IŞİD Neden Kürtlere Saldırıyor?

Image

IŞİD Neden Rojava’daki Kürtlere Saldırıyor?

Irak Şam İslam Devleti (IŞİD), Rojava’daki Kürt yapılanmasını kendisine bir tehdit olarak görüyor. Çünkü IŞİD’in kurmaya çalıştığı sisteme çok ters. Kürtler ılımlı bir toplum ve yüzleri de Batı’ya dönük. Kadının topum içindeki değeri ve rolü de oldukça yüksek. Bilindiği gibi Rojava’da birçok üst düzey yönetici kadın. Bu durum IŞİD’i çok rahatsız ediyor.

Ayrıca, Kürtler Müslüman olmayan toplumları kucaklayan bir yapıya sahipler. Zaten kanton yönetimlerinde de bu durum iyice görülüyor. IŞİD ise tersine hoşgörüsüz ve insanlara kendi İslam anlayışını dayatmaya çalışan bir yapı. O nedenle Rakka’da kurduğu emirliği diğer bölgelere de yaymak istiyor. Zaten son dönemlerde Irak ve Suriye’de birçok bölgeyi ele geçirdi. Bütün bunlar IŞİD’in anlayışına ters ve bunun için IŞİD Kürtleri bir tehlike olarak görüyor.

IŞİD’in Irak Kürdistan Bölgesi Saldırıları Neden Peki?

IŞİD Irak Kürdistan Bölgesi için de benzer rahatsızlıklar duyuyor. Bölge istikrarlı ve huzurlu. Orada da Hıristiyan azınlıklar rahat durumdalar ve hükümette yer alıyorlar IŞİD bundan da rahatsız. Onun için Irak Kürdistan Bölgesi’ne birkaç saldırı gerçekleştirdi. Kürtler doğal yapıları gereği kadınlara değer vermeleri, Müslüman olmayan azınlıkları kucaklamaları, batıya dönük yüzlerini IŞİD kabul etmiyor, her seferinde intihar saldırılarıyla Kürtlere karşı düşmanlığını gösteriyor.

ABD’nin Irak’a yaptığı müdahaleden sonra, Irak kaos içerisinde. Ama Kürdistan bölgesi bunun dışında. Ekonomisiyle, toplumsal yapısıyla bir model olarak duruyor. Bu da IŞİD’in memnun olmadığı bir durum. IŞİD orada da egemenlik sağlamak istiyor. IŞİD insanlara korku salarak, akıl almaz şiddet yöntemleriyle kendi tarafına çekmeye çalışıyor ve bunda büyük oranda başarılı da oluyor. Zaten El Kaide bile IŞİD’i reddetti. Diğer bütün radikal gruplar IŞİD’ ten rahatsız. Artık IŞİD sadece Kürtler için değil, hem bölge, hem de Batı için de büyük bir tehlike unsuru olarak görülüyor.

IŞİD’in Savaşçı Kaynağı ve Esad Desteği?

IŞİD’in savaşçı kaynağı dünyanın her yerinden: Afganistan, Pakistan, Tunus Cezayir, S Arabistan, Çeçenistan, Bosna, Arnavutluk vb. Finans kaynaklarının da daha çok Körfez ülkelerinin olduğu yaygın bir kanı. Son dönemlerde Batı medyasında Esad rejiminin IŞİD’e destek olduğu, en azından göz yumduğu daha fazla şekilde dile getirilmekte. Zaten YPG kaynakları da kendileriyle yaptığım görüşmelerde bu durumu sürekli ifade ediyorlardı. IŞİD gibi radikal yapıların sayesinde Esad’ın kendisini tim dünyaya var olan en iyi alternatif olarak sunma politikasının da başarıya ulaştığını görmek lazım.

IŞİD Kürtler İçin Nasıl Bir Tehlike Olabilir?

Son Musul saldırılarında Irak ordusunun birçok silahın IŞİD’in eline geçtiği bildiriliyor. ABD silahları dâhil, son model yeni silahlar bunların yarın öbür gün Erbil’e, Süleymaniye, Diyarbakır’a saldırmayacakları belli değil. Bu nedenle de Kürtlerin bu durumu görerek önlem almaları gerekiyor. IŞİD’in Musul’a girmesi hem Rojava için, hem de Kürdistan Bölgesi için büyük bir risk. Hem Rojava’daki Kürtlerin,  hem de Kürdistan Bölgesi’nin bir araya gelip ortak karar almaları gerekir. Buna KDP, YNK, GORAN, PYD diğer gruplar hepsi oturup bu tehlikeyi görmeleri lazım. IŞİD birkaç ay önce Erbil’e saldırdı. Yine geçen ay Serekaniye’ye saldırdı. Son dönemlerde de başta YNK olmak üzere, KDP’ye ve Kürdistan Bölgesi’ne saldırıyor.

Bu saldırıları Kürtlerin iyi görmesi ve ortak hareket etmeleri lazım. Ortaya çıkan bu tehlikeli durum son dönemlerde KDP ile PYD arasında var olan gerginliği azaltmak için de bir fırsat olarak görülmeli. Her iki taraf da farklıkları bir kenara bırakıp, bu tehlikeye karşı birlikte hareket etmeli.

Irak Kürtlerinin Bağımsızlık İlanı?

Irak Kürtlerinin bağımsızlık ilanı son zamanlarda sıkça dile getiriliyor. Eğer böyle bir durum varsa Kürtler etmek istiyorlarsa mutlaka ortak bir strateji geliştirmeliler. Yoksa Musul’a, Kerkük’e kadar dayanan IŞİD onlara çok zarar verir. Kürtlerin küçük hesapları bırakıp bir araya gelmeleri lazım çünkü IŞİD sadece Rojava için değil, Kürdistan Bölgesi ve bütün Kürtler için tehlike oluşturmaktadır.

YPG ile Ehli Şam Arasındaki Anlaşma Ne Anlama Geliyor?

Son günlerde, Kürt Halk Savunma Birlikleri YPG’nin El Kaide’nin Suriye’deki resmi kolu Nusra Cephesi ile ateşkes imzaladığına dair bazı yayın organlarında bir takım haberler çıkıyor. Peki, durum gerçekten de öyle mi? YPG radikal İslamcılarla işbirliği yapıp, Nusayri Esad rejimine savaş mı açıyor?slında durum pek de basında yansıtıldığı gibi değil, çünkü ateşkes doğrudan Nusra Cephesi ile değil, Nusra’nın da parçası olduğu Ehli Şam ile yapıldı. Bu süreçte, Ehli Şam bünyesindeki Ahraruş Şam, Liva Tevhid, İslam Cephesi ve Ceyşül Mucahidin gibi gruplar da yer alıyor. Bu radikal grupların dikkat çeken ortak özeliği Irak Şam İslam Devleti (İŞİD) karşıtı gruplar oluşları ve üyelerinin genelde Suriyelilerden oluşması.

Image

Tekrar ateşkese dönecek olursak, geçtiğimiz hafta Halep’te ilan edilen ateşkes YPG Genel Komutanlığı’nın kararı değil. Ateşkes, bölgedeki yerel komutanlığının, Efrin Kantonu yönetimi ve halkın isteği üzerine almış olduğu bir karar. Bu da YPG’nin ateşkese yaklaşımının stratejik değil, taktiksel olduğu anlamına geliyor. YPG, önemli saydığı kararları merkezi kararla, en üstten alıyor.

