Kobane: The Little City That Has Inspired the World

jessooo

Jessica Jaye for her premier show on Quagmire America Radio discusses Kobane with Kurdish Affairs Analyst Mutlu Civiroglu

10818505_373739149475979_2814843610372079953_o

***

Please click play button to listen to the show

Original Link: www.blogtalkradio.com/quagmireamerica/2015/01/30/qarlive-do-the-right-think-wjjqar-kobane-the-little-city-that-could

Coalition of the Unwilling: Turkey Launches Airstrikes Against Kurdish Separatists

France 24

Turkey’s swung into action with air strikes… Not against the jihadists of ISIS who are besieging the Syrian border town of Kobani, but rather against the outlawed Kurdish Workers Party.

It’s the first attack against PKK positions in Turkey since a ceasefire went into effect two years ago. This comes as Washington’s trying to persuade Turkey to allow the anti-ISIS coalition to use its Injirlik air base. Is this shaping up to be a coalition of the unwilling?

Part 1
http://www.france24.com/en/20141410-the-debate-isis-coalition-of-the-unwiling-part-two/

Part 2

http://www.france24.com/en/20141410-the-debate-isis-coalition-of-the-unwiling-part-one/

Sidelined Syrian Kurds Take Geneva II Protest to Twitter

A hashtag calling for a Kurdish delegation at next week’s peace talks became the top trend on Twitter on Thursday and early Friday.

UNITED NATIONS (TRNS) – Activists frustrated with the marginalization of Syrian Kurdish delegates at the upcoming Geneva II peace talks took to Twitter this week, briefly making “#KurdsMustBeInGeneva2″ the number one trending topic worldwide on the social network.

A screenshot captured Friday afternoon in New York shows the hashtag as the second most popular worldwide

In recent months, Syrian Kurds have engaged in fierce battles with both Assad forces and, increasingly, extremist opposition groups such as Jabhat al-Nusra and the al-Qaeda affiliated Islamic State of Iraq and the Levant, in an effort to retain control over their ethnic homeland.

But instead of being invited to the Geneva II conference, Syria’s Kurds were asked to fold their delegation into the single opposition group that was designed to feature the Istanbul-based Syrian National Coalition (SNC).

That decision threatens the viability of any political solution to the three-year civil war, Kurdish policy analyst Mutlu Civiroglu told TRNS by telephone

“In the future, if there is going to be an agreement, how will they implement this agreement in the Kurdistan region of Syria? If Kurds are not there, Geneva is not an agreement.”

Civiroglu described Syrian Kurdistan’s diverse government as a model of compromise for the war-torn country, a vision not articulated by the Assad government, the politically isolated SNC, or the wide array of Islamic militants flooding the battlefield.

The model in Western Kurdistan is “a great example of a future Syria,” Civiroglu said. “The administration is not only composed of Kurds, but Arabs, Armenians and religious minorities.”

While 2013 saw a sharp increase in attacks against religious minorities, including Syria’s Christian population, Civiroglu stressed that Syrian Kurdistan was not characterized by such violence.

In the rest of Syria, “people are beheaded, churches are demolished,” he said. “Not in Syrian Kurdistan.”

With the National Coordination Body (NCB)’s decision on Thursday to skip Geneva II, the very presence of any meaningful opposition groups at the peace conference appears to hinge on the SNC’s decision.

But regardless of the SNC’s final vote on attending Geneva II, the group remains plagued by internal disagreement, drawing into question its political influence and relevance to combatants.

“Meanwhile, the real power on the ground is not recognized.” Civiroglu said.

Asked who started the #KurdsMustBeInGeneva2 hashtag and helped it become the top trend among the social network’s roughly 250 million active users, Civiroglu denied knowing the movement’s creator, saying it was “just the Kurds.”

http://www.talkradionews.com/united-nations/2014/01/17/sidelined-syrian-kurds-take-geneva-2-protest-to-twitter.html

Rojava İçin İkinci Lozan Korkusu

Mutlu Çiviroğlu, Washington’ı ziyaret eden BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş ile Radikal için konuştu.

Rojava için ikinci Lozan korkusu

YPG’nin Til Koçer Kapısı’nı ele geçirmesinin dengeleri değiştireceğini belirten Demirtaş, Suriyeli Kürtlerin garantiler almadan muhalefetin çatısı altında Cenevre’ye gitmesinin ikinci bir Lozan’a yol açacağını söyledi.

MUTLU ÇİVİROĞLU / WASHINGTON

Partinizin Washington temsilciliği tarafından düzenlenen 1. Kürt Konferansı beklentilerinizi karşıladı mı?

Avrupa’nın birçok önemli merkezinde Avrupa Parlamentosu da dahil bugüne kadar birçok başarılı Kürt konferansalar gerçekleştirildi. Buradan baktığımızda Avrupa’da bu kadar konferans yapılırken Amerika’da hiç yapılmamıştı. Bu nedenle bu konferansın Amerika’da ilk defa gerçekleşiyor olması, bizim için çok önemliydi. Bu başlıkta ve bu kapsamda bir konferansın ABD’nin başkentinde başarılı bir organizasyon ve katılımla düzenleniyor olması, yüksek bir ilgiyle karşılanması önemlidir. Doğrusu biz de Türkiye ’den gelirken iyi bir konferans olabileceğini tahmin ediyorduk. Fakat beklentilerimizin üstünde bir başarı ortaya çıktığını söyleyebilirim.

