamıştır. Bu işin çocuk oyuncağı olmadığını sert bir dille hükümete anlatmak gerekiyordu. Üslubumuzdaki sertlik süreci kaybetme kaygısından kaynaklanmıştır. Sürece duyduğumuz kaygıdan kaynaklıdır. Yoksa süreci bitirme adına ya da gerilim yaratıp süreci sekteye uğratma hamleleri değildir. Tam tersine süreç can çekişti için bizim muhalefetimiz sertleşmiştir.

http://www.radikal.com.tr/dunya/rojava_icin_ikinci_lozan_korkusu-1158496

Rojava Panel at the First Kurdish Conference in Washington, DC

Rojava (Kurdistan of Syria) panel at the First Kurdish Conference organized by the BDP on October 28, 2013 in Washington, DC
Moderator: Mutlu Civiroglu

Speakers: Alan Semo, Amberin Zaman, Christian Sinclair, Saif Badrakhan

BDP’li Altan Tan: Partimiz Sivilleri Hedef Alan Teröre Karşı

Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) Diyarbakır Milletvekili Altan Tan geçtiğimiz günlerde Amerika ve Kanada’da temaslar yaptı.

New York’ta Amerika’nın Sesi Kürtçe Bölümü’nden Mutlu Çiviroğlu’nun sorularını yanıtlayan Tan, anayasa komisyonu çalışmalarından iyimser olmadığını söyledi.

Sivil hedeflere yapılan saldırıların terör saldırısı olduğunu vurgulayan BDP milletvekili, Gaziantep saldırısıyla partisinin ilgisi olmadığını tekrarladı.  Altan Tan, Başbakan Erdoğan’ın BDP’ye yönelik açıklamalarını da eleştirdi.

BDP Milletvekili Altan Tan, son teknolojik gelişmelerin haberlerin tüm dünyaya yayılmasında büyük rol oynadığını söyledi. Tan, bu sayede Amerika ve Kanada’daki Kürtler’in Türkiye’deki gelişmeleri yakından izlediğini gördüğünü belirtti. Amerika’da yaşayan Kürtler’in Barış ve Demokrasi Partisi’ne ilgisinin arttığını gözlemlediğini kaydeden  BDP milletvekili şöyle konuştu:

http://www.amerikaninsesi.com/audio/Audio/212885.html

Sivil hedeflere yapılan saldırıların “terör saldırısı” olduğunu vurgulayan Altan Tan, partisinin terörle işi olmadığını ve olmayacağını söyledi. Tan, Gaziantep saldırısıyla da ilgileri olmadığını tekrarladı:

http://www.amerikaninsesi.com/audio/Audio/212889.html

Barış ve Demokrasi Partisi milletvekili Altan Tan, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın partisine yönelik açıklamalarını sertleştirmesini eleştirdi ve şöyle konuştu:

http://www.amerikaninsesi.com/audio/Audio/212890.html

http://www.amerikaninsesi.com/content/bdp-altan-tan-parti-teror/1508110.html