Aslında YPG bu ateşkes imzalanan gruplarla son dönemlerde zaten sıcak savaş halinde değil. YPG’nin iki ana cephede sürdürdüğü savaş Esad rejimi ve IŞİD’e karşı. Esasen Halep’te ve kısmen de Haseke ve Kamışlı’da rejime karşı savaşan YPG, Efrin, Kobane ve Cezire bölgelerinin çeşitli yerlerinde ise IŞİD ile savaşmakta. Ehli Şam’ın YPG’ye ateşkes isteğiyle gelmesinin bir nedeni kendileri için büyük tehdit haline gelen IŞİD’e yönelmek istemeleri ve rejime karşı saldırılarını daha rahat yapabilmeleri. Hiç şüphesiz bu durum YPG’ye askeri açıdan bazı avantajlar sağlamakta. Çünkü bu sayede YPG, sürekli Kürt bölgelerine saldıran IŞİD’le mücadeleye ağırlık verme fırsatı elde edecek.

YPG kaynaklarının bildirdiği bir başka önemli bilgi ise ateşkes talebinin karşı taraftan yani Ehli Şam’dan geldiği ve ateşkesin altı ay gibi kısa süreli olacağı. Suriye’de imzalan ateşkeslerin her an bozulabileceğini, üzerinde anlaşmaya varılan altı ay gibi kısa bir sürenin bile yaşamama ihtimalinin ne kadar yüksek olduğunu hatırlatmakta fayda var.

Bu anlaşma kararının, Kürtler için en önemli nedeni ise Çîyayê Kurmênc (Kürt Dağı) Bölgesi’nin uzun zamandır ambargo altında olması. Bu ambargo ve kuşatmadan dolayı halk çok zor şartlar altında yaşamaya çalışıyor. Ayrıca Halep’ten ve çevre bölgelerden bölgeye sığınan insanlarla birlikte nüfus ikiye katlanmış durumda. Yani, bölge çok zengin kaynaklara sahip olmasına rağmen var olan ambargo ve nüfus artışı bir bakıma bu ateşkese neden olmuş durumda.

Bu bağlamda, imzalanan bu geçici anlaşmanın en önemli maddelerinden biri “YPG’nin kontrolü altındaki bölgelerde yaşayan halkın yaşam koşullarının iyileştirilmesi ve bölgede günlük ihtiyaçlara dair her şeyin giriş-çıkışına izin verilmesi”. Kürt Hükümet yetkileri ve YPG’nin bu ateşkeste önem verdikleri ana madde bu. Bu sayede halkın biraz nefes alacağı, ambargonun olumsuz etkilerinin biraz hafifleyeceği, bölgede uzun süredir tedarik edilemeyen ilaç, tıbbi malzeme ve temel ihtiyaç maddelerinin karşılanması hedeflenmekte.

Efrin merkezli Kürt Dağı Bölgesi, Suriye’nin en zengin bölgelerinde birisi. Tüm Ortadoğu’ya ün salmış zeytin ağaçları ve tarıma elverişli toprakları ile zengin bir potansiyele sahip. Ne yazık ki ambargodan çok etkileniyor. Yakın zamanda bölgeyi ziyaret eden, tanınmış yazar Ebrahim Ebrahim de ambargonun halk üzerinde yaratmış olduğu bu zorluklara dikkat çekiyor ve bu ateşkesin bu temelde okunması gerektiğini söylüyor. Bölgenin sahip olduğu potansiyelin yeterince kullanılamadığını dile getiren Ebrahim, Türkiye’nin Efrin Kantonu ile resmi olarak bir sınır kapısı açmasını şu sözlerle dile getiriyor: “Eğer böyle bir kapı açılırsa hem bölgeye mal girişi sağlanır, ambargo etkisi azalır, hem de Türkiye’ye ekonomik olarak büyük faydası olur. Özellikle Antep’teki sanayiciler için büyük bir fırsat doğar. İnsanların ekonomik gücü olmasına rağmen temel ihtiyaçlarını gideremiyorlar, çünkü piyasada mal yok.”

Bölgeyi yakından tanıyan gazeteci Hozan Efrini ise YPG ile Ehli Şam arasında imzalan ateşkesi etkilerinin şimdiden görülmeye başlandığını, var olan pahalılığın bölgeye yeni ürünlerin gelmesiyle gözle görülür bir şekilde azaldığını belirtmekte. “Ateşkes sayesinde fiyatlar ucuzladı çünkü ticaret daha kolay oldu. Ayrıca uzun zamandır kesik olan elektrik de gelmeye başladı. Yolların kapalı olması nedeniyle Efrin’e 30 dakika mesafede olan Halep’e, Hama üzerinden 16 saate gidiliyordu. Şimdi bölgede durum çok daha iyi. Umarım ateşkes uzun süreli olur.”

Anlaşmanın diğer maddelerine göz attığımızda her iki tarafın da işini kolaylaştıran pratik adımların olduğu görülüyor. Örneğin, her iki taraf, karşı tarafın bölgelerine girebilecek ama yanlarında arabanın modeli ve nereye gideceğini gösteren mühürlü bir belge olacak. Her iki taraf kendi ellerindeki esirleri takası edecekler ve Ehli Şam, YPG’nin kontrolündeki bölgelerde izin almadan askeri nokta kuramayacak.

İki taraf arasındaki ateşkesin belki de en çok tartışılan maddesi “Ehli Şam, YPG’nin hakim olduğu bölgeleri Esad ile savaşmak için kullanabileceği” maddesi. Bu soruyu YPG Medya Genel Sorumlusu Polat Can’a sorduğumda aldığım cevap şu oldu: “Biz baştan beri rejim ile savaşıyor ve özellikte Halep’teki Kürt bölgelerine yönelik ağır saldırılarına karşı direniyoruz. Ama bazı çevreler ısrarla bu durumu farklı bir şekilde göstermeye çalıştı. O nedenle de rejime karşı savaşan gruplar kontrolümüz altıdaki bölgeleri bu amaç için kullanabilirler.” Can, YPG olarak kendi stratejilerinin başından beri saldırı değil, aktif savunma olduğunu belirtiyor. “Bizim için asıl olan kendi topraklarını ve insanlarımız korumak. O nedenle kimse için birileriyle savaşmak gibi bir düşüncemiz asla olamaz.”

Son olarak Can’a, anlaşma metninde neden “Nusayri” ibaresinin kullanıldığını, bunun özel bir anlamı olup olmadığını sordum. Aldığım cevap ise kendileri açısından kesinlikle bir olumsuz anlam içermediği, bu kelimenin Suriye’de normal bir şekilde kullanıldığı oldu. Bu kelimenin bazı çevrelerce olumsuz olarak algılandığı için hassasiyet yarattığını hatırlatmam üzerine Can “Biz YPG olarak Alevi inancına saygı duyuyoruz. Bizim açımızdan kesinlikle olumsuz bir anlamda kullanılmamıştır o kelime. Doğrusu, ilk kez sizden duyuyorum Nusayri kelimesinin olumsuz bir anlamda kullanıldığını.”