Konferans sırasında görüştüğüm gazeteci meslektaşların ve sivil toplum kuruluşu temsilcilerinin bu tür konferansların artması yönünde beklentileri var. Partiniz ABD’de her yıl böyle bir konferanslar yapmayı düşünüyor mu?

Evet, görünen o ki ihtiyaç olacak ve yapmak gerekecek. Ortadoğu’da sorunların kısa zamanda çözülmeyeceği belli. Fakat sorunlar çözülürken Kürtlerin rolünün ne olacağı tartışılmalıdır mutlaka. Özellikle büyük merkezlerde büyük başkentlerde sık sık hatırlatılmalıdır. İşin doğrusu her yıl da dengeler değişiyor Ortadoğu’da. O nedenle Kürt sorunu orta yerde durduğu müddetçe ve Ortadoğu sorunu da bu boyutta bu kapsamda ortada durduğu müddetçe bu konferansları yapmak gerekecek. Seri hale gelmesinde ben fayda görüyorum. İnşallah 8’inci 20’nci konferanslara gerek kalmadan bu sorunlar çözülmüş olur.

Konferansta iki konu öne çıktı: Barış süreci ve özellikle de Rojava konusu. ABD kamuoyunun Rojava’ya bakışını ilgisini nasıl buldunuz?

Kürt ve Kürdistan gerçeği ABD’de daha yeni yeni tanınmaya başlanıyor. Bu güne kadar Kürtlerin inkârı, tarih sahnesinden silinmesi girişimleri Kürtleri uluslararası alanda da görünmez hale getirmişti. Özellikle Körfez Savaşı ve Irak’ın işgali ile birlikte ABD hükümeti ve toplumu da Kürtleri tanımaya başladı. Şimdi Suriye’deki gelişmeler, Türkiye’deki ve İran’daki durum ile birlikte artık burada iyice bilinen tanınan bir toplum haline geldiler. Buradan yola çıkarak şunu söyleyebilirim: Özellikle Rojava’daki gelişmeler buradan dikkatlice izleniyor. Medya izliyor, hükümet izliyor. Fakat bir eksik bilgilenmenin ve Rojava’ya dönük bir kara propagandanın etkili olduğunu söyleyebilirim. Hem medyada hem hükümet nezdinde bu var. Türkiye Dışişleri Bakanlığı’nın yaptığı kara propaganda, ‘PYD’nin Esad yanlısı olduğu’ şeklindeki kara propaganda belli bir sonuç doğurmuş. Böyle bir algı oluşmuş.

Konferans ile birlikte bu algının tartışmaya açıldığını düşünüyoruz. Bizim yaptığımız resmi temaslarda da bu algının tartışmaya açıldığını düşünüyoruz artık. Şimdi bu algıyı düzeltmek için daha çok çaba sarf etmek lazım. Çünkü oradaki Kürtler Esad yanlısı Esad taraftarı değiller. Oradaki Kürtlerin duruşu üçüncü bir çizgidir. Kürtler birilerinin tetikçisi olmadı diye kimse Kürtleri suçlayamaz, eleştiremez. Bu duruşun iyi anlatılmasına ihtiyaç var. Bu konuda eksiklik olduğunu fark ettik.

Konuşmanızda bu konunun Dışişleri Bakanlığı görüşmenizde gündeme geldiğinden bahsettiniz. Salih Müslim’in ABD’ye gelme çabaları vardı. Bu konuda ABD hükümetinden bir isteğiniz oldu mu, ya da bir çalışmanız olacak mı?

Tabi ki ABD hükümetine de PYD ile doğrudan görüşmelerinin faydalı olacağını, kendilerini kendilerinden dinlemenin faydalı olacağını belirttik. Salih Müslim’e şimdiye kadar vize verilmemesinin yanlış bir uygulama olduğunu belirttik. Ayrıca PYD’nin mesajını da kendilerine ilettik. Çünkü kendilerinin gelememeleri nedeniyle bizim aracılığımızla iletmemizi istedikleri mesajı ilettik.

Neydi o mesaj?

İfade ettiğim gibi üçüncü yol çizgisi Suriye’de bütün halklar ve kimliklerle eşit bir temsil modeli, Suriye’nin birliğinin korunması. Bu çerçevede, ‘diplomatik çözüme hazır oldukları, kimseye düşmanlık yapmadıkları ve sadece kendi bölgelerinde meşru savunmalarını yaptıkları’. Yine, ‘Cenevre 2 Konferansı’na da kendi kimlikleri ile Kürt Yüksek Konseyi şemsiyesi altında katılmak istediklerini ama konferansta birleşmiş bir muhalefet olarak çıkılabileceklerini’ de ifade ediyor PYD yöneticileri. Kürt Yüksek Konseyi’nin de ortak düşüncesi bu. Biz de bu düşünceleri paylaştık hükümet yöneticileri ile.