Sonuç olarak bu anlaşma, YPG açısından Efrin ve Kobane üzerindeki ambargoyu hafifletmek, Ehli Şam açısından ise Halep civarında YPG ile savaşmamak, tüm enerjisini rejime karşı kullanmak anlamına geliyor. Şunu da belirtmek lazım ki; IŞİD’in yarattığı baskı ve tehdit dalgası yüzünden birçok grup son zamanlarda bu gruba karşı birlikte hareket ediyor. Bu anlaşmayı hem bu bağlamda, hem de YPG’nin askeri gücünün daha önce savaştığı bazı gruplar da dahil birçok çevre tarafından tanınması şeklinde okumak gerekiyor.

http://blog.radikal.com.tr/dunya/ypg-ile-ehli-sam-arasindaki-anlasma-ne-anlama-geliyor-59471#

Sınırdaki ‘Hendekler’, Rojava’ya Ambargo mu, Çetelere Önlem mi?

Hendek_Mutlu Civiroglu_

Suriyeli ve Iraklı Kürtleri birbirinden ayıran sınıra Barzani yönetimi tarafından kazılan hendekler bölgede tartışma yarattı. KDP yönetimi ‘çetelere karşı önlem’ aldıklarını öne sürüyor. IŞİD saldırısı altındaki Rojava Kürtleri ise kendilerine uygulanan ambargonun güçlendirildiği görüşünde

Haber: MUTLU ÇİVİROĞLU / Arşivi
Rojava’nın Dêrîk ilinin Koçeran Bölgesi’nde kazılan hendeklerden dolayı bir hafta önce başlayan gerginlik giderek atıyor. Irak Kürdistan Bölgesi sınırlarında kazılan hendeklere karşı halktan gelen tepkiler devam ediyor. Bölge sakinleri günlerdir düzenledikleri eylemlerle hendekleri durdurmaya çalışırken, konunun tarafları, krize neden olan hendeklerle ilgili farklı görüşler ileri sürüyor.

Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) yetkilileri, hendeklerin Kürtlere değil, teröristlerin geçişlerine karşı kazıldıklarını belirtirken; krizi Radikal’e değerlendiren Demokratik Toplum Hareketi (TEV-DEM) Yürütme Konseyi Üyesi İlham Ahmed, KDP’ye sert eleştiriler yönelterek, “Kazılan hendekler Rojava halkına karşı kazılmıştır ve amacı da mevcut ambargoyu güçlendirmektir. KDP’nin tutumunun Kürtlere bir faydası yoktur” dedi.

Irak Kürdistan Bölgesi ile Rojava arasında kazılan hendekler bir süredir kamuoyunu sıkça meşgul ediyor. Sizce bu hendekler neden kazılıyor?

Image

İlham Ahmed

İlham Ahmed: Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) tarafından kazılan bu hendekler aslında onların daha önceden yürüttüğü bir siyasetin sonucu oldu. KDP, Kürt siyasal güçlerini birleştirmek adına Rojava’da sürekli belli bir tarafa destek verdi. Bu yaklaşım var olan ittifakın parçalanmaya yol açtı. Birkaç gün öncesinde Suriye Kürt Ulusal Meclisi (ENKS) partileri arasında da aynı parçalanma yaşandı. Erbil’deki PDK-S kongresinde de aynı şey yapıldı. Tüm bunlar Kürt siyasal güçlerini birleştirmek adı altında yapılıyor. Bu şekilde yürüttükleri siyaset ile Rojava’da kendi iktidarlarının sözü geçsin istiyorlar.

Fakat Kürt halkı Rojava’da iradesine sahip çıktığını gösterdi. Halk kimi seçeceğini gösterdi, hangi siyasetin peşinden gideceğini herkese gösterdi. Demokratik Özerklik yönetimin kurulması ile hem proje gerçekleşmiş oldu hem de Kürtler burada özerkliklerini ilan etmiş oldu. Tüm bu gelişmeler KDP’yi çokça rahatsız etti. Bütün taraflardan, bütün partilerden önce KDP, Kanton yönetimlerine karşı tepki gösterdi ve bu kantonları, bu sistemi kabul etmediğini, tanımadığını ilan etti. Herkesten önce KDP Rojava’daki kazanımlara tepki gösterdi. Bu da yetmezmiş gibi, şimdi de halkımızın eline geçmiş, iradelerini kabul etmedikleri YPG tarafından korunan Rojava sınırında hendek kazdılar. Sözde teröristlerden, IŞİD’den korunmak için kazmışlar ama bunu bahane olduğunu herkes biliyor. Çünkü çetelerin geçtiği bölgeler açık ve orada herhangi bir hendek kazmamışlar. Nerede kazmışlar hendekleri? Sakin, huzurlu yerlerde yani Kürt güçlerin elinde olan yerlerde!

KDP’nin resmi açıklamasına göre bu hendekler Kürtlere karşı değil, Arapların yine aynı şekilde teröristlerin geçişine karşı kazılmış hendekler. Fakat yine Sayın Barzani’nin Rojava siyasetinden sorumlu danışmanı Hamid Derbendi de halk Rojava’yı terk etmesin diye bu hendeklerin kazıldığını söylüyor. Bu açıklamaları nasıl değerlendiriyorsunuz?

İlham Ahmed: Eğer biraz geriye dönüp bakarsak KDP’nin yürüttüğü siyasetin Kürt halkının çıkarları için olmadığı görülür. Rojava boşalmasın diye değil, tam aksine Rojava boşalsın diye böyle bir siyaset yürütüyorlar. En bilinen, herkesin bahsettiği, gözler önündeki örnek de bölgeye uyguladıkları ambargo. Sadece insani yardımların geçtiği tek bir kapı vardı, KDP onu da kapattı, içinden bir tek şey geçsin istemiyorlar. İnsanları aç, perişan bir şekilde bırakıp iş olanaklarından yoksun bırakmak istiyorlar. İnsanlar mecbur kalıp yaşadıkları yeri terk etsin istiyorlar ve Güney Kürdistan’a geçip, onların hakimiyeti altına girsin istiyorlar. İnsanları kendi gözetimleri altında, kendi siyasetleri doğrultusunda kullanma için böyle yapıyorlar. Yürüttükleri siyasetin temelinde bu var.

Til Hamis’de, Til Maruf’da ve Rojava’daki birçok saldırıyı düzenleyen IŞİD ve diğer çeteler onların taraftan gelmişler. Bu IŞİD çeteleri ve Güney’den katılan Kürtlerin geçtikleri bölgeler bu kazılmakta olan hendekle alakası olmayan yerler! Eğer samimi olsaydılar, çetelerin kendi taraflarından bu tarafa geçtiklerini, Rojava’da Kürt halkının öldürülmesini istemediklerini, bu nedenle de gerçekten de çetelerin geçiş yaptıkları bölgelere hendekler kazarlardı. Biz de bu kararı anlamlı bulup, saygı gösterirdik.

Ama KDP, tam aksine, çetelerin Suriye’den gelip, Kürdistan Bölgesi’ni geçtiklerini ve bölgenin güvenliğini tehlikeye soktuklarını iddia ediyor. Çetelerin gerçekten gelip geçtiği, kullandığı yerlere ise hendek kazılmamış! Hendeğin kazıldığın yerler sakin, huzurlu ve problem olmayan yerler. Bu bölge, insanların kendi ihtiyaçlarını karşılamak için gidip geldikleri, hastaların tedavi olmak için sınırı geçtikleri yer çünkü resmi bir kapı yok. Bölge insanın bu kadar masumca ihtiyaçları için kullandığı yerlere hendekler kazılıyor. Burada bir soru akıllara geliyor; acaba kazılan bu hendekler gelecekteki bir plan ya da projenin hazırlığı mı?

Nasıl bir plan ya da projeden bahsediyorsunuz?

İlham Ahmed: Bilmiyoruz çünkü şu an saldırı altındayız. Hem Kobanê bölgesinde IŞİD tarafından, hem de Cezire bölgesinde halkımıza karşı saldırılar var. Acaba bir gün halkın başına büyük bir felaket gelirse ve insanlar kaçıp, kurtulmak için o tarafa gitmesin diye mi kazılıyor bu hendekler?

Fakat KDP neden böyle bir şey yapsın? Yani, KDP’nin nasıl bir çıkarı var ki sınırın öbür tarafındaki kardeşlerine karşı böyle bir şey yapsın?

İlham Ahmed: Yani bu çıkarlar siyasi çıkarlardır, iktidar çıkarlarıdır. Çünkü KDP bu halka iktidarını dayatamadı. Bu halk ki bugün burada örgütlenmiş, kendisini savunmuş ve şimdi özgür iradesiyle yaşamakta ve artık demokratik olmayan hiçbir iktidarı kabul etmemekte. Bu millet demokrasiyi öğrenmiş ve herkes KDP’nin kazdığı bu hendekleri de hangi sistem, siyaset ve zihniyet kazdığını biliyor. Bugün Rojava halkına karşı sergilediği düşmanca tutum da Rojava’ya dayatamadığı iktidardan dolayı bir tepki. Fakat sergilemiş oldukları bu tutum Kürt ulusal birliğine karşı bir tutumdur.

Bazı çevreler de PYD’yi eleştirmekte ve PYD’nin diğer partilere söz hakkı tanımadığını ve kendi iktidarını millete dayattığını iddia ediyorlar. Yine aynı şekilde hendeklere karşı gösterilen tepkinin de sadece PYD’nin ve PYD’ye yakın çevrelerin tepkisini olduğunu, bütün Rojava halkının tepkisi olmadığını belirtmekteler. Bu konuda ne diyorsunuz?

İlham Ahmed: Yani Rojavalı bütün partilerin burada siyasi büroları açık, çalışmalarını sürdürebiliyor toplantılarını yapabiliyorlar. Eğer burada siyasi bir çalışma yürütebilecek güçleri yoksa bu ne PYD’den ne Demokratik Toplum Hareketi (TEV-DEM)’den ne de başka birinden kaynaklı bir şeydir, bu o partilerin kendi yetersizlikleridir. Bu artık onların bahanesi olmuş, bir iş beceremeyen partiler PYD’nin izin vermediğini söylüyorlar. Onlar çalıştığında da biz gördük, eylem yapmak istediklerinde de biz gördük. Fakat bunların hepsi gerçekten de bahane! Rojava’da değil de Erbil’de ya da başka bir yerde kalmak için uyduruyorlar böylesi şeyleri.

Peki halkın tepkisi nasıl? Bu tepkilerin PYD’den, TEV-DEM’den ibaret olduğu iddialarına ne diyorsunuz?
İlham Ahmed: Dün yaralanan genç El- Parti üyesi bir ailenin oğlu ve gitmiş eyleme katılmış. Ve onun gibi onlarcası, yüzlercesi var. Yani bu tepki sadece PYD’nin ya da TEV-DEM’in değil toplumun tepkisi. Çünkü burada yaşayanlar sadece PYD’liler değil. Bütün bir toplumun tepkisi söz konusu…

http://www.radikal.com.tr/dunya/sinirdaki_hendekler_rojavaya_ambargo_mu_cetelere_onlem_mi-1186990

YPG Medya Sorumlusu Polat Can: 400’den Fazla IŞİD Üyesi Öldürdük

Suriye’nin Kobanê bölgesinde son dönemde IŞİD ve YPG güçleri arasında şiddetli çatışmalar yönünde gelen haberler üzerine YPG tarafındaki durumu Medya Genel Sorumlusu Polat Can ile görüştük.

 1231161_427301057403628_315207392_nHaber: MUTLU CİVİROĞLU / Arşivi

Suriye’nin Kobanê bölgesinde IŞİD güçleri ile yaşanan son dönemdeki çatışmaları ve mevcut durumu YPG’nin Medya Genel Sorumlusu Polat Can’a sorduk. İşte yanıtları…

Son birkaç haftadır sizin güçlerinizle Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) arasında özellikle de Kobanê ve çevresinde çok çetin çatışmalar yaşanıyor. Bu konuda son durum nedir? 


Bu çetecilerin amacı Kobanê Kantonu’nu tamamen işgal etmek ve Kürtlerin kendi öz güçleriyle kazandıkları özgürlükleri elinden almak ve Kobanê’yi IŞİD İslam devletinin bir parçası yapmak. Bu amaçla, çok geniş güçlerle Kobanê’ye saldırdılar. Hem Kobanê’nin doğusundan, hem batısından, hem de güneyinden saldırılarla bunu yaptılar. Fakat Kobanê halkı ve YPG güçlerinin toptan direnişi sonucunda IŞİD’in şiddetli saldırıları geri püskürtüldü ve kırıldı. Bu saldırılarda IŞİD çetesinin yüzlerce üyesi ve birçok üst düzey yöneticileri öldürüldü. Gerek Girkendal köyü olsun, gerek Aşmê köyü olsun, gerek Dîlkino köyü olsun, gerekse de Sirin kasabası civarlarında olsun çok büyük darbeler yediler ve stratejik amaçlarına ulaşamadılar. 


Yaklaşık olarak bir aydır saldırıları başlamış durumda. Kobanê’yi ambargo altında almak için, diğer kantonlarla olan bağlantısını koparabilmek için ya da YPG’nin diğer kantonlardan gelebilecek desteklerini engellemek için bir başka cepheyi de Cezire Kantonu’nda açtılar. Özellikle de Tirpespî, Dêrîk, Cezaa ve Serêkanîyê bölgelerinde. Cezaa’da büyük darbeler yediler; IŞİD’in Ebu Mari, Ebu Muazil Ensari, Ebu Yusuf, Ebu Faruk gibi, Haseke eyalet sorumluları güçlerimiz tarafından öldürüldü. 


Yine, Serêkanîyê’de de büyük bir darbe yediler. IŞİD bu bölgede daha önceden özgürleştirdiğimiz yerleri tekrar işgal etmek istedi ki buradan Cezire bölgesine saldırabilsin ve YPG’nin Kobanê’ye doğru olan genişlemesini de durdurabilsin. Bu amaçla da çok geniş bir saldırı düzenlediler, Menacir ve Tilxenzir gibi bölgelere. Fakat bu saldırıların hepsi püskürtüldü ve YPG bu saldırılara karşılık birçok köyü özgürleştirdi. Dolayısıyla IŞİD’in Rojava Kürdistanı’na yönelik bu sert ve şiddetli saldırıları, şu ana kadar büyük yenilgiye uğratıldı YPG tarafından. Bugün itibariyle Kürt halkının bu çetecilere karşı verdiği direniş başarıya ulaşmıştır. 

Image


Birkaç gün önceki açıklamanızda 400’den fazla IŞİD üyesinin öldürüldüğü belirtiliyor. Bu sayıyı biraz abartılı bulanlar var. Gerçekten de bu kadar çok IŞİD üyesi öldürdünüz mü? 

YPG olarak bazı prensiplerimiz vardır. Biz asla abartma, azaltma veya mübalağa gibi dezenformasyon yapmıyoruz. Bir arkadaşımız şehit düştüğünde bunu açıkça ilan ediyoruz. 10 arkadaşımız şehit düşmüşse ‘10 şehidimiz var’ diyoruz. Zaten o tür durumlarda şehit düşen arkadaşlarımızın resimlerini basına veriyoruz. Cenaze merasimleri düzenliyoruz. 