Cenevre 2’den bahsetmişken sizce Rojavalı Kürtler bu konferansa yönelik nasıl bir tutum sergilemeli? PYD, Kürtlerin Yüksek Konsey adı altında bağımsız olarak katılmasından yana ama Suriye muhalefetiyle katılıma sıcak bakanlar da var.

Tabi ki Kürtler orada kendi kararlarını kendileri vermeli. Bizim onlar adına konuşma yetkimiz yok. Ama biz, oradaki kardeşlerimizin yararının birlikten geçtiğini düşünüyoruz. Kürt hareketlerinin kendi kimliğiyle gücüyle birlik halinde gitmeleri çok önemlidir. Şu an görünen o ki, Suriye muhalefetiyle birleşmenin henüz koşulları oluşmamıştır. Suriye muhalefeti Kürlere hiçbir taahhütte bulunmadan, karşılıksız ve riskli bir şekilde, Suriye muhalefetinin çatısı altında Cenevre’ye gidilmesi Kürtlere ikinci bir Lozan’ı yaşatabilir. Kürtler bir kez daha aldatılabilir. Fakat Kürtler kendi kimlikleri ile katılıp orada taleplerini savunduktan ve talepleri ile ilgili güvence aldıktan sonra konferansta Suriye muhalefeti ile birleşip tek bir muhalefet olarak oradan çıkabilirler. Biz naçizane kendilerine şunu önerebiliriz: Mutlaka birlik olarak hareket etmeliler parçalı durmayıp ne pahasına olursa olsun birlik olmalı ve kendi kimlikleriyle Cenevre’de olmalılar.

ABD’de El Kaide gibi radikal gruplar en büyük korku kaynağı. PYD ise bu unsurlara karşı savaş verirken Amerika kamuoyunda kısmen de olsa olumlu tepkiler ortaya çıktı. Buna karşın, ABD hükümetinin bu konudaki gönülsüzlüğünü neye bağlıyorsunuz?

Aslında burada Türkiye’nin rolünün olduğunu düşünüyorum. Çünkü Türkiye ABD’den ve Avrupa’dan aldığı desteği bu ülkelerin iradesinin hilafını radikal gruplara yönlendirmiştir. Birçok ülke Suriye’deki muhalefete destek sunarken, gerek insani yardım gerek lojistik desteği gerek silah desteğini sunarken bunları El Kaide ve ya benzeri gruplara ulaşması amacı ile yapmıyorlar. Ama Türkiye bu yardımları koordine eden ülke olarak bunların El Kaide veya benzeri gruplara ulaşmasında kolaylık sağlamıştır. Ama bu da bir müddet sonra bütün destek sunan ülkeleri rahatsız etmiştir.

Özellikle Amerika hükümetinin Suriyeli sivillere gönderilen yardımların El Kaide’nin eline geçmesi Amerika toplumu tarafından kabul edilecek bir durum değil. Bizzat Amerikalıların kendi eliyle oradaki El Kaide militanlarını besliyor gerçeği zannedersem Amerika toplumunu da rahatsız ediyordur. Bu Türkiye’nin izlediği yanlış dış politikasının bir sonucu olmuştur. Rojava’da desteklenmesi gereken sivil halk hareketleri varken, onlara yardım edilmesi gerekirken, maalesef ki dünyanın çeşitli yerlerinden gelip Rojava’ ya saldıran bu radikal gruplara bu yardımlar ulaşmıştır. Halen de tümüyle bu yardımların kesildiğini söylemek mümkün değil.
Dolayısıyla şu an Türkiye içine düştüğü durumu ve bu ülkelerle kurduğu aldatmaya dayalı ilişkinin hesabını vermek üzere sorgulanıyor. Ankara ’nın dış politikası sorgulanıyor. Türkiye’nin Bağdat ile yeniden ilişki kurmaya zorlanması da aslında bütün bu hataların sonucudur.

Sayın Başkan, CIA’in eski ikinci adamı Morell de Amerikan basınına yaptığı açıklamalarda Suriye’deki El Kaide varlığının çok ciddi boyutlara ulaştığını ve ulusal güvenliğe en ciddi tehdit olduğunu dile getirdi. YPG Suriye’deki radikal gruplara karşı duvar işlevi görüyorken, Washington’un sessizliğini sadece Türkiye ile açıklamak mümkün mü?

Türkiye’nin önemli bir rolü var tabi ki. Fakat Kürtlerin orada statü kazanmasını engellemek için, El Kaideci grupların Kürtlere saldırmasına bir müddet göz yumulmuştur. Bu bir gerçektir. Uluslararası güçleri de belki doğrudan kendi gönderdikleri yardımların onlara ulaşmasından rahatsız olmuşlardır ama radikal grupların Kürtlere saldırmasına ve onların kazanımlarını yok etmesi için de bunlara bir müddet göz yummuşlardır. Bunların başarılı olmayacağını anlayınca, giderek kendilerinin güçlendiği ama YPG’yi zayıflatamadıklarını anlayınca da paniklemeye başladılar.