Şunu açıkça söyleyeyim ki öldürülen çete üyelerinin cenazeleri elimizdedir. YPG olarak onların cenazelerinin yayınlanmaması kararını aldık. Fakat, Radikal de dahil, isteyen tüm basın kuruluşlarına bu kişilerin fotoğraflarını yollayabiliriz. Bir başka gerçek de şudur ki, IŞİD bile kendi ölülerinin resimlerini Facebook, Twitter vb. yoluyla yayınlıyorlar zaten. Dolayısıyla abartma gibi bir durum kesinlikle söz konusu değil. Şunu unutmamalıyız ki bu çeteci gruplar Halep’ten, Rakka’dan, Derezor’u bırakıp Kobanê’ye saldırmışlardır. Bu yabancı çeteler gerek Azeri, gerek Türk, gerek Arap, gerek Katarlı ve de gerek Suudi olsunlar buraya gelip Kobanê’ye saldırmaktadırlar. Dolayısıyla belirttiğimiz 400 sayısı abartılı bir sayı değildir ve sayıyı azaltmıyorsak abartmamız hiç söz konusu olamaz. 

Peki bu çatışmalarda kaç YPG üyesi yaşamını yitirdi? 

Bu çatışmalarda 35 arkadaşımız şehit oldu. Bunların hepsinin gerekli bilgilerini gerek fotoğraflarını basına vermiş durumdayız. Bunların hepsi o yörenin insanlarıdır ve saklanamaz bir durumdur. 


Irak Kürdistan Bölgesi ve Rojava arasında kazılmakta olan hendek konusuna gelmek istiyorum. Bu durumun son dönemlerde halk arasında büyük tepkilere neden olduğu görülmekte. Fakat kendileriyle görüştüğüm Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) yetkilileri bu hendeklerin Kürtlere karşı değil, Arapların ya da terörist grupların buradan geçiş yapmalarını önlemek için kazıldığını iddia ediyorlar. Bu konuda neler söylemek istersiniz? 

O hendekler utanç yerleridir. Kürdistan 4 parça olduğu dönemde bile böyle hendekler kazılmadı. Suriye ve Türkiye devletleri bile ancak 1980’lerin sonunda sınıra tel çektiler, mayınlar döşediler. Suriye ve Irak rejimleri arasında o kadar derin çelişkiler ve anlaşmazlıklar olduğu halde bu şekilde hendek kazmadılar. Onlar sadece toprağı yükseltmişlerdi! Bugün o tarafta PDK yönetiminde bir Kürt hükümeti var ama sınıra hendekler kazılıyor. 


Fakat o hendekler için öne sürdükleri gerekçeler hiç de inandırıcı değil. Rojava’da sınır boylarında YPG birlikleri bulunmaktadır. Bugüne kadar hiç kimse teröristlerin Zaxo’dan, Dêrik’e geçtiklerini görmemiştir. Bu tür iddialar tamamen asılsızdır! Sözünü ettikleri bu teröristler Sünni Arap bölgelerinden geçiyorlar, sözünü ettikleri yerlerden değil! 


Hendeklerin kazıldığı bölgede yaşayan yoksul halk, karşı tarafa gidip, mazot, yiyecek, içecek gibi ihtiyaç maddelerini karşılıyorlar. Hatta o bölgedeki peşmergeler de menfaat sağlıyorlardı bu durumdan. Gelip giden köylülerden gümrüğün yanı sıra rüşvet de alıyorlardı. Burada siyasi bir tutum var ve bunun iyi görülmesi gerekir. Fakir halkın karşı taraftan getirdiği gaz, bir paket un, bebek sütü vb. ihtiyaçların engellenmesi amacıyladır. Bu hendeklerin bir amacı varsa o da var olan ambargonun derinleştirilmesi ve Rojava Kürdistanı’nın boğdurulmasıdır. 

Son olarak da seferberlik çağrınızdan sonra siyasi partilerin bu konudaki tutumunu sormak istiyorum. Aktif bir destek söz konusu oldu mu? ENKS ve diğer siyasi partilerin tutumu ne oldu? 

Öncelikle şunu söylemek isterim. Sayın Murat Karayılan Newroz’da ulusal bir çağrıda bulundu ve Kuzeyli gençlere Rojava’daki kardeşlerine destek için çağrıda bulundu. Bu çağrısından dolayı kendisine de teşekkür ediyoruz. Yine, birçok Kürt parti ve kurumu destek açıklamalarında bulundu. Gerek Kuzeyli gençler olsun, gerek Güneyli, gerekse de Doğu Kürdistanlı gençler olsun yoğun bir katılımla Rojava’ya ulaştılar. Bu gençler bugün de YPG saflarında mücadele etmektedirler. 


Kuzey’den özellikle de Urfalı gençler katılım sağladı zira Kobanê ve Urfa aşiretleri genelde aynı aşiretlerdir ve akrabadırlar. İkincisi de coğrafik olarak yakınlar birbirine yani gençlerin geçişi gayet kolaydır. Kendi köyünden Kobanê’nin bir köyüne geçiyor, silah alıyor ve YPG’ye katılıyor. Kimileri de ilaç vb. şeyler getirip, bu şekilde katkı sunuyor. O gençlerden bir kaçı da şehitler kervanına katıldılar ki bu durum bizler için, Kürdistan için bir iftihar kaynağıdır. Yani Kürt halkı Rojava’ya sahip çıkmış ve seferberlik çağrımıza olumu cevap vermiştir. 

Peki, siyasi partilerin tutumu? 
Kobanê’deki partilerin daha doğrusu temsilciliklerinin tutumları gayet mertçeydi ve onur vericiydi. Çoğu partinin merkezi kararları olmamasına rağmen, bu partilerin üyeleri direnişe katıldılar. Özellikle Suriye Kürt Ulusal Meclisi (ENKS) üyesi Kürt Demokratik Birlik Partisi (PYDKS) Sekreteri Sayın Muhyeddin Şêx Ali’nin Kobanê’deki üyelerine, YPG’ye aktif destek konusunda çağrıda bulunması çok anlamlıydı. Başka kimi partiler de bunu yaptı. Cemal Şêx Baqî’nin lideri olduğu Kürt Demokrat Partisi de seferberlik çağrımıza destek sundular. Gençleri bugün YPG içinde mücadele etmektedirler. Bazı partiler de genel merkezleri duyarsız kalmalarına rağmen, Kobanê’deki örgütleri kendi kararlarıyla, kendi merkezlerine rağmen YPG saflarında yer aldılar.

Mesela El Parti için böyle bir durum söz konusu oldu; tamamıyla kendi partilerinden ve ENKS’den ayrılıp, gelip bizimle seferberliğe katıldılar. Bu da ENKS’nin son olaylar karşısındaki tutumunun sadece bizde değil, bizzat kendi üyeleri arasında ne kadar hayal kırıklığı yarattığının de en iyi göstergesi.

http://www.radikal.com.tr/turkiye/ypg_sorumlusu_polat_can_400den_fazla_isid_uyesi_oldurduk-1186296

Rojava Uzmanı Mutlu Çiviroğlu: Nusra ve ISİD’in Amacı Rojava’da bir İslam Devleti Kurmaktı

‘Nusra’nın amacı devlet kurmaktı’

Rojava Uzmanı Mutlu Çiviroğlu: Nusra ve ISİD’in Amacı, Ramazan Bayramı’nda Rojava’da bir İslam Devleti Kurmaktı.