YPG’nin kontrol altına aldığı Til Koçer Sınır Kapıs’nın (Yarubiye) Rojava üzerindeki ambargonun delinmesi açısından çok önemli olduğu söyleniyor. Bu konudaki düşünceleriniz nelerdir?

Til Koçer Kapısı’nın kontrol ediliyor olması ve ele geçirilmesi Rojava devrim sürecinin şu ana kadarki en önemli hamlelerinden biri oldu. Askeri ve siyası açıdan birçok şeyi değiştirecek bir gelişme oldu bu. Öyle sanıyorum ki artık herkes, bölge ülkeleri de dahil bütün uluslar arası güçler YPG’nin ve bu vesile ile hem Kürtlerin, hem de Kürt Yüksek Konseyi’nin daha ciddiye alınması gereken bir güç olduğunu anladılar. Bu hamle, muhatap alma konusunda da, uluslararası alanda PYD’nin elini güçlendirdi diye düşünüyorum.

Kapının kontrolü ambargonun kırılması için de etkili bir hamle oldu. Çünkü hem devrimi boğmaya çalışıyorlardı, hem de oradaki halkı izole edip ambargo uygulayarak kendilerine mecbur ve muhtaç etmeye çalışıyorlardı. Til Koçer kapısı Kürtlerin daha da rahatlamasına ve mücadeleyi sürdürmelerine vesile olacak.

Güney Kürdistan hükümetinin ambargoyu çağrıştıran politikaları dönemin ruhuna uygun değildir. Ben inanıyorum ki bu politikalar Güney Kürdistan halkına da zarar verdiğini Kürdistan hükümeti görmüştür. Bunun çok sürdürülebilir olma şansı yoktur. Kürtler arası diyalog, işbirliği ve dayanışma bu kadar tarihi bir önemdeyken kimsenin yanlış yapma lüksü yoktur. Ben bu hatanın kısa sürede telafi edileceği düşüncesindeyim.

PYD’ye sert muhalefeti ile bilinen Yekiti Partisi liderlerinden Fuat Aliko geçenlerde bana BDP ’nin Rojavalı partileri için oynadığı rolden övgüyle bahsetmişti. Siz parti olarak Rojavalı Kürleri bir araya getirme, yardımcı olmaya devam edecek misiniz?

Bugüne kadar Kürt Yüksek Konseyi temsilcileri Türkiye’ye geldiğinde ayrım gözetmeksizin hepsiyle ilişki kurmaya destek olmaya çalıştık. Biz oradaki partiler arasında ayırım gözetmeyiz. Kürtlerin kurtuluşu için, birlik için mücadele eden bütün partiler, Kürdistani güçler, bizim için dosttur ve aynı değerdedir. Biz onların birleşmesi ve birlikte hareket etmeleri için elimizden geleni yapmaya devam edeceğiz. Diplomatik alanda da Rojava Kürdistanı’nın çıkarlarını savunuyoruz. Türkiye Kürtleri için yürüttüğümüz mücadele kadar siyasi ve diplomatik alanda Rojava sorununu her yerde dile getiriyoruz ve takipçisi oluyoruz. Çünkü Kürdistan’ın, Kürt halkının özgürlüğüne doğru giden yolda bütün halkların özgürlüğü vardır. Bölgenin barışı vardır, buna yürekten inandığımız için yapmaya devam edeceğiz.

Sizin parti olarak önümüzdeki günlerde Rojava’ya yönelik çalışmalarınız olacak mı?

Tabii ki. Biz 7 Kasım’da bütün milletvekillerimizin katılımıyla Nusaybin’de bir etkinlik yapacağız. On binler ile yüzbinler ile sınıra yürüyeceğiz ve sınıra inşa edilmek istenen duvarların yapımını durduracağız. Bu öyle bir defalık bir protesto yürüyüşü olmayacak. Duvar yapımı duruncaya, abluka kaldırılıncaya, sınırlar günlük ticarete ve insani yardıma açılıncaya kadar kesintisiz sürecek bu sınır eylemi. Bu konuda çok ciddi ve kararlıyız. Hükümetin tutumu nedir bilmiyoruz ama o güne kadar diplomatik yol ile bahsettiğim sorunları çözmek istiyoruz.

Son olarak da konferansın bir diğer önemli gündem maddesi olan barış süreci ile ilgili görüşlerinizi öğrenmek istiyorum.

Dünyanın birçok yerinde olduğu gibi Amerika’da da barış sürecinin yakından takip edildiğini ve destek gördüğünü gözlemledik. Müzakere sürecinin kendisi zaten bir mücadeledir. Bundan vazgeçmek bu bitti demek veya biz asla konuşmayız. Görüşmeyiz demek silahlara davetiye çıkarmaktır. Silahlara davetiye çıkaracak bir pozisyonda olmak büyük bir sorumluluk demektir. Ama Başbakan Erdoğan ortaya çıkan siyasi sonuçları partisel çıkarları için fırsat olarak değerlendirmiştir. Bu defa böyle davranmaması için bütün kesimlerce uyarı yapılmasına rağmen, AKP sürecin siyasi rantını yemeyi çözüme değiştirmiştir.

Ama süreç tamamıyla bitmiş ve ya nihayetlenmiş diyemeyiz. Çünkü Sayın Öcalan bu konuda ısrarcı olmaya devam edecek, diyaloğu müzakereye çevirmeye devam edecek. Süreç şu an can çekişiyor, sürecin ilerleyebilmesi için Sayın Öcalan’la müzakereye başlanması, kendisinin dış dünyayla bağlantı kurup bunun için yasal düzenlemenin yapılması, bağımsız üçüncü bir gözlemci gücün kabul edilmesi gerekiyor. Hükümetin en azından bunlara cevap vermesi bekleniyor. Kısa süre içinde hükümetten olumlu yanıt alınırsa, olumlu pratik adımlar atılırsa süreç ilerleyebilir. Yoksa sürecin Sayın Öcalan tarafında da artık ilerletilemez hale gelmesi gibi bir durumla karşılaşabiliriz.

Sizin son dönemlerdeki mesajlarınızda bir sertlik var bu, hükümetin beklentilere cevap vermemesinden mi kaynaklanıyor, neden?

Sürecin riski nedeniyle hükümete mesajlarımızı daha sert bir tonda ilerletmeyi tercih ettik. Çünkü hükümet bu güne kadar vermiş olduğumuz mesajları a yanlış anlamış ya da anlamamıştır. Bu işin çocuk oyuncağı olmadığını sert bir dille hükümete anlatmak gerekiyordu. Üslubumuzdaki sertlik süreci kaybetme kaygısından kaynaklanmıştır. Sürece duyduğumuz kaygıdan kaynaklıdır. Yoksa süreci bitirme adına ya da gerilim yaratıp süreci sekteye uğratma hamleleri değildir. Tam tersine süreç can çekişti için bizim muhalefetimiz sertleşmiştir.

http://www.radikal.com.tr/dunya/rojava_icin_ikinci_lozan_korkusu-1158496

Büyük Güçler Suriye’deki Savaş Bu Şekilde Sürsün İstiyor

GAZETECİ MUTLU ÇİVİROĞLU’YLA SURİYE’Yİ KONUŞTUK
Erdal İmrek
  • Uçaklarla bombalanan kentler, kafa kesen cihadçı çeteler, kim tarafından kullanıldığı meçhul kimyasal silahlar, ‘büyük devletlerin’ hesapları… Suriye’de ardından binlerce ölü bırakan çatışmalar devam ediyor. Bir yanda Rojava’da insanca bir yaşam için mücadele eden Kürtler, ve onlara dönük hem Esad güçlerinin hem el Nusra’nın saldırıları, diğer yanda ittifak halinde Esad’a karşı savaşan, el Kaide bağlantılı örgütler ile Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) arasında yaşanan çatışmalar… Kaderi Rusya ve ABD başta olmak üzere büyük güçlerin ekseninde belirlenmeye çalışılan Suriye dünya kamuoyunun ve özellikle de Türkiye’nin son yıllardaki en önemli gündemlerinden biri.
    Suriye’de gelinen noktayı, bundan sonraki olası gelişmeleri, Türkiye’nin tutumunu, Esad ve karşısındaki güçlerin durumunu bölgeyi yakından takip eden Gazeteci Mutlu Çiviroğlu ile konuştuk.

 