09 Ağustos 2013 Cuma

HATİCE KAMER – YÜKSEKOVA HABER

DİYARBAKIR – İki yıldır devam eden Suriye iç savaşında yaşanan şiddetli çatışmaların ibresi son bir aydır yönünü ülkenin kuzeyine, Kürdistan’ın batısı olan Rojava’ya çevirmiş durumda. Özellikle Serêkaniye’nin YPG güçleri tarafından alınmasından sonra,  El Kaide’ye bağlı Cephetel Nusra ve Irak Şam İslam Devleti (ISİD) vb örgütler Kürtlerin yaşadığı yerleşim yerlerinde sivil Kürtlere yönelik katliamlar gerçekleştirmeye başladılar.

Washington’da yaşayan gazeteci Mutlu Çiviroğlu, basta Amerika’nın Sesi ve İlke Haber olmak üzere çeşitli gazete ve yayın organlarında başta Kürt Sorunu ve birçok konuda Kürtçe ve Türkçe ve yazılar yazmakta, değişik radyo ve TV programlarında görüş belirtmektedir.

Yine, Hewler merkezli Rudaw gazetesinin İngilizce baskısında  Türkiye ve Suriye’deki Kürt sorunu, Amerika’nın bölgeye yönelik siyaseti gibi konularda yazı ve değerlendirmeler yazıyor.

Son aylarda özellikle Radikal gazetesinde Rojava ile ilgili yazdığı makale ve değerlendirmeler ve bölgedeki ilk elden kaynaklara ulaşarak, doğru ve tarafsız yazılarıyla dikkat çeken isimlerin başında geliyor.

Rojava’daki çok parçalı siyasi yapıyı ve bölgenin genel durumunu, Suriye’deki şiddetin yönünün neden Kürtlere döndüğünü, El Nusra vb örgütlerin bölgede gerçekleştirdikleri saldırı ve katliamların sebeplerini, başta ABD olmak üzere uluslararası camianın bu durum karşısında neden sessiz kaldığını sorduk, Çiviroğlu Yüksekovahaber için yanıtladı.

                                                             ***

Mutlu Bey, özellikle Suriye Kürdistan’ı, yani Rojava’ya ilişkin yaptığınız haberlerle son zamanlarda dikkat çeken isimlerdensiniz Rojavada’ki son duruma geçmeden önce, konuya hakim olmayanlar için Rojava’daki  siyasi profili anlatabilir misiniz, bölgede kaç Kürt partisi var, bu partilerin etkinliği nedir, temsilcileri kimlerdir?

Rojava’da siyasi yapı oldukça dağınık, parti sayısı da oldukça fazla. Şu anda 20’ye yakın siyasi parti var. Son dönemlerde iyice zayıflamalarına rağmen, birkaç küçük gençlik grupları da mevcut. Ama siyasal alanda en güçlü parti hiç kuskusuz Demokratik Birlik Partisi (PYD). Ayrıca, Muhyeddin Şeyh Ali’nin liderliğini yaptığı Kürt Demokratik Birlik Partisi (Partiya Yekitiya Demokrat a Kurd), Dr. Abdulhakim Beşar’ın lideri olduğu Suriye Kürdistan Demokrat Partisi (El Parti), İbrahim Biro’nun lideri olduğu Kürt Birlik Partisi (Yekiti) ve Mustafa Cuma’nın lideri olduğu Kürt Özgürlük Partisi (Azadi) belli oranda gücü olan partiler.

Bu partileri hangi ülkeler destekliyor?

PYD daha çok PKK’ye yakın. Daha doğrusu parti liderlerinin deyimiyle “Abdullah Öcalan’dan esinlenen, onu seven ve görüşlerine önem veren” bir parti. El Parti, Kürdistan Bölgesi’ndeki Kürdistan Demoktat Partisi (KDP)’nin;  Pêşverû da Kurdistan Yurtseverler Birligi (KYB)’nin kardeş partileri olarak biliniyor. Yine, Azadi Partisi de KDP’ye yakin duruş sergilemekte.

Suriye muhalefetinde Kürtlerin etkinliği nedir?

Suriye muhalefetinin en büyük yapısı olan Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu’nda Kürtlerin pek bir etkinliği yok, çünkü henüz muhalefet içinde yer almıyorlar. Bunun nedeni ise muhalefetin Kürt sorunu karşısında takındığı olumsuz tavır. Bilindiği gibi Abulbasit Seyda, ki son zamanlarda Kürtlerin temsilcisi diye öne çıkarılmakta, Gassan Hitto ve birkaç Kürt kökenli kişi de yer almaktalar ama hiç biri de Kürtler tarafından desteklenmemekte.

Suriye’nin en istikrarlı bölgesi olarak kabul edilen Kürt Bölgesi’nde de son zamanlara iç sorunların arttığını görüyoruz. Bunun nedeni nedir?

Öncelikle neden çok partili siyasi yapı? Bilindiği gibi 20’ye yakın parti var ve bunların arasında ideolojik olarak da pek fark yok. Daha çok bireysel sorunlar yüzünden birbirinden ayrılan partilerin bir araya gelmesi de kolay değil. Örneğin, Rojava’da dört tane Suriye Kürdistan Demokrasi Partisi var ama Kürdistan Bölge Başkanı Mesud Barzani’nin desteğinden dolayı Abdulhakim Beşar’ın lideri olduğu El Parti öne çıkıyor. Yine, iki tane Azadi, iki tane Yekiti bulunmakta. Var olan partilerin hemen hemen hepsi başka partiden ayrılarak oluşmuş. Kürt siyasetinin tanınmış simalarından biriyle yapmış olduğum bir görüşmede, kendisi bu durumu Baas rejiminin Kürtleri böl, parçala yönet politikasına bağlamıştı.

Mayıs ayı içinde El Parti ve Azadi’nin her iki kolu (bu parti ikiye ayrılmış durumda ve Mustafa Cuma ve Mustafa Oso her iki kanadın liderliğini yapmaktalar) İstanbul’da yapılan Suriye muhalifleri toplantısına üyelik başvurusu yaptılar ama bu istekleri kabul edilmedi. Kürt Ulusal Konseyi’nden bağımsız olarak başvuru yapan bu üç partiye, “temsil gücünüz yok” şeklinde olumsuz cevap verildi.

Genel olarak Kürtlerin Suriye muhalefeti ile ilişkileri pek de iyi değil. Zaten Hakim  Beşar da, Salı günü yaptığı açıklamada muhalefete çok sert eleştiriler getirip, Kürtleri ve diğer azınlıkları ihmal etmekle suçladı. Kendi sorunlarıyla boğuşan muhalefetin, Kürtlerle olumlu diyalog geliştirmesi konusunda herhangi bir işaret görülmemekte.

Bahsettiğiniz parçalı yapıda PYD’nin bu kadar güçlenmesinin sebebi ne?

PYD bir bakıma var olan parçalanmışlığa tepki olarak güçlendi. Yani insanların bir araya gelebileceği bir adres oldu. 2003 yılında kurulmasına rağmen, toplumu siyasal, toplumsal ve askeri olarak örgütlemesi dikkate değer bir konu. Kurulduktan sonra rejimin çok sert uygulamalarına hedef olan partinin birçok üyesi cezaevine kondu ve işkenceye maruz kaldı. Bu nedenle de uzun süre etkisiz bir durumda kaldı. Suriye’deki krizin başlamasından sonra hızla örgütlenme çalışmalarına başlayan parti, hem sosyal, hem siyasal hem de askeri alanda güçlü kurumsallaşma yarattı.