  • Önce Suriye’de 2 yılın ardından nereye geldiğimizi konuşalım. Uluslararası bir sorun halini de alan Suriye savaşında durum nedir şimdi?
    Suriye’de iki yılın ardından ortaya çıkan durum kesin bir galibin olmadığıdır. Birçok çevrenin beklentisinin aksine Esad hâlâ güçlü, hâlâ iktidarda ve kolay kolay da gidecek gibi görünmüyor. Birçok çevre, Suriye’deki olayı; Libya, Mısır ve diğer yerlerdeki olaylar gibi düşündü. Esad’ın bir an önce gideceği hesaplandı. Çatışmalar ilk başladığında Rojavalı bir parti lideriyle görüşmüştüm ve o bana; “Esad hiçbir yere gitmeyecek. Onun gideceğini düşünenler yanılıyor” demişti. Böyle de oldu.
  • İki taraf da savaşı sürdürüyor. Hep böyle mi devam edecek yani?
    Benim kişisel görüşüm; büyük güçler Suriye’deki olayın uzamasından yana. Bu işin uzamasında birçok çevrenin çıkarı var. Zayıflatılmış, kolu kanadı kırılmış Esad birçok çevre için yararlıdır. Muhalifler silahlandırıldı, her türlü destek sunuldu ama buna rağmen Esad’ı zorlayacak bir başarı yakalayamadı. Hatta son dönemlerde Esad birçok yeri geri almış durumda. Yani şu an için galip yok. Çözüm görünmüyor ufukta. Bir süre daha bu şekilde devam edecek. Ve bunun da istenilen şey olduğunu düşünüyorum. Uluslararası büyük güçlerin öncelikli kaygısının çözüm olduğu kanısında değilim. Son zamanlardaki gelişmeler, özellikle kimyasal silah saldırısı, onun akabinde Rusya’nın öne sürdüğü diplomatik çözüm Amerika’nın da istediği bir şeydi.
  • Türkiye başta olmak üzere kimi ülkeler bir Amerikan müdahalesi için çabaladı, ancak bu olmadı. Neden Suriye’ye saldırmadı Amerika?
    Amerikan Başkanı Obama, “Ben savaş bitiren Başkanım” diyor ve yeni savaşlara başlamak istemiyor. Zaten Amerika’nın ekonomisi Bush döneminde yapılan savaşlardan dolayı çok kötü durumda. Yani hem Obama’nın kişisel dünya görüşü, hem Amerika’nın mevcut ekonomik durumu buna engel. Ayrıca, Amerikan toplumunda olası bir Suriye operasyonuna destek en alt düzeyde. Vietnam’dan tutalım, Irak, Afganistan, Kosova, Bosna bütün savaşlarla kıyaslandığında kamuoyunun böylesi bir operasyona desteği en alt boyutta. Böyle olunca Amerika da başkası istiyor diye tutup savaşa girmez. Obama en başından sıcak değildi ciddi bir müdahale fikrine. İstemeden de olsa kimyasal kullanılıyor diye ‘namus belasına’ böyle bir işe girişti. Deyim yerindeyse, Rusya’nın diplomatik manevrası Obama’yı bu zor seçimden kurtardı.
  • Peki bundan sonra tutumu ne olur Amerika’nın?
    Şu anda Amerika’da 2. Cenevre Konferansı sıkça dillendiriliyor. 2. Cenevre’den önce tarafları iyice yıpratarak, görüşme masasına getirip anlaşmaya zorlamak, tarafları buna ikna etmek yaklaşımı görünüyor.

    Siz Suriye’de çatışmalı ama Esad’la sürüp gidecek bir gelecek mi görüyorsunuz?
    Biliyorsunuz Ortadoğu siyasetinde bir saat sonrasını kestirmek bile zordur. Ama mevcut durumda öyle görünüyor. Benim görüşüm bu iş uzayacak. Çok fazla insan ölüyor ama ne yazık ki devletler için ölen insanlardan çok daha önemli şeyler var. Savaşın uzaması birçok çevrenin işine geliyor. Muhalefet ve onları destekleyenler yeni bir politika geliştirmediği sürece başarılı olma şansları yok. Bu durumda Esad’ın mevcut durumunun sürmesi büyük bir ihtimal olarak görülüyor.

    Birlikte Esad’a karşı savaşan ÖSO ile el Kaide bağlantılı Irak Şam İslam Devleti’nin çatışması da son zamanlarda çok tartışıldı. O cephede neler oluyor?
    Orada ÖSO’yla çatışan Irak Şam İslam Devleti, el Kaide’nin Irak kolu. Bunlar Irak’taki tüm faaliyetlerini durdurup, güçlerini tamamen Suriye’ye taşıdı. Bir de Türkiye kamuoyunun yakından bildiği el Nusra var. Bunlar özellikle Rojava’da Kürtlerin kazanımlarını engellemek, sınır boyunda denetimi sağlamak, oradan yayılıp diğer bölgelerde de kontrolü ele geçirmek istediler. Mesela Rakka’da şu anda bunların ilan ettiği bir İslam devleti var. Aynı şeyi Serêkaniyê’de yapmak istediler. Ama YPG izin vermedi ve onları bölgeden çıkardı. Ama Kürt kasabalarına saldırılar devam ediyor. Ayrıca bazı bölge devletleri de radikal grupları lojistik destek sağlayarak, geçişlerini kolaylaştırarak; kullanmak, yönlendirmek istiyor. Azaz kasabasında el Kaide bağlantılı grupların ÖSO’yla çatışıp sınır kapısını almalarıyla bu meseleler gündeme geldi ama aslında oralarda el Kaide’ye bağlı grupların varlığı çok önceden beri var. Dünya basını ‘el Kaide Türkiye sınırını ele geçirdi’ gibi bir argüman kullandı. Batı’nın gönderdiği silahlar, lojistik o kapıdan gidiyor. Ondan panik oldular biraz da.

    Peki neden çatıştı bu gruplar kendi aralarında?
    Amerika’nın Suriye’ye yapması beklenen operasyon gerçekleşmeyince bu güçlerin planları suya düşmüş oldu. Büyük bir hazırlıkları vardı; Amerika Esad’a saldıracak. Rejimin hava hakimiyeti yok edilecek, silah depoları vurulacak. Yolumuz açılacak… Obama’nın çizdiğinden daha geniş bir müdahale bekliyorlardı. Bu olmayınca hayalleri, planları boşa çıktı, moralleri bozuldu. Şu anda çok moralsizler ve birbirleriyle çatışmaya başladılar. Çatışmaları tetikleyen biraz da buydu. İnsanlar bu işin bu kadar uzamasını beklemiyordu. Savaş uzadıkça motivasyon kalmadı, moraller bozuldu.

    Bu moral bozukluğu Türkiye için de geçerli heralde…
    Evet, çünkü Türkiye de birçok kez Obama’nın çizdiğinden bile daha geniş bir operasyon yapılması gerektiğini vurguladı. Türkiye de bu rejimin gitmesini istiyordu. Bütün planlamasını 6 ayda gidecek diye yapıyordu. Bütün kozlarını Müslüman Kardeşlere göre, Sünnilere göre sürmüştü. Amerika müdahalesinin olmaması Türkiye’de büyük bir rahatsızlık yarattı. Diplomatik çözümün konuşulması rejimin ömrünü uzatıyor. Bu Türkiye’nin olası istemlerinin gerçekleşmemesi anlamına geliyor ve elbette ki bu da Türkiye tarafından memnuniyetle karşılanan bir durum değil.


    ‘SURİYE IRAK’A BENZEMEZ’

    Muhalifler bunca desteğe rağmen neden Esad karşısında başarı sağlayamadı sizce?
    Bakın Suriye bir Irak değil. Irak’ın muhalefet geleneği var. Şiiler, Kürtler, Sünniler… Dışarıda kurulmuş muhalefet örgütleri de vardı. Bunlar hem Avrupa başkentlerinde hem ABD’de düzenli olarak toplanıyorlardı. Kürtleri katmadan bile vardı Irak’ta bir muhalefet. Ama Suriye’de durum farklı çünkü muhalefet diye bir şey yok. 1982’deki Hama Olayları ile doruk noktaya ulaşan muhalefetin bastırılması hep devam etti. Ülkede Kürtlerden başka gerçek anlamda bir muhalefet yok. Kürt muhalefeti de 12 Mart 2004’teki olaylara rejimin verdiği acımasız cevapla çok sert şekilde bastırıldı. Yüzlerce insan öldürüldü. Cezaevine konuldu. Esat rejimi muhalefet diye bir şey bırakmamıştı. Suriye meselesinin bu kadar uzamasının nedenlerinden biri de bu durumdur. Esad’ın yerine kim konacak, kimi getireceksiniz? Öyle bir alternatif yok. Özgür Suriye Ordusundan bahsediliyor, İstanbul merkezli Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Milli Koalisyonundan bahsediliyor. Sizin de bildiğiniz gibi bunların şu ana kadar tek yaptıkları şey çatışma, yeni bir lider seçme. Bir icraat yok, bir plan yok. Zaten sokakta çatışanlar da sıkça ‘biz bunları tanımıyoruz, temsilcimiz olarak kabul etmiyoruz’ diyor. Öyle olunca dışarıdan ithal aydın ya da lider getirmekle olmuyor bu işler. Suudi parası, Katar parası, şuradan buradan destek var. Ama toplumsal ayağı yok. Savaşanlar gittikçe radikalleşiyor ve el Kaide eksenine giriyor. Birçok bölgede ÖSO büyük oranda el Kaide ve ona bağlı grupların kontrolüne geçti. Yani Suriye’de zaten en başta da az olan demokrat, hümanist, insan haklarına saygılı, seküler muhalefetin günbegün eridiği bir durum var.

    TÜRKİYE’NİN SURİYE PLANLARI ALT ÜST OLDU

    Yeni durumda Türkiye’nin Suriye politikası değişecek mi sizce?
    Kesinlikle değişmesi lazım. Türkiye, Müslüman Kardeşler eksenindeki muhalefeti destekledi, bazı Türkmen grupları ve İstanbul merkezli muhalefeti öne çıkardı. Kürtleri tamamen dışladı. En sonunda baktı Kürtler var. O zaman da ‘PYD’yi dışlayayım’ mantığıyla hareket etti. Ama PYD bölgenin en büyük askeri ve toplumsal gücü. Onu dışlayınca da olmadı. Yani bütünlüklü bir Suriye politikası oluşturamadı Türkiye. Bütün planlaması alt üst oldu. Gelinen noktada Türkiye’nin politikası çok başarısız. Türkiye daha gerçekçi politikalar üretmek zorunda. Mesela PYD Eş Başkanı Salih Müslim’le görüşmesi iyi bir adımdı ama Rojava’daki  tutumu değişmedi. Görüştüğüm Rojavalılar Türkiye’nin Cihadçı militanlara aktif desteğinin sürdüğünü söylüyor. PYD Eş Başkanı Asya Abdullah’ın da geçtiğimiz haftalarda Türkiye sınırında bekletilmesi de olumsuz bir durumdu. Böyle olunca bir paradigma değişikliğinden söz etmek mümkün değil. Mevcut durumda Türkiye’nin, Suriye siyasetinde başarılı olma şansı yok sayılır. Hükümet istemezse Türkiye’den Suriye’ye radikal militan geçiş olması mümkün değil. Afganistan’dan,  Pakistan’dan, Sudan’dan, Cezayir’den insanlar İstanbul’a geliyor. Buradan Ceylanpınar’a, Akçakale’ye oradan Suriye’ye geçiyor. Bu militanlar Türkiye’nin hastanelerinde tedavi ediliyor. Eğer bu insanlar teröristse; ki dünya bunların terörist olduğunu kabul ediyor, o zaman ona göre davranması lazım Türkiye’nin.


    ‘EL KAİDE BAĞLANTILI ÖRGÜTLER ÖSO’YU PASİF BULUYOR’

    ÖSO’nun yanı sıra birçok güçten söz ediliyor; el Nusra, Tevhid Tugayı, Irak ve Şam İslam Emirliği… Bu örgütlerle ÖSO arasındaki temel farklar neler?
    ÖSO batının, Türkiye’nin, Körfez ülkelerinin desteğiyle Suriye devriminin askeri gücü olarak kuruldu. Bunlar Suriyeli muhaliflerdi. İçinde ordudan kopmuş insanlar da sıradan insanlar da var. Ordudan kaçan albaylar bunlara komuta ediyor. ÖSO rejimden kopmuş, değişik katmanlardan Suriyelilerden oluştu. Diğer örgütler de ÖSO bünyesine dahil oldu. El Tevhid Tugayı ÖSO içindeki büyük, belli başlı güçlerden biri. El Nusra Cephesi, el Kaide’ye sempati duyan bir örgüt. Irak Şam İslam Devleti de Irak’taki el Kaide. Bunlar ÖSO’yu yumuşak, pasif buluyorlar. İslami bakış açısıyla hareket ediyorlar ve Suriye’de İslami emirlikler kurmak istiyorlar. Kendileri gibi düşünmeyenleri kâfir olarak görüyor ve cezalandırıyorlar.

    ‘RADİKAL İSLAMCILARA DIŞARDAN BÜYÜK DESTEK VAR’

    Bu grupların ÖSO’yla çatışmaları artar mı?
    Tabii ki muhtemel çünkü aralarında ideolojik farklılıklar var. Ayrıca,  radikal grupların ÖSO gibi cephane ve mühimmat sorunu yok çünkü silah durumu, maddi olanakları çok daha fazla. Bu silahlı gruplara çeşitli ülkelerden destek veriliyor. Bu yüzden ÖSO içindeki birçok kişi de bu radikallere kaymış durumda. Yani ÖSO’nun gün geçtikçe radikal İslamcı grupların kontrolü altına girmesi durumu var. Bir diğer farklılıkları da bu radikal militanların dünyanın değişik bölgelerinden cihat için gelen ve ölüme hazır olan insanlar olmaları. ÖSO savaşçıları ise sıradan asker veya halk ve çoğu çoluk çocuk, aile sahibi insanlar. Bunlar bezginlik içerisinde moralleri bozuk durumda.


    ‘CİHATÇILAR KÜRTLERİ KURMAK İSTEDİKLERİ SİSTEME TEHDİT OLARAK GÖRÜYOR’

    El Nusra başta olmak üzere, Cihadçı gruplar Rojava’ya saldırıyor aylardır? Kürtlerden ne istiyorlar?
    Bunlar Kürtleri kendileri için ciddi bir tehdit olarak görüyor. Çünkü Kürtler laik Suriye için de bir teminat görevi üstleniyor. Kürtler malumunuz açık görüşlü, modern ve dinsel ve etnik azınlıkları kucaklayan bir toplum. Zaten birçok azınlık grubu da bu radikal gruplardan kaçıp Rojava’ya sığınmış durumda. Bu durum cihatçıların sistemine ters. Mesela YPG içindeki kadın savaşçılar bunlar için olacak şey değil! Kadının statüsü yüksek Kürtler içinde. Bunlar bunu kendi varlıkları için tehdit olarak görüyor. Kürtlerin kazanımlarını yok etmek istiyorlar. Kürtleri, kurmaya çalıştıkları sistem için tehdit olarak görüyorlar. Aslında aynı durum Kürtler için de geçerli. Kürtler de bu grupları kendileri için tehdit olarak görüyor.


    ‘SURİYE SİYASETİNDE EN BAŞARILI RUSYA’

    Rusya da bu tartışmaların aktif bir tarafı oldu. Oraya ilişkin ne söylersiniz?
    Suriye siyaseti, Rusya’nın çizdiği doğrultuda gidiyor. Rusya diplomatik başarısını her zaman gösteriyor. Obama’nın istemeden de olsa yapacağı operasyonu Rusya diplomatik manevrasıyla engellemiş oldu. Yani Rusya Suriye krizinde çok başarılı. Suriye de Rusya’nın siyasetini uygulayarak kendisine yönelen okları başka yöne çevirmiş oldu. Kimyasal silah ve müdahale tartışmalarında Rusya’nın diplomatik manevrasını uygulayan Esad rahat bir nefes almış oldu.