PYD, muhalifler karşısında zorlanan rejim kuvvetlerinin Rojava’dan çekilip, Halep, Şam ve diğer bölgelere doğru gitmesinden sonra ortaya çıkan boşluğu çok iyi doldurdu. PYD şu anda Rojava’da birçok bölgeyi kontrolü altında tutmakta, eğitim, sağlık, güvenlik gibi temel hizmetleri sunmakta. PYD’nin pratikte bu kadar aktif olması doğal olarak taban desteğinin de artmasına da yardımcı olmakta. PYD’yi desteklemeyen ya da başka partiye sempati duyan birçok insanın Rojava’daki hizmetleri gördükten sonra PYD’ye karşı tavırlarının olumlu yönde büyük oranda değiştiğine tanık oldum. Yani halk arasında “Bizim için bir tek çalışan, bir şeyler yapan  PYD var” yaklaşımı hakim.

Türkiye’nin kırmızı çizgilerinden biri de Suriye’deki PYD yapılanması idi ama Türkiye Dışişleri Bakanlığı davetiyle, partinin lideri Salih Müslim Türkiye’ye geldi. Bu ziyareti nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bence çok geç kalınmış bir ziyaret. Aslında Türkiye’nin çok daha önceden Suriye Kürtleriyle, özellikle de PYD ile ilişki kurması her iki tarafın faydasına olacak bir yaklaşım. Ne yazık ki Türkiye, Suriye politikasını uzun süre Kürtsüz yürütmeye çalıştı. Daha sonra da Kürtlere evet tama PYD’ye hayır yaklaşımını denedi ama o da sonuçsuz kaldı. Sonunda doğru olanı, yani Rojava’nın en büyük askeri ve siyasi gücüyle diyalog kurma yolunu seçti her ne kadar gecikmiş bir adım da olsa, doğru bir karar. Bu siyaset değişiminde elbette PYD’nin son dönemlerdeki askeri başarıları da oldukça önemli bir rol oynadı.

Müslim daha Türkiye’de iken kendisiyle yaptığım görüşmede, Ankara ile ilişkiler konusunda çok iyimser değerlendirmeler yapmıştı. Bir takım yanlış anlaşılmaların  giderildiğini dile getiren Müslim, bu tür görüşmelerin süreceğini de belirtmişti.

Ama şunu da belirtmeliyim, Rojava halkında ve siyasi partiler arasında Türkiye’ye yönelik somut adımlar atılması yönünde büyük beklentiler var.  Şu ana kadar herhangi bir adım atılmadığı  gibi, Kuzey’de toplanan yardımın bile doğru dürüst  bölgeye ulaştırılmaması ve Ceylanpınar’da BDP’ye karşı gösterilen sert polis tepkisi büyük hayal kırıklığı yaratmakta.

Yapılan açıklamalardan, görüşmede Rojava’daki “geçici yönetim” durumu ile El Nusra militanlarının Türkiye tarafından desteklendiği konularının ön plana çıkmış galiba. Türkiye’nin El Kaide ile bağlantılı gruplara desteklemekte çıkarı olabilir?

Evet, görüşmede “geçici yönetim” konusu geniş bir şekilde ele alınmış. PYD, kendi kontrolü altındaki bölgelere Nusra gibi radikal örgütlerin saldırıları devam ederken bir yönetim boşluğu olmaması gerektiğini, bu nedenle de geçici bir yönetime ihtiyaç duyulduğunu belirtmekte. Yine, halkın temel ihtiyaçlarını karşılamak için de düşünülen bu yönetime, Türkiye’nin olumlu baktığı hem Müslim hem de Davutoğlu tarafından dile getirildi.

Türkiye, El Nusra ve Kaide ile bağlantılı diğer grupları desteklediğini resmi olarak kabul etmiyor. Ama bu konuda, PYD kaynakları haricinde birçok Türk yazar ve araştırmacı ile uluslararası basın, cihatçı militanların Türkiye üzerinden Suriye’ye giriş yaptıklarını, Ceylanpınar vb. yerlerde tedavi edildiklerini ve Ankara tarafından desteklediklerini dile getiriyor. Özellikle son dönemlerde Amerika basınında bu tür haberler sıkça çıkmakta.

Resmen kabul edilmeyen desteğin asıl amacının devlet içinde var olan Kürt alerjisi ve buna bağlı olarak Kürtlerin Rojava’da elde edebilecekleri statünün önüne geçilmesi  olduğunu düşünüyorum. Yine, hükümet içinde bir takım çevrelerin, dünyanın birçok yerinden cihat için Suriye’ye akan Nusra vb. gruplara sempatisi da olabilir.

Salih Muslim’in Türkiye’ye gelişinden hemen sonra PYD üyelerinden İsa Huso bir suikast sonucu öldürüldü. Birçok kişi saldırının El Kaide tarafından gerçekleştirilmiş olabileceğine işaret ederken, siz farklı bir değerlendirmeyle gözlerin Esad rejimine çevrilmesi gerektiği değerlendirmesini yaptınız? Bunu konuyu biraz daha açabilir misiniz, ayrıca Esad cephesinin sessizliğini nasıl yorumlamak gerek?

İsa Huso, Rojava’nın en tanınmış siyasetçilerinden biriydi. Batı Kürdistan Halk Meclisi Yürütme Konseyi ve Yüksek Kürt Konseyi Dış İlişkiler Komisyonu üyesiydi. Kendisinin bombalı saldırı sonucu yaşamını yitirmesi Rojava’da derin üzüntü yarattı. Kürtler arasında çok sevilen, PYD ve TEV-DEM gibi oluşumların da kurucularındandı. Yani, kim ne sebeple bu suikastı yapmışsa, mutlaka Kürtlere bazı mesajlar vermek için yapmış olmalı. Ben Radikal’de yazdığım analizde de Nusra vb grupların bu suikastı yapmış olabileceğini ihtimalini göz ardı etmedim. Ama benim gördüğüm, olayın oluş biçimi bu tür örgütleri aşar nitelikte olduğu ve profesyonel bir ekip tarafından yapıldığı.

Elbette ki suikastın Salih Müslim’in Türkiye ziyaretinden hemen sonra gerçekleştirilmiş olması dikkatleri bu ziyaretten kimin en fazla rahatsız olabileceği noktasına çekmekte. Esad rejimi ve onu destekleyenlerin bu ziyaretten rahatsızlık duyduklarını tahmin etmek hiç de zor değil. Esad, Huso gibi sembol bir kişiyi öldürterek PYD’ye gözdağı vermeye çalışıyor olabilir. Kürtler ‘üçüncü yol’ dedikleri bir strateji belirlediler. Ne rejim ne de muhalefetten yana olmayan bu strateji ile tutum belirlediler ve sadece kendi topraklarını korumaya yoğunlaştılar. Şimdiye kadar tarafsız bir duruş gösteren Kürtlerin ve onun siyasi ve askeri anlamda en güçlü yapısı PYD’nin, bundan sonra Türkiye’nin de etkisiyle kendisine karşı durabileceği endişesi elbette Şam için çok zorlayıcı olur. Ben bu analizlere dayanarak en güçlü failin Esad rejimi olduğunu düşünüyorum. Kaldı ki, rejimin Kamışlo ve çevresinde halen önemli bir gücü mevcut ve böyle bir suikastı gerçekleştirmesi o kadar da zor değil.

Bir yazınızda El Nusra saldırılarının Rojava partilerini bir araya getirdiğini söylediniz. Hali hazırda Rojava’daki partiler arasında husumet hala devam ediyor mu?

Bu son saldırılar Kürtlerde güçlü bir dayanışma ve topraklarını savunma psikolojisi doğurdu. Özellikle halk arasında YPG’ye büyük bir katılımın olduğu, değişik partilere üye birçok insanın kendi partilerinin kararı ya da onayı olmadan YPG’ye katıldıkları değişik kaynaklar tarafından da dile getiriliyor. Tüm partilerin ortak olduğu bir konu var ki o da kendi bölgelerinde savaş istemedikleri, Özgür Ordu ve Nusra gibi grupların çatışmaları Rojava’da değil, rejimin olduğu bölgelerde yapmalarını yüksek sesle ifade etmeleri. Kürtlerin köy ve kasabalarına karşı  yapılan saldırılara karşı ve sivil halkın vahşice katledilmesine karşı ortak bir tepki tabii ki var. Ama bu durum husumet ya da anlaşmazlıkların bittiği anlamına gelmiyor ne yazık ki. Var olan çelişkiler devam ediyor ve bu çok parçalı yapı, Rojava dışındaki Kürt partileri arasındaki yaşanan sorunlardan da kaynaklanıyor.

El Kaide unsuru örgütler, son zamanlarda Rojava’da saldırılarını artırarak, sivil halka yönelik katliamlar gerçekleştirmeye başladılar. Bu örgütler de ÖSO içinde yer alan gruplar. Şimdiye kadar Esad rejimine karşı savaşan bu İslami cihatçı gruplar, ne oldu da Kürtlere saldırmaya başladılar? Bu örgütlerin arkasında hangi güçler var ve Kürtlere saldırı ile neyi amaçlıyorlar?

Suriye’deki iç savaş kilitlenmiş, tıkanmış durumda. Birçok kişi savaşın  bu kadar uzun süreceğini tahmin etmiyordu. Gelinen noktada, Suriye’deki silahlı muhalefet hızla radikalleşmekte yani El Kaide’nin etkisi altına girmekte. Birçok bölgede Özgür Suriye Ordusu ve silahları  tamamen bu radikal grupların kontrolü altına girmiş vaziyette. Bir başka deyişle şimdiye kadar gözle görülür bir başarı elde edemeyen ÖSO’nun, inisiyatifi Nusra ve ISİD gibi gruplara bırakması söz konusu. Aslında yakın zamana kadar bu iki grup birbiriyle çatışma halindeydi. Hatırlanacağı gibi ÖSO Yüksek Askeri Konseyi üyesi Muhammed Kemal Hamami Temmuz ayında ISİD tarafından öldürülmüştü, yani ilişkiler kötüydü.

Ama görünen o ki, Kürt karşıtlığı her iki grubu da bir araya getirmeye yetiyor. ÖSO’nun Halep Askeri Konsey Başkanı Albay Abdulcabbar El Akidi’nin Kürt karşıtı demeçleri ve radikal gruplarla olan fotoğrafları son dönemlerde internette sıkça yayınlanmakta. Akidi gibi insanlar “Kürtler devlet kuruyor. Suriye’yi böldürtmeyiz” propagandası üzerine Kürtlere saldırıları tahrik ederken, Nusra ve ISİD gibi örgütler, Rojava’da bir İslam Devleti kurmayı amaçlıyorlardı. Normalde kurmayı düşündükleri devleti bugünlerde, yani Ramazan Bayramında ilan etmeyi planlıyorlardı ama Kürtlerin direnişi buna izin vermedi. Yine, üç ayrı bölgeden oluşan Rojava topraklarını birbirinden koparmak da bu planın parçasıydı. Yani, Kamişlo, Derik, Amudê, Serêkaniyê ve Hesekê gibi şehirleri Kobane’den ve Afrin’den koparmak da bu grupların başlıca amaçlarından bir tanesiydi.

Ayrıca bu cihatçı grupların birkaç sınır kapısını kontrol altında tutmaları ve oradan gelir sağlamaları, demin de ifade ettiğim gibi bu gruplara yeni katılımların o sınır kapıları aracılığıyla olması da savaşın buraya yoğunlaşmasının diğer nedenleri olarak görülebilir.

Ayrıca, sunu da belirtmekte fayda var ki Rojava, Suriye’nin en zengin bölgelerinden birisi. Ülkenin petrol ve su kaynakları, tarımın ve zeytin yetiştiriciliğinin merkezi de yine bu bölge. O nedenle de Rojava birçok grubun iştahını kabartmakta. Rojava’daki saldırılarının sebeplerini kısaca özetlemek gerekirse hem Kürtlerin kendi kendilerini yönetmesini ve olası statülerini engellemek, hem de zengin doğal kaynakları olan bölgeyi kontrol altına almak ve aynı zamanda da bir şeyler yapıyor gibi görünmek şeklinde sıralayabiliriz.

Rusya bile Rojava’ya yapılan saldırılar karşısında önemli açıklamalar yaparken Amerika neden bu kadar sessiz?

Haklısınız, Amerika çok uzun bir süredir sessizdi ama bu sessizlik bugün CIA’in ikinci adamı Michael Morell’in Wall Street Journal gazetesine yaptığı açıklama ile bir nebze bozuldu. Morell, Suriye’deki iç savaşın ortaya çıkardığı koşulların ABD için birinci öncelikli tehdit haline geldiğini ifade etmekte. Morrel, “Esad rejiminin yıkılması durumunda, Suriye ordusunun elinde bulunan silahların El Kaide bağlantılı grupların eline geçmesi ihtimali ABD için en önemli tehdit haline geldi” değerlendirmesini yaptı.

Ayrıca, son zamanlarda da Suriye’de var olan El Kaide ile bağlantılı radikal grupların yükselişi ve sivillere karşı giriştikleri katliamlar da çokça yer almakta. Önümüzdeki günlerde bu konuda bazı hareketlenmelerin olması ihtimal dahilinde. Yine, Amerika’da yaşayan Kürtlerin, Başkan Obama’yı duyarlı olmak için başlattıkları imza kampanyası ve Pazar günü Beyaz Saray önünde yapacakları eylem de Amerikan kamuoyunda destek yaratma çabaları olarak sıralanabilir.

Amerika’nın sessizliği konusunda, buradaki gazeteci meslektaşımızla sohbetlerimizde iki ana konu öne çıkıyor. Bunlardan ilki Washington’un artan El Kaide tehlikesini görmek istememesinin, Obama yönetiminin sorumluluk almaması anlamına geldiğini, yani Obama’ya yeni bir yük getirmesi demek olduğu. Malum, Obama baştan beri Suriye’ye her türlü askeri müdahale seçeneğine karşı ve bu noktada kendi yönetimi içinde bile rahatsızlık söz konusu.

Diğer bir husus ise Türkiye’nin, Suriye’deki bu El Kaide varlığını dile getirmesinin, bu gruplara olan desteğinden dolayı, konuyu mutlaka Türkiye’ye getirecek olmasını ve Washington’un bunu istemediği.

Biraz önce de söylediğim gibi artık sessizlik döneminin bittiği, hem basında hem de Obama yönetiminden daha fazla ses çıkacağı kanısındayım.

http://www.yuksekovahaber.com/haber/nusranin-amaci-devlet-kurmakti-109215.